Birkaç muteber fenden zor
meseleler ve parlak nükteler çıkarmıştı.
Bu kadı bir gün hafızasına
güvenerek talebesine dedi ki:
Emirlerin ve fazılların
(erdemli) bulunduğu bir mecliste Mevlana’ya tesadüf edersem, âlimliğin ne
olduğunu bilmesi için, ona kendi fazilet ve maharetimi göstermek istiyorum.
Bahis hareketlendiği ve benim
de en önemsiz bir şeyde yanıldığım zaman her taraftan bana yardım ediniz.
Mevlana Hazretleri bir sabah
Kadı’nın odasına girer, selam verir, büyük bir heybetle ona bakar ve çabucak
dışarı çıkar.
Kadı Sıraceddin onun
arkasından dışarı koşar, hiç kimseyi görmez.
Bunun üzerine mahkemenin
adamlarından sorar, fakat kimse ona bir iz veremez.
Bir an sonra Mevlana
Hazretlerinin Kadı’nın evinin üst katından aşağı inip gittiğini görür.
O cemaatin şaşkınlığı bir
iken bin olur.
Kadı hazretleri sabah
namazını kılmak üzere yukarı kata çıktığı vakit, bu katın camları üzerinde
(Mevlana’ya sormak istediği) mesele ve nüktelerin hepsinin birer-birer yazılmış
olduğunu,
Her meselenin ve nüktenin
altına da cevaplarının yazıldığını ve onun tahkiki için anlatılmayacak kadar gaybı
(görünmeyen) ve ayni latifeler (gözle görünen hikâye) de ilave edildiğini
görür.
Kadı derhal bir nara atar,
elbiselerini yırtar.
O soğuk imtihandan ve
münasebetsiz tasavvurdan (zihninde şekillendirdiğinden)
Tövbe edip koşarak medreseye
gelir, Mevlana Hazretlerinden özür diler, ona candan bir muhip (sevgi besleyen
dost) olur, büyüklerin ve şeyhlerin huzurunda bu meseleyi tekrar anlatır.
Bu hikâyedeki hadise,
Kadı’nın “ hal” inin başlangıcında olmuştur.
Bu sebepten ötürü Mevlana’nın ölümünden sonra, rebabı (6 telli kemençe) men etmek için ve semaı haram saymak için bir gurup kimseler gayretler sarf edip Kadı Sıraceddin’den yardım istedikleri vakit, o buna asla razı olmadı.
***
Bir gün Çelebi Hüsameddin
Hazretleri (Tanrı onun sırrını kutlasın) Mevlana Hazretlerinden “ Hemşerimiz
Kadı Sıraceddin nasıl bir kimsedir” diye sordu.
Mevlana “ İyi adamdır.
Havuzun etrafında dönüyor,
bir tekmelik işi kalmıştır.
Ümitsiz olmayacağını umarız.
Belki de ümitleri
tazelenecek” buyurdu.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
Başkasından kendimizin
bilgili ve büyük olduğunu göstermek için önceden hazırlık yaparak hedef kişiyi
hazırlıksız yakalayıp zor düşürmek istemenin yanlış olduğunu öğrendik.
Başkası hakkında zihnimizde
(anlama, bilme, unutmama) şekillendirme yapmamızın doğru olmadığını öğrendik.
Yanlış yapacak olanı
utandırmadan hatasını gösterirsek onu dost kazanılacağını öğrendik.
Yaşanmışımızı ve
mahcubiyetimizi anlatarak “yiğidin hakkını yiğide vererek” yiğitlerden
olacağımızı öğrendik.
Yanlış düşüncemizden dolayı
hata yaparsak o kişiden özürler dileyerek af istememizi ve böylece kul
hakkından temizlenmemiz gerektiğini öğrendik. Dost olanın, dostluk gereği dostu
öldükten sonra dostunun yaptıklarına sahip çıkıp devamını sağlayan olduğunu
öğrendik.
Havuz latifesi: Rahmet dolu
olan havuza (topluluğa) girmek için boğulurum endişesi taşıdığını ancak
cesaretini toplayıp bir itişle rahmete kavuşacağını öğrendik.
İşte böyle yaren,
Karşılaştığımız kişileri
olduğu gibi kabul etmez isek davranış bozukluğuna ve ilişkilerin bozulmasına
neden oluruz.
Kendimizin üstünlüğünü kabul
ettirmek için yaptığımız her davranış ile utanacak durumlara düşeceğimizi bilmeliyiz.
Bırak herkes senden üstün
olsun.
Sen Tanrı’ya yakınlaşmaya
bak.
*
RAVLİ