Hasan Basri ile Rabia. 54
Hasan, günün birinde
Basra’dan çıktı, çölde Rabia’nın yanına gitti.
Her yandan gelen dağ
keçileriyle av hayvanları ve ceylanlar, etrafında saf düzmüşlerdi.
Uzaktan Hasan’ı görünce
birden Rabia’nın yanından kaçtılar.
Hasana bu durum tesir etti.
Bir müddet kıskançlıktan
yandı, yakıldı, alt üst oldu.
Rabia’dan doğru bir yürekle
sordu da dedi ki:
Bu ovanın hayvanları, neden
senden kaçmadılar da benden kaçtılar?
Yoksa beni uygun olmayan
olarak mı görmediler?
Rabia ona *ne yedin* diye
sordu.
Hasan birazcık iç yağı ile soğan.Ey gönlü temiz kadın!
Biraz soğanım, bir miktar
yağım vardı.
Gönlümün kanıyla yağı
ıslattım, dışarı çıkmadan bunları yedim dedi.
Rabia, onun bu sözlerini
duyunca ercesine bağırdı:
Şaşılacak şey!
Bu bir avuç perişan
hayvancıkların yağını yedikten sonra senden nasıl kaçmazlar?
Karınca gibi gıdan az olur,
yemeği az yersen kabrinde de seni kurtlar az yerler!
Her gün bir hurmayla gıdalaşırsan
kabrindeki kurtlardan emin olursun.
Kurtlar seni didik, didik
edecekler, her etini mademki yiyecekler,
Bu kurtlardan bir hurmayla
kurtulman elbette takdir edilecek bir şeydir.
Fakat sen, karnını
şişirmişsin, suyla ekmekle semirmişsin o yüzden kurtlara yem oluyorsun.
Be adam!
Tuvaletle, mutfaksız
olamıyorsan; gönlün şu iki cehenneme götürenden geçmedi demektir.
*Mutfaktan çıkıyor helâ ya giriyorsun, helâdan
çıkıp mutfağa giriyorsun.
Yemeden içmeden bir an bile
duramıyorsun.
Bu sevda ile niceye dek
hayallere dalacaksın?
*Sana canını temizle dediler,
sense daima bedenini yapıp durmadasın.
Daima içe hürmet etmen gerek.
Seninse dışa hizmetten başka
işin yok.
***Birisi’’ Kendini ateşe at,
başkasını değil, bir lokma yedin mi otur, sus artık’’ demiştir.
***
İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR
M.E.B. YAY. 392
***
Yaren, mesafe koyma dediğimiz;
nasıl ve ne kadar zarar vereceğini anlamak ve önlem almak için yeteri zaman
kazanmak içindir.
Sana zarar verecek kişi
önceden defalarca zihninden planlar yapıp ortamı gözler ve saldırabileceği
fırsat bulunca saldırır.
Senden uzak duranlar bil ki
senden zarar göreceklerini bilenler veya sananlardır.
Çok zaman dışarıdan düşman
beklemeye gerek olmadan yanlış yaparak, önerileri yeteri kadar dikkate almadan
vücudumuza ve ruhumuza kendimiz saldırır, zarar veririz.
Yediklerinin hesabının az
olmasını istiyorsan az ye.
Sözlerinin hesabının az olmasını
istiyorsan az konuş.
Zamanının hesabının az
olmasını istiyorsan az uyu.
*
Hasan-ı BASRİ
İlahi sırları bilme ve anlama
kudreti olan kaynak, Aydınlanmak isteyenlerin sabah güneşi, Kurtuluşa ulaşmak
isteyenlerin yönü, Allah’tan korkanların başkanı.
Hicretin üçüncü yılında
Medine’de doğmuş, hicri birinci asırda Basra’da yaşamıştır.
Anne ve babası peygamberimize
yakın hizmet edenlerdendir.
Faydasız hiçbir şey
söylemezdi.
Sünnet gereğince hareket
eder, aykırı asla davranmazdı.
Peygamber efendimizin eşi
Ümmi Selme’den süt emmiştir.
Yetmiş yıl abdestsiz yere
ayak basmamıştır.
Cinler dua almak için gelirlerdi.
Gönlüne Allah korkusu
gelmeden ekmek yemezdi.
Mevki sahiplerinin arasına
girmekten, kadınlarla sohbet etmekten, müzik dinlemekten kaçınırdı.
‘Uyuyan bir gönlü uyandırmak
kolay iştir. Fakat ölü gönle bir şey yapamazsın’ demiştir.
Haramdan nasıl
kaçınacaklarını sordular: ‘Sözün hak edilmişini söyle.(sözü kızar, küser, böyle
dedim ama böyle anlar diye sözü kıvırtma, süsleme).
Kendini kontrol ederek
korumalısın.
Her işi Allah rızası için
yapmak’. Demiştir.
‘İnsan dünyada üç şeye
doymaz.
Mal toplayıp yığmaya, zevk ve
sefaya, ömre’ Demiştir.
Marifet odur ki:
‘Kişi, kendinde düşmanlık,
kıskançlık, çekememezlik, hasımlık olduğunun farkına vararak bu fena düşünceyi
yok etmesidir’ Demiştir.
‘Cennete girmek, ebedi hayata
kavuşmak, çok oruç tutmak ve namaz kılmakla değil, belki iyi niyet sahibi
olmakladır’. Demiştir.
Her hafta vaaz ve nasihatte
bulunur, cümle halk etrafında toplanır, can kulağıyla dinlerlerdi.
Hak aşığı, hakikat arayıcısı
gönül ustası Rabia Adaviye mecliste olmadıkça derse başlamazdı.
‘Dinin aslı, haramdan ve
şüpheli nesnelerden sakınmaktır.
Aç gözlülük dinin aslını
boşaltır, öldürür’. Demiştir.
‘Mert kimse, göründüğü gibi
olan veya olduğu gibi görünendir.’demiştir.
‘Huşu: Daima kalbin hazır
olup onun üzerine bağlanarak gidip gelmedir’ Demiştir.
‘Bir takım insanlar dünya
sevgisi için Allah’a ibadette bulunurlar, bunların yaptığı çok kötüdür’.
Demiştir.
‘ Hırslı. Doymaz, bir şeye
düşkün üç şeye hasretle öbür dünyaya gider.
1.Topladığına, biriktirdiğine
doymaz.
2. Umduğunu bulamaz.
3. Ahret için bir hayırlık
yapmaz.
Hicretin 3. yılı Muharrem
ayının dördüncü günü vefat etmiştir.
Dualarınız kabul olunmayacak diye korkmuyorum.
Dua edemez hale gelmenizden korkuyorum.
Dört şey vardır ki, bedbahtlık sebebidir:
1-Evladı iyalin (Çocuk ve hanımlarının) çokluğu,
2-Malın azlığı (ailesinin geçimini karşılayacak kadar malı olmaması,
fazla çalışmak zorunda kalması.)
3-Komşunun kötü olması
4-Kadının kocasına isyan ve hıyanette bulunması.
Sakın günah işleme!
Aksi takdirde kendini ateşe
atarsın,
Hâlbuki sen, bir kimsenin bir pireyi ateşe attığını görsen,
onu bile iyi karşılamazsın.
O halde, her gün kendini defalarca ateşe atmayı nasıl iyi karşılarsın?
Ey insan!
Hâlbuki sen, bir kimsenin bir pireyi ateşe attığını görsen,
onu bile iyi karşılamazsın.
O halde, her gün kendini defalarca ateşe atmayı nasıl iyi karşılarsın?
Ey insan!
İnsanların çokluğuna bakıp da
aldanma.
Çünkü sen, yalnız ölecek, kabre yalnız girecek,
yalnız kabirden kalkacak ve kendi hesabını yalnız vereceksin.
İnsanlar arasında kendisini zemmeden (kötüleyen) kimse,
hakikatte "ne mütevazı adam" dedirerek kendini övmek istemektedir.
Bu ise, iki yüzlülük alametlerindendir.
Sonsuz olan Cennet, dünya'da yapılan birkaç günlük amelin değil,
halis(katışıksız) niyetlerin karşılığıdır.
Bağlı olanı aç, açık olanı da bağla; Kesenin ağzını aç, cömert ol.
Dilini de tut, lüzumsuz konuşma.
Bir kimsenin malını nereden kazandığını öğrenmek istiyorsanız,
onu nereye harcadığına bakınız.
Çünkü sen, yalnız ölecek, kabre yalnız girecek,
yalnız kabirden kalkacak ve kendi hesabını yalnız vereceksin.
İnsanlar arasında kendisini zemmeden (kötüleyen) kimse,
hakikatte "ne mütevazı adam" dedirerek kendini övmek istemektedir.
Bu ise, iki yüzlülük alametlerindendir.
Sonsuz olan Cennet, dünya'da yapılan birkaç günlük amelin değil,
halis(katışıksız) niyetlerin karşılığıdır.
Bağlı olanı aç, açık olanı da bağla; Kesenin ağzını aç, cömert ol.
Dilini de tut, lüzumsuz konuşma.
Bir kimsenin malını nereden kazandığını öğrenmek istiyorsanız,
onu nereye harcadığına bakınız.
Bunlar anlam bakımından:
1. Davranışlarını dini
ölçüler kullanmadan ben yaptım, doğru yaptım diyerek, yanlışlarından pişmanlık
duymayarak Allah’tan bağışlamasını istememek.
2. Davranışlarında bilgiyi
kullanmaktan vazgeçmek.
3. Samimiyetle davranmamak.
4. Allah'ın verdiği rızka
şükretmemek.
5. Allah'ın verdiğine razı
olmamak.
6. Ölümden hiçbir nasihat
almamak.
Hasan Basri Hazretleri duanın
kabul edilmesi için:
1. Dünyaya karşı hırs beslemeyen,
yanlarına oturduğun zaman Allah'ı hatırlatan ilim ustaları insanlar ile beraber
otur; çünkü onların sohbet-i cananına doyum olmaz.
2. Gece yalnız başına namazı
kıl.
3. İslam dininin direği olan
namazı vaktinde kıl.
4. Helal rızık ye,
şüphelilerinden sakın.
5. Kuran'ı adabına göre oku.
Hasan Basrî Hazretleri hicri
110'da (miladi 728) bir Cuma gecesi 80 yaşında bu dünyaya gözünü yumdu.
Yüce Rabbimiz
bizleri onlara layık halef eylesin o yüce kametin makamını cennet eylesin.
Rabia-tül Adeviyye
Rabia-tül Adeviyye biraz
büyümüştü.
Annesi ve babası vefat etti.
Üstelik Basra'da kıtlık ve
fevkalâde pahalılık vardı.
Bu hengâmede Rabia’nın
ablaları dağıldılar.
Kimsesiz kalan Rabia’yı zalim
bir kimse yakaladı ve hizmetçi olarak iş gördürdü.
Sonra da köle olarak altı
gümüş karşılığı bir ihtiyara sattı.
O ihtiyarın hizmetçisi
olarak, gösterilen zor işleri sabırla yapmaya çalışıyordu.
Çok sıkıntılı günler geçirdi.
Çok zahmetler çekti, fakat isyan
etmedi.
Allaha telânın takdirine razı
oldu.
Çok terbiyeli davranırdı.
Bir gün karşısına bir namahrem, yabancı çıktı.
Ondan sakınayım diye hızla
giderken düşüp kolu kırıldı. Acizlik ve kırıklık içinde, mahzun olmuş bir kalp ile
Allahü telâya yalvardı. "Ya Rabbi! Garip ve kimsesizim.
Yetim ve öksüzüm.
Köle edildim.
Bir de kolum kırıldı.
Lâkin ben bunların hiç birine
üzülmüyor, yalnız senin rızanı istiyorum.
Benden razı olup olmadığını
da bilmiyorum" dedi. Bu sırada Allah’ın sözcü meleği seslendi:.
"Üzülme, sen ahrette meleklerin bile imreneceği bir makamda bulunacaksın." diyordu.
Rabia tekrar efendisinin evine döndü.
Günlük hizmetleri yerine
getirir, akşama kadar ayakta dururdu. Bununla beraber her gün oruçlu olur,
geceleri de Allaha telâya ibadet ve tâatle geçirirdi.
Bir gece efendisi uyandığında
Rabia’nın odasından sesler geldiğini işitti.
Pencereden bakınca, Rabia’nın,
secde ettiğini, Allaha telâya şöyle yalvardığını duydu.
Diyordu ki:
"Ey Rabbim!
Benim arzumun senin emrine
uymak olduğunu biliyorsun.
Benim saadetim senin huzurunda
bulunmaktır.
Eğer elimden gelse, sana ibadetten,
bir an geri kalmam.
Fakat ev sahibimin hizmetinde
bulunduğum için ona hizmet ediyorum ve sana gereği gibi ibadet
edemiyorum..."
Ev sahibi, bunları duydu.
Ayrıca, Rabia’nın başı
üstünde bir kandil bulunduğunu, kandilin bir yere asılı olmadan havada
durduğunu, odanın o kandilin nuru ile aydınlandığını gördü ve hayretten dona
kaldı.
"Artık Rabia köle olamaz!" diyordu.
Sabaha kadar uyuyamadı.
Sabah olunca hemen Rabia’yı
çağırdı ve dedi ki:
"Artık serbestsin.
"Artık serbestsin.
Dilediğini yap.
Ama burada kalırsan ben sana
hizmet ederim." Rabia;
"Gideyim." dedi.
Oradan ayrılıp küçük bir eve yerleşti.
Bütün vakitlerini ibadetle
geçirir, bir gün ve gecesinde bin rekât namaz kılardı.
Kefenini daima yanında taşır,
namaz kılacağı zaman onu serer, üzerine secde ederdi.
Kefeni yanında olmadan
gezdiğini, kefenini beraberine almadan konuştuğunu kimse görmedi.
Süfyân-ı Sevrî ve Hasan-ı
Basrî, ondan bolluk, bereket( feyz) alırlardı.
*
RAVLİ RABİA yazarak Googleden blogtaki diğer yazıları okumalısın.
*
RAVLİRAVLİ RABİA yazarak Googleden blogtaki diğer yazıları okumalısın.
*