“ Güzelleri severdi, fakat
iffet (temizlik, namus)ve ismet sahibi idi, onlara bir şey yapmazdı” dediler.
Mevlana” Keşke yapsaydı da geçseydi” diye buyurdu.
ŞİİR:
“ Ey kardeş, bu nihayetsiz
bir dergâhtır,Ne kadar ilerlesen yine durma yürü “
Nitekim bir derviş, mürit
olmak için Beyazid’in (Tanrı’nın rahmeti onun üzerine olsun) hizmetine
gelmişti.
Şeyh buyurdu ki: Sen,
kadınların ve erkeklerin ağzına düşen ve sana isnat edilen meşhur günahların
hiçbirini yaptın mı?
Derviş “ Hayır “ dedi.
Beyazit “ O halde git,
hepsini yap ve geç de o zaman gelip mürit ol ki halvetlerde (yalnız ibadet
ederken),
Eskiden içine hiç günah
karışmayan zühdün (her türlü zevke karşı koyarak ibadet ederken) senin ilerleme
yolunu kesmesin ve içinde,
Bir kendini beğenmek duygusu
uyanmasın ve tamamıyla zelil (aşağılık) şeytanın mahkûmu olmayasın.
Bu kendini görmek uğursuzluğu
seni Tanrı’yı görmekten mahrum etmesin;
Çünkü taati temaşa etmek
(yaptığı ibadeti görmek, beğenmek) insanda kendini beğenme ve bir varlık
duygusu uyandırır.
Hâlbuki günahları görmek,
insanda kendini küçük görmek ve miskinliğini duymak hissini doğurur.
O halde Tanrı eri, günden
güne artan, ileri giden ve her an “Kal” den “Hal” e geçen kimsedir.
Bu yolda bir şeye ilgi duymak
ve durmak, yok olmaya sebep olur” dedi.
***
Yine bir gün Mevlana
Hazretleri “ Evhededdin, dünyada kötü bir miras bıraktı.
Bu kötü mirasın ve bu kötü
mirasla amel edenin günahı onun boynuna” buyurdu.
ŞİİR:
“ Kötü bir adet bırakan kimse
her an nefretle anılır”
“İyilerin mirası tatlı
sudandır.
O nasıl mirastır bilir misin?
O, (biz Kuran’ı miras
bıraktık) sözündeki mirastır”
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
Dervişin müritliğe başlaması
için aklında kalan yapmak istediği her ne varsa yapıp gelmesi, yolda ilerlemesi
için şunu da yapsaydım, bunu da yapsaydım düşüncesinden kendini temizlemesi
gerektiğini öğrendik.
Tanrı’sal hayale dalmaya
başka zevkli hayallere dalmanın engel olduğunu öğrendik.
Yaptığın işi ve ibadeti
beğenirsek (Tanrı’yı değil de kendimizi gördüğümüz ve beğendiğimiz için)
uğursuzluğa neden olacağından, Tanrı’yı görmekten mahrum olacağımızı öğrendik.
Günahlarımızı görürsek
pişmanlık duyacağımızı ve yanlış işler yapmaktan kendimizi alıkoyacağımızdan
adeta miskin gibi hiçbir şey yapamaz duruma geleceğimizi öğrendik.
Kendimizi küçük görmemiz,
Tanrı sanatı karşısında ne kadar küçük olduğumuzu anlamamız gerektiğini
öğrendik.
“KAL İLMİ” nin Dinin
esaslarını öğrenmek ve uygulamak olduğunu öğrendik.
Güzeli sevmek sevaptır
diyerek gönlünü geçici güzellere vermenin yanlış olduğunu öğrendik.
Geçici güzelliklere insanları
yönlendirenin de oluşan günahlardan sorumlu olacağımızı ve bedelini
ödeyeceğimizi öğrendik.
KAL İLMİ:
Dinin esaslarını öğrenmek ve
uygulamaktır.
KAL DİLİ:
Kuranı Kerim ayetlerine göre
konuşulan bir dildir.
Kal ilmi, ancak ustasına,
kıymetini bilene bildirilir.
Örnek: Birisi sorar cevap
verende o konuda ilgili ayeti ona söyleyerek cevap verir.
Açılım yoktur.
Soru sahibi o ayete göre
anlar, durumu değerlendirir, ne yapacağına karar verir.
Cevap gerekiyorsa başka bir
ayetle cevaplar.
(Kal) ilmini bağışlamak bu
konuda sahip olduğu ilahi sırları o kişinin gözüne bakarak gözden göze nur
aktarımı ile verilmiş olduğu manasınadır.
Çalışarak da elde edilir.
*
HAL İLMİ:
Özü sözü bir olarak kalbe
dolan mana, cezbe (kendinden geçiş), baygınlık, coşkunluk gibi manevi geçişe
denir.
Kulun kastı olmadan meydana
gelir.
Allah vergisidir.
Hal sahibinin halinde
değişiklik yapar ve onu renkten renge sokar.
HAL DİLİ:
Kişi gönlünden geçirdiklerini
kalbinden söyler, bu dili bilen bu sözü kalbinden duyar, anlar ve yine
gönlünden geçirerek kalbinden cevaplar.
(kalp gözü, kalp kulağı,
gönül gözü, gönül kulağı, can gözü, can kulağı) arasındaki işletişimdir.
Mesafenin önemi yoktur.
Söz yoktur, vücut dili
yoktur.
Ağız oynamaz, kulak duymaz.
Gönülden gönüle konuşmadır.
Tanrı, Peygamberimizin
gönlüne vahi olarak sözlerini koymasının diline hal dili diyoruz.
(Can gözü, can kulağı ile
iletişim)
Hz. Mevlana için kitabı var
ama peygamber değil demelerinin sebebi bu dilde konuşmasıdır.
Baha Veled hazretleri bu dili
Seyyid Burhaneddin Tirmizi’ye öğretti ve bağışladı, o da Mevlana Celaleddin-i
Rumi’ye öğretti ve bağışladı.
Yaren (Hal) ilmini bağışladım
demekle bu konuda bu sahip olduğu ilahi sırları Mevlana hazretlerine anlatması,
gözden göze nur aktarımı ile verilmiş olduğu manasınadır.
*
İLİM:
Bilme, biliş, bir şeyin
doğrusunu bilme.
Allah’ın sıfatıdır.
Aşktan sonraki en büyük
ismidir.
Allah’ın ilmi her şeyi
kuşatmıştır.
Gizli veya açık, olmuş veya
olacak her şeyi layıkıyla bilen odur.
*
İşte böyle yaren,
Tanrı’yı görmek istiyorsan bu
hayalden başka bir hayal,
Bu istekten başka bir istek,
Gönlünde asla kalıntısı bile
kalmayacak şekilde temizlenmelidir.
Aşk yolundan sana birer-birer
yolun inceliklerini anlatıyoruz.
Unutma, Tanrı seni başka bağ
ve bağlantılarla kabul etmez.
*
RAVLİ