Hasan bir yere gidiyordu.
Hüseyin de yanındaydı.
O iki ulu, yolda bir ırmağa
rastladılar.
Hasan bakındı. Hüseyin’i göremedi.
Önüne baktı, arkasına baktı.
Bir de baktı ki Hüseyin
ırmağın öte yanına geçmiş.
Onun derecesini kendi
derecesinden üstün görüp.
Dedi ki:
Ey Tanrı kapısının
dostu, o kapının eri!
Nihayet bu yolu sen, benden
öğrendin.
Öyle olduğu halde nasıl oldu
da suyun üstünden yürüdün, geçtin?
Bu beceriyi neyle buldun?
Hüseyin dedi ki:
Ey mutlak üstat! Ben Tanrı yolunda bu dereceyi şunla buldum.
*Benim işim gönlümü
ağarmaktı, sense kâğıtları karartıp(Yazmak) durdun.
*Erler gibi sende gönlünü
değiştirirsen şu dönen gök kubbe, sana aşk güneşi kesilir.
Bir gönüle sahip olursun ki
benzetmeden ayrıdır, tatilden de ayrıdır. Bütün değişim ve benzetmelerden
ayrılmış, gerçeği görür olmuştur.
An olur, tertemiz kutluluk
yurdunda gül kesilir; zaman olur, toprak kaydına düşer, o surette görünür.
Gâh kendisindedir, gâh
kendisinden geçer.
İki hali de vardır ve bundan
da yücelik bulur, ondanda.
*
Yaren.
Gönlü ağartmak:
Gönlün bir şehir gibidir.
Gelenler olur.
Gidenler olur.
Getiren olur.
Götüren olur.
Yapan olur.
Yıkan olur.
İyiler gelir gider.
Kötüler gelir gider.
Sonuçta hareketlilik devam
eder.
Sen bu şehrin sultanı olarak
ayırma ve seçmeyi yapmalısın.
İyiyi-kötüyü,
faydalı-zararlı, kalıcı-geçici, Vb. Gibi.
Amacına göre bu temyiz
dediğimiz uygulamayı titizlikle yapmalısın. Yapmazsan gönlünü çer-çöp doldurur.
Yüce ile aşağı olanı ayırt
etmek ve aşağı olanları atmak gerekir ki yüce olan gönlünde yer bulsun.
Farkındayım ve kontrol
konusunu tekrar okumanızı öneririm.
Yapacağın bu temizliğe gönlü
ağartmak denir.
*
Gönlünü yücelere çevirirsen,
yücelikler sana âşık olur, isteğini hemen yaparlar.
*
RAVLİ