1 Aralık 2012 Cumartesi

MEVLANA VE MÜRİDİNE YARDIM

Mevlana’nın sohbetinde bulunan pirler ve hizmet eden müritler şöyle anlatmışlardır.

Mevlana’nın medresesi civarında ticaretle meşgul olan bir genç vardı.

Bu genç Mevlana’nın müridi ve onun hanedanının muhibbi (aile çevresiyle sevilen biri) olmuştu.

Mısır’a gitmeye kalktı.
Dostları onu bundan alıkoymak istediler.

Bu sadakatli gencin bu niyeti Mevlana’ya malum olunca, o da
“Mısıra gitme, bu seferden vazgeç” dedi.

Fakat bu genç bu arzusunu bir türlü yenip rahatlamadı.
Buna rağmen bir gece şehirden çıkıp Şam yolunu tuttu.

Antakya’ya ulaşınca gemiye bindi.
Fakat Tanrı’nın kaza ve kaderi icabı olarak onun gemisi Frenklerin eline esir düştü.

Bu genci alıp esir ettiler ve bir kuyuya kapattılar.
Her gün ölmeyecek kadar yiyecek verdiler.

Kırk gün kadar orada kaldı.
Gece gündüz ağladı sızladı ve gıyaben Mevlana hazretlerine:

 “Bu benim cüretimin cezasıdır:
Çünkü ben sultanımın emrini dinlemedim, uğursuz nefsime uydum” diye kendinden şikâyetlerde bulundu.

Kırkıncı gece Mevlana’yı rüyasında gördü.
Mevlana ona
“Ey …, yarin kafirler senden ne sorarsalar biliyorum diye cevap ver, ta ki beladan kurtulasın” buyurdu.

Genç deli gibi bu rüyadan uyandı.
Tanrı’ya şükürler etti, secdeye kapandı ve bu rüyanın çıkmasını bekledi.

Birdenbire Frenklerden bir gurup geldi.
Yanlarında bir de tercüman vardı.

Tercüman gençten “Sen felsefe ve doktorluk bilir misin?” diye sordu.
“Bizim emirimiz hasta oldu” dedi.

Genç “Evet” dedi.
Bunun üzerine genci kuyudan çıkarıp hamama soktular.

Yıkandıktan sonra ona güzel bir elbise giydirdiler ve hastanın evine götürdüler.

Bu biçare genç, Tanrı’nın ilhamı ile yedi çeşit meyve getirmelerini emretti.

Genç bunlardan lezzetle içilebilir bir ilaç hazırladı, içine biraz da mahmude (Bin göz otu, sakmunya) koydu, üç defa Mevlana’nın adını söyledi ve bu şerbeti hastaya içirdi.

Frenklerin Emiri, Tanrı’nın yardımı ve Tanrı erlerinin yardımı ile bu şerbeti üç defa içmekle iyi oldu.

Mevlana’nın yardımı ve bağışı bu gençle beraber olduğu için o tamamıyla cahil bir adam olduğu halde erenler onu felsefe ve tıp ilmi sahibi yaptılar ve yardımlarını esirgemediler.

Şiir:
“ Mazlumların feryat ve figanı yükseldiği vakit,
Tanrı aslanlarının yardımı yetişir”

Frenk emiri (Rum) yataktan kalkıp sıhhate kavuştuktan sonra bu gence:
“Dile benden ne dilersen” dedi.

 
Genç " Vatanıma gitmem ve şeyhimin sohbetine ulaşmam için senden beni serbest bırakmanı istiyorum” dedi. Ve Mevlana’nın büyüklüğünden bahsetti, bu seferi ve rüyayı anlattı.

Bunu işiten Frenkler Mevlana’yı görmeden ona muhip (sevgiyle bağlanan dost) ve âşık oldular.

Bundan dolayı o gence birçok hediyeler verdiler ve eşya verip yolcu ettiler.

Genç Konya başkentine gelir gelmez, kendi evine gitmeden Mevlana’nın ziyaretine koştu.

Mübarek yüzünü uzaktan görür görmez secdeler ederek ona yaklaştı.
Ayaklarına sarıldı, birçok defalar öpüp yüzüne gözüne sürdü ve ağladı.

Mevlana da bu gencin yüzünü öperek
“Bu Frenk’i hastalıktan kurtardığına iyi ettin.

Bundan sonra otur da helal para kazanmakla meşgul ol ve kanaat et;

Çünkü gurbetin deniz yolculuğuna, esirliğe ve kuyudaki zulmetin zahmetine nispetle kanaatin zahmeti bizzat rahmettir” dedi.

                                      ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                      ***
Neler öğrendik:

     1.   Fazla kazanma hırsının insanı kötü duruma düşürdüğünü öğrendik.

2.   Büyüklerin sözünü dinlemek, değer verip sıkıntı verse bile yapmak gerektiğini öğrendik.

3.   Büyüklerin açıklama yapmadıklarını sadece yapman gerekeni söylediğini öğrendik.

4.   Gönülden bağlandığın, sevdiğinin senin durumundan haberdar olacağını ve sana yardım edeceğini öğrendik.

5.   Mevlana hazretlerinden yardım istememiz gerektiğini ve yardımın geleceğinden emin olmamız gerektiğini öğrendik.

6.   Mevlana hazretlerinin adını andığın zaman Hızır gibi sana yardıma geldiğini öğrendik.

7.   Erenlerin kendilerine sevgiyle, gönül bağıyla bağlanmış olanların durumlarından haberdar olduğunu öğrendik.

8.   Kanaat etmek zordur ama razı olmazsan daha büyük zorluklara katlanmak zorunda kalacağımızı öğrendik.

                  KANAAT

“Verilene razı olmak” anlamına gelir.
Kişinin elinde bulunanla yetinmesi, dünya nimetlerinden kısmetine düşene razı olması demektir.

Kuran’da, insanlar dünya hayatının süsü ve cazibesine aldanarak ahireti unutmamaları için uyarılmış, dünya hayatının değersizliği ve geçiciliğini vurgulanmış ve ahiret hayatının tercih edilmesi gerektiği sık-sık anlatılmıştır.
(Al-i İmran,3/14 – Ankebut,, 29/64)

Hz Peygamber de bu gerçeği şöyle dile getirmiştir.
“Kanaatkâr ol ki insanların Allah’a en çok şükredeni olasın”
(İbn Mace, Zühd, 24)

Kanaat öyle bir kuvvettir ki;
Helali bile hırs ile kazanmaya engel olur.

Helal kazancı harama sarf etmeye engel olur.
Akıllı olan güzel rızkına razı olur.

Dünya ve ahiret ölçüleriyle zararlı olmayan rızıktır.
Halk içindeki kanaat sahipleri, halka yardımı bol ve

Halktan istekleri az olanlardır.

                         *
RAVLİ

Popüler Yayınlar