12 Aralık 2012 Çarşamba

RABİA VE HASAN BASRİ

Tanrı ikisinden de razı olsun.
Hasan Basri ile Rabia.   54  

Hasan, günün birinde Basra’dan çıktı, çölde Rabia’nın yanına gitti.
Her yandan gelen dağ keçileriyle av hayvanları ve ceylanlar, etrafında saf düzmüşlerdi.

Uzaktan Hasan’ı görünce birden Rabia’nın yanından kaçtılar.
Hasana bu durum tesir etti.

Bir müddet kıskançlıktan yandı, yakıldı, alt üst oldu.
Rabia’dan doğru bir yürekle sordu da dedi ki:

Bu ovanın hayvanları, neden senden kaçmadılar da benden kaçtılar?
Yoksa beni uygun olmayan olarak mı görmediler?

Rabia ona *ne yedin* diye sordu.
Hasan birazcık iç yağı ile soğan.
Ey gönlü temiz kadın!

Biraz soğanım, bir miktar yağım vardı.
Gönlümün kanıyla yağı ıslattım, dışarı çıkmadan bunları yedim dedi.

Rabia, onun bu sözlerini duyunca ercesine bağırdı:
Şaşılacak şey!

Bu bir avuç perişan hayvancıkların yağını yedikten sonra senden nasıl kaçmazlar?

Karınca gibi gıdan az olur, yemeği az yersen kabrinde de seni kurtlar az yerler!
Her gün bir hurmayla gıdalaşırsan kabrindeki kurtlardan emin olursun.

Kurtlar seni didik, didik edecekler, her etini mademki yiyecekler,
Bu kurtlardan bir hurmayla kurtulman elbette takdir edilecek bir şeydir.

Fakat sen, karnını şişirmişsin, suyla ekmekle semirmişsin o yüzden kurtlara yem oluyorsun.

Be adam!
Tuvaletle, mutfaksız olamıyorsan; gönlün şu iki cehenneme götürenden geçmedi demektir.

 *Mutfaktan çıkıyor helâ ya giriyorsun, helâdan çıkıp mutfağa giriyorsun.
Yemeden içmeden bir an bile duramıyorsun.

Bu sevda ile niceye dek hayallere dalacaksın?
*Sana canını temizle dediler, sense daima bedenini yapıp durmadasın.

Daima içe hürmet etmen gerek.
Seninse dışa hizmetten başka işin yok.

***Birisi’’ Kendini ateşe at, başkasını değil, bir lokma yedin mi otur, sus artık’’ demiştir.

                                        ***
İLAHİNAME. FERİDÜDDİN-İ ATTAR M.E.B. YAY. 392

                                         ***
Yaren, mesafe koyma dediğimiz; nasıl ve ne kadar zarar vereceğini anlamak ve önlem almak için yeteri zaman kazanmak içindir.

Sana zarar verecek kişi önceden defalarca zihninden planlar yapıp ortamı gözler ve saldırabileceği fırsat bulunca saldırır.

Senden uzak duranlar bil ki senden zarar göreceklerini bilenler veya sananlardır.

Çok zaman dışarıdan düşman beklemeye gerek olmadan yanlış yaparak, önerileri yeteri kadar dikkate almadan vücudumuza ve ruhumuza kendimiz saldırır, zarar veririz.

Yediklerinin hesabının az olmasını istiyorsan az ye.
Sözlerinin hesabının az olmasını istiyorsan az konuş.

Zamanının hesabının az olmasını istiyorsan az uyu.

                                 *
                             Hasan-ı BASRİ

İlahi sırları bilme ve anlama kudreti olan kaynak, Aydınlanmak isteyenlerin sabah güneşi, Kurtuluşa ulaşmak isteyenlerin yönü, Allah’tan korkanların başkanı.

Hicretin üçüncü yılında Medine’de doğmuş, hicri birinci asırda Basra’da yaşamıştır.

Anne ve babası peygamberimize yakın hizmet edenlerdendir.
Faydasız hiçbir şey söylemezdi.

Sünnet gereğince hareket eder, aykırı asla davranmazdı.
Peygamber efendimizin eşi Ümmi Selme’den süt emmiştir.

Yetmiş yıl abdestsiz yere ayak basmamıştır.
Cinler dua almak için gelirlerdi.

Gönlüne Allah korkusu gelmeden ekmek yemezdi.
Mevki sahiplerinin arasına girmekten, kadınlarla sohbet etmekten, müzik dinlemekten kaçınırdı.

‘Uyuyan bir gönlü uyandırmak kolay iştir. Fakat ölü gönle bir şey yapamazsın’ demiştir.

Haramdan nasıl kaçınacaklarını sordular: ‘Sözün hak edilmişini söyle.(sözü kızar, küser, böyle dedim ama böyle anlar diye sözü kıvırtma, süsleme).

Kendini kontrol ederek korumalısın.
Her işi Allah rızası için yapmak’. Demiştir.

‘İnsan dünyada üç şeye doymaz.
Mal toplayıp yığmaya, zevk ve sefaya, ömre’ Demiştir.

Marifet odur ki:
‘Kişi, kendinde düşmanlık, kıskançlık, çekememezlik, hasımlık olduğunun farkına vararak bu fena düşünceyi yok etmesidir’ Demiştir.

‘Cennete girmek, ebedi hayata kavuşmak, çok oruç tutmak ve namaz kılmakla değil, belki iyi niyet sahibi olmakladır’. Demiştir.

Her hafta vaaz ve nasihatte bulunur, cümle halk etrafında toplanır, can kulağıyla dinlerlerdi.

Hak aşığı, hakikat arayıcısı gönül ustası Rabia Adaviye mecliste olmadıkça derse başlamazdı.

‘Dinin aslı, haramdan ve şüpheli nesnelerden sakınmaktır.
Aç gözlülük dinin aslını boşaltır, öldürür’. Demiştir.

‘Mert kimse, göründüğü gibi olan veya olduğu gibi görünendir.’demiştir.
‘Huşu: Daima kalbin hazır olup onun üzerine bağlanarak gidip gelmedir’ Demiştir.

‘Bir takım insanlar dünya sevgisi için Allah’a ibadette bulunurlar, bunların yaptığı çok kötüdür’. Demiştir.

‘ Hırslı. Doymaz, bir şeye düşkün üç şeye hasretle öbür dünyaya gider.

1.Topladığına, biriktirdiğine doymaz.

2. Umduğunu bulamaz.

3. Ahret için bir hayırlık yapmaz.

Hicretin 3. yılı Muharrem ayının dördüncü günü vefat etmiştir.

Ey insanlar!
Dualarınız kabul olunmayacak diye korkmuyorum.
Dua edemez hale gelmenizden korkuyorum.



Dört şey vardır ki, bedbahtlık sebebidir:
1-Evladı iyalin (Çocuk ve hanımlarının) çokluğu,
2-Malın azlığı (ailesinin geçimini karşılayacak kadar malı olmaması,
fazla çalışmak zorunda kalması.)
3-Komşunun kötü olması
4-Kadının kocasına isyan ve hıyanette bulunması.

Sakın günah işleme!
Aksi takdirde kendini ateşe atarsın,
Hâlbuki sen, bir kimsenin bir pireyi ateşe attığını görsen,
onu bile iyi karşılamazsın.
O halde, her gün kendini defalarca ateşe atmayı nasıl iyi karşılarsın?

Ey insan!
İnsanların çokluğuna bakıp da aldanma.
Çünkü sen, yalnız ölecek, kabre yalnız girecek,
yalnız kabirden kalkacak ve kendi hesabını yalnız vereceksin.

İnsanlar arasında kendisini zemmeden (kötüleyen) kimse,
hakikatte "ne mütevazı adam" dedirerek kendini övmek istemektedir.
Bu ise, iki yüzlülük alametlerindendir.

Sonsuz olan Cennet, dünya'da yapılan birkaç günlük amelin değil,
halis(katışıksız) niyetlerin karşılığıdır.

Bağlı olanı aç, açık olanı da bağla; Kesenin ağzını aç, cömert ol.
Dilini de tut, lüzumsuz konuşma.

Bir kimsenin malını nereden kazandığını öğrenmek istiyorsanız,
onu nereye harcadığına bakınız.


Bir sohbeti esnasında Hasan Basrî Hazretleri kalbin bozulmasının nedenini altı nedene bağlar.

Bunlar anlam bakımından:

1. Davranışlarını dini ölçüler kullanmadan ben yaptım, doğru yaptım diyerek, yanlışlarından pişmanlık duymayarak Allah’tan bağışlamasını istememek.

2. Davranışlarında bilgiyi kullanmaktan vazgeçmek.

3. Samimiyetle davranmamak.

4. Allah'ın verdiği rızka şükretmemek.

5. Allah'ın verdiğine razı olmamak.

6. Ölümden hiçbir nasihat almamak.

Hasan Basri Hazretleri duanın kabul edilmesi için:

1. Dünyaya karşı hırs beslemeyen, yanlarına oturduğun zaman Allah'ı hatırlatan ilim ustaları insanlar ile beraber otur; çünkü onların sohbet-i cananına doyum olmaz.

2. Gece yalnız başına namazı kıl.

3. İslam dininin direği olan namazı vaktinde kıl.

4. Helal rızık ye, şüphelilerinden sakın.

5. Kuran'ı adabına göre oku.


Hasan Basrî Hazretleri hicri 110'da (miladi 728) bir Cuma gecesi 80 yaşında bu dünyaya gözünü yumdu.
Yüce Rabbimiz bizleri onlara layık halef eylesin o yüce kametin makamını cennet eylesin.


                        Rabia-tül Adeviyye

Rabia-tül Adeviyye biraz büyümüştü.
Annesi ve babası vefat etti.

Üstelik Basra'da kıtlık ve fevkalâde pahalılık vardı.
Bu hengâmede Rabia’nın ablaları dağıldılar.

Kimsesiz kalan Rabia’yı zalim bir kimse yakaladı ve hizmetçi olarak iş gördürdü.

Sonra da köle olarak altı gümüş karşılığı bir ihtiyara sattı.
O ihtiyarın hizmetçisi olarak, gösterilen zor işleri sabırla yapmaya çalışıyordu.

Çok sıkıntılı günler geçirdi.
Çok zahmetler çekti, fakat isyan etmedi.

Allaha telânın takdirine razı oldu.
Çok terbiyeli davranırdı.  

Bir gün karşısına bir namahrem, yabancı çıktı.
Ondan sakınayım diye hızla giderken düşüp kolu kırıldı. Acizlik ve kırıklık içinde, mahzun olmuş bir kalp ile Allahü telâya yalvardı.

"Ya Rabbi! Garip ve kimsesizim.
Yetim ve öksüzüm.

Köle edildim.
Bir de kolum kırıldı.

Lâkin ben bunların hiç birine üzülmüyor, yalnız senin rızanı istiyorum.
Benden razı olup olmadığını da bilmiyorum" dedi.

Bu sırada Allah’ın sözcü meleği seslendi:.
"Üzülme, sen ahrette meleklerin bile imreneceği bir makamda bulunacaksın." diyordu.
Rabia tekrar efendisinin evine döndü.


Günlük hizmetleri yerine getirir, akşama kadar ayakta dururdu. Bununla beraber her gün oruçlu olur, geceleri de Allaha telâya ibadet ve tâatle geçirirdi.

Bir gece efendisi uyandığında Rabia’nın odasından sesler geldiğini işitti.
Pencereden bakınca, Rabia’nın, secde ettiğini, Allaha telâya şöyle yalvardığını duydu.

Diyordu ki:
"Ey Rabbim!

Benim arzumun senin emrine uymak olduğunu biliyorsun.
Benim saadetim senin huzurunda bulunmaktır.

Eğer elimden gelse, sana ibadetten, bir an geri kalmam.

Fakat ev sahibimin hizmetinde bulunduğum için ona hizmet ediyorum ve sana gereği gibi ibadet edemiyorum..."

Ev sahibi, bunları duydu.
Ayrıca, Rabia’nın başı üstünde bir kandil bulunduğunu, kandilin bir yere asılı olmadan havada durduğunu, odanın o kandilin nuru ile aydınlandığını gördü ve hayretten dona kaldı.

"Artık Rabia köle olamaz!" diyordu.
Sabaha kadar uyuyamadı.

Sabah olunca hemen Rabia’yı çağırdı ve dedi ki:
"Artık serbestsin.

Dilediğini yap.
Ama burada kalırsan ben sana hizmet ederim."

Rabia;
"Gideyim." dedi.

Oradan ayrılıp küçük bir eve yerleşti.

Bütün vakitlerini ibadetle geçirir, bir gün ve gecesinde bin rekât namaz kılardı.

Kefenini daima yanında taşır, namaz kılacağı zaman onu serer, üzerine secde ederdi.

Kefeni yanında olmadan gezdiğini, kefenini beraberine almadan konuştuğunu kimse görmedi.

Süfyân-ı Sevrî ve Hasan-ı Basrî, ondan bolluk, bereket( feyz) alırlardı.

                                              *
RAVLİ RABİA yazarak Googleden blogtaki diğer yazıları okumalısın.
                                              *
RAVLİ

Popüler Yayınlar