Mevlana’nın medresesi
civarında ticaretle meşgul olan bir genç vardı.
Bu genç Mevlana’nın müridi ve
onun hanedanının muhibbi (aile çevresiyle sevilen biri) olmuştu.
Mısır’a gitmeye kalktı.
Dostları onu bundan alıkoymak
istediler.
Bu sadakatli gencin bu niyeti
Mevlana’ya malum olunca, o da
“Mısıra gitme, bu seferden
vazgeç” dedi.
Fakat bu genç bu arzusunu bir
türlü yenip rahatlamadı.
Buna rağmen bir gece şehirden
çıkıp Şam yolunu tuttu.
Antakya’ya ulaşınca gemiye
bindi.
Fakat Tanrı’nın kaza ve kaderi icabı olarak onun gemisi Frenklerin eline
esir düştü.
Bu genci alıp esir ettiler ve
bir kuyuya kapattılar.
Her gün ölmeyecek kadar
yiyecek verdiler.
Kırk gün kadar orada kaldı.
Gece gündüz ağladı sızladı ve
gıyaben Mevlana hazretlerine:
Kırkıncı gece Mevlana’yı rüyasında
gördü.
Mevlana ona “Ey …, yarin kafirler senden ne sorarsalar biliyorum diye cevap ver, ta ki beladan kurtulasın” buyurdu.
Genç deli gibi bu rüyadan
uyandı.
Tanrı’ya şükürler etti,
secdeye kapandı ve bu rüyanın çıkmasını bekledi.
Birdenbire Frenklerden bir
gurup geldi.
Yanlarında bir de tercüman
vardı.
Tercüman gençten “Sen felsefe
ve doktorluk bilir misin?” diye sordu.
“Bizim emirimiz hasta oldu”
dedi.
Genç “Evet” dedi.
Bunun üzerine genci kuyudan
çıkarıp hamama soktular.
Yıkandıktan sonra ona güzel
bir elbise giydirdiler ve hastanın evine götürdüler.
Bu biçare genç, Tanrı’nın
ilhamı ile yedi çeşit meyve getirmelerini emretti.
Genç bunlardan lezzetle içilebilir bir ilaç hazırladı, içine biraz da mahmude (Bin göz otu, sakmunya) koydu, üç defa Mevlana’nın adını söyledi ve bu şerbeti hastaya içirdi.
Frenklerin Emiri, Tanrı’nın
yardımı ve Tanrı erlerinin yardımı ile bu şerbeti üç defa içmekle iyi oldu.
Mevlana’nın yardımı ve bağışı
bu gençle beraber olduğu için o tamamıyla cahil bir adam olduğu halde erenler
onu felsefe ve tıp ilmi sahibi yaptılar ve yardımlarını esirgemediler.
Şiir:
“ Mazlumların feryat ve
figanı yükseldiği vakit,Tanrı aslanlarının yardımı yetişir”
Frenk emiri (Rum) yataktan
kalkıp sıhhate kavuştuktan sonra bu gence:
“Dile benden ne dilersen”
dedi.
Bunu işiten Frenkler
Mevlana’yı görmeden ona muhip (sevgiyle bağlanan dost) ve âşık oldular.
Bundan dolayı o gence birçok
hediyeler verdiler ve eşya verip yolcu ettiler.
Genç Konya başkentine gelir
gelmez, kendi evine gitmeden Mevlana’nın ziyaretine koştu.
Mübarek yüzünü uzaktan görür
görmez secdeler ederek ona yaklaştı.
Ayaklarına sarıldı, birçok
defalar öpüp yüzüne gözüne sürdü ve ağladı.
Mevlana da bu gencin yüzünü
öperek
“Bu Frenk’i hastalıktan
kurtardığına iyi ettin.
Bundan sonra otur da helal
para kazanmakla meşgul ol ve kanaat et;
Çünkü gurbetin deniz
yolculuğuna, esirliğe ve kuyudaki zulmetin zahmetine nispetle kanaatin zahmeti
bizzat rahmettir” dedi.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
2.
Büyüklerin sözünü
dinlemek, değer verip sıkıntı verse bile yapmak gerektiğini öğrendik.
3.
Büyüklerin açıklama
yapmadıklarını sadece yapman gerekeni söylediğini öğrendik.
4.
Gönülden
bağlandığın, sevdiğinin senin durumundan haberdar olacağını ve sana yardım
edeceğini öğrendik.
5.
Mevlana
hazretlerinden yardım istememiz gerektiğini ve yardımın geleceğinden emin olmamız
gerektiğini öğrendik.
6.
Mevlana
hazretlerinin adını andığın zaman Hızır gibi sana yardıma geldiğini öğrendik.
7.
Erenlerin
kendilerine sevgiyle, gönül bağıyla bağlanmış olanların durumlarından haberdar
olduğunu öğrendik.
8.
Kanaat etmek
zordur ama razı olmazsan daha büyük zorluklara katlanmak zorunda kalacağımızı
öğrendik.
KANAAT
“Verilene razı olmak”
anlamına gelir.
Kişinin elinde bulunanla
yetinmesi, dünya nimetlerinden kısmetine düşene razı olması demektir.
Kuran’da, insanlar dünya
hayatının süsü ve cazibesine aldanarak ahireti unutmamaları için uyarılmış,
dünya hayatının değersizliği ve geçiciliğini vurgulanmış ve ahiret hayatının
tercih edilmesi gerektiği sık-sık anlatılmıştır.
(Al-i İmran,3/14 – Ankebut,,
29/64)
Hz Peygamber de bu gerçeği
şöyle dile getirmiştir.
“Kanaatkâr ol ki insanların
Allah’a en çok şükredeni olasın”(İbn Mace, Zühd, 24)
Kanaat öyle bir kuvvettir ki;
Helali bile hırs ile
kazanmaya engel olur.
Helal kazancı harama sarf
etmeye engel olur.
Akıllı olan güzel rızkına
razı olur.
Dünya ve ahiret ölçüleriyle
zararlı olmayan rızıktır.
Halk içindeki kanaat
sahipleri, halka yardımı bol ve
Halktan istekleri az
olanlardır.
*
RAVLİ