Her tayfadan bir gurup vardı.
O, hikâye etti ki:
Bir Türk şehre gelmişti.
Birdenbire bir medresenin kapısına geldi.
Medreseyi süpürülmüş,
sulanmış ve fakihlerin de büyük sarık ve elbiseleriyle oturmuş olduklarını
gördü.
Bir an sonra medresenin kapıcısının geldiğini gördü.
Kapıcı medresede bulunanlardan her birine tayin edilmiş ekmeği, eti ve diğer şeyleri getirip kendilerine verdi.
Bu hal Türk’ün çok hoşuna
gitti.
Başka bir gün zavallı Türk
çoluk çocuğunu terk edip başına bir sarık sardı, bir cübbe giydi ve medreseye
girdi.
Müderrise selam verip yanına
oturdu.
Müderris fakih (din ve şeriat
bilgini) bir fakirdi.
Gelenin bilgin olmadığını ve
bu sarıkla mahsus giyindiğini zekâsıyla anladı.
Müderris “ Ey azizim, harici
süs, cübbe ve sarıkla kimse danişment (bilgili) ve fakih (din ve şeriat ustası)
olamaz ve
Mücahedesiz (uğraşmadan,
savaşmadan) kimse müşahadeye (Allah âlemini görmeye) ulaşamamıştır.
Senelerce didinip kendi
kendini yemek ve bunu tekrar etmek, kandil isi ile kararıp bulunmak lazımdır ki
Tanrı’nın uygulaması inayetiyle (yardımıyla) bir insan, insan olsun.
Ona bakan insan olmayan kimse, ondan insanlık öğrensin” dedi.
Mevlana bu hikâyeyi
anlattıktan sonra
“ O halde görünüşe tapan, Görünüşün süsü içinde kalmış olan,
Dış terbiye ile iktifa eden
(yetinen),
Gösteriş için Fereci (pardösü)
giyen ve asla manayı bilmeyen ve görmeyen bu cemaat (topluluk),
Bahsedilen bu Türk gibidir.
Bir insanın o anın adamı
olması için senelerce zahmet çekmesi lazımdır.
Şiir:
“Yakutun renk, parlaklık ve
letafet bulması için, senelerce güneşte kalması gerekir”
“Ey mürit, bir pişkin misk
olması (sözüyle davranışıyla güzellikler saçan biri olması) için ahunun (ceylan,
karaca) senelerce o bahçede otlaması lazımdır.”
“Bir iplik ucu bana
görününceye kadar gönlüm ve kalbim şuhutta istek ipliğe döndü.
(İpucu elde edinceye kadar
kalbim nefsin istemediği zor şeyleri yapmaktan çok sıkıntı çekti)
İçteki fasit hayalleri (kötü,
fena, yanlış, bozuk hayalleri) süpürüp atmak için:
Vücudun züht (her türlü zevke
karşı koyarak kişinin kendisini ibadete vermesi) ve:
Takvada (Tanrı korkusu ile
yasaklardan, şüphelilerden, lüzumsuzluktan uzaklaşmak) hayal gibi olması
lazımdır”
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
Dış görünüşle elde ediş
olmadığını, ancak kişinin kendinin inandığı başkalarının inanmadığını öğrendik.
Güzel ve beğenilen şeylerin
kolay elde edilmediğini öğrendik.
Anın adamı olmamız
gerektiğini öğrendik.
Bir değer elde edişin uzun
süreli amaçlanan hedefe doğru çalışmakla olduğunu öğrendik.
İsteklerimizi tek amaç haline
getirdikten sonra ancak kontrolümüzü ele alabileceğimizi öğrendik.
Amacımızla ilgili yerde
bulunmamızın önemini öğrendik.
Hayallerden kurtulup
gerçeklerle yüzleşmemiz sonra gerçeği olduğu gibi kabul edip yaşantımıza
katmamızı öğrendik.
Zevkin peşinden koşmamamız
gerektiğini öğrendik.
İbadet ederek Tanrı’dan
yardım istemenin önemli olduğunu öğrendik.
Hayalimizdeki zevkin ve
korkun Tanrı zevki ve korkusu ile doldurulması gerektiğini öğrendik.
İşte böyle yaren,
İsteğimizi bire düşürmemiz ve
Tanrı’ya ulaşmak olarak kararlaştırmalıyız.
Bu yolda çalışmalarımızla çok
şeyler elde edeceğimiz tartışılma gerekmeyen bir gerçektir.
Dış görünüşe önem vereceğiz
ama iç ten görünüşümüzle aynı olmalı.
Hazreti Mevlana’nın “Ya
göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün” sözünü hatırlayalım.
*
RAVLİ