Bu toplantıda herkes her
hususta muhtelif şeyler okuyor ve kendi üstünlüklerini göstermeye
çalışıyorlardı.
O aziz hiçbir şey
söylemiyordu.
Mevlana Hazretleri “ Ey
arkadaş, sen niçin bir bilgi göstermiyorsun “ diye ondan sordu.
Aziz “ Bu, büyükler
toplantısı olduğu için vehme (kuruntu, yersiz korku, şüphe, tereddüt) düştüm “
dedi.
Mevlana ağzını açsaydın, biz
senin dilinle konuşurduk “ buyurdu.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
Ben diliyle konuşanların
olduğu bir ortamda aziz (sayın, muhterem, sevgili) olan kişilerin sustuğunu
öğrendik.
Kendini öne çıkaranların
olduğu yerde aziz kişilerin sorulmadan konuşmadıklarını öğrendik.
Hazreti Mevlana’nın her
seviyedeki kişi ile sen dili ile konuştuğunu öğrendik.
İşte böyle yaren,
Ben dilinden vazgeçersen
başkalarını da dinlemeye, anlamaya, iletişim kurmaya başlarsın.
Sen dilini kullanabilmen için
kendini ve ait olduğun toplumun kökleşmiş yapısını ve insanların söz ve vücut
dilini önceden öğrenmiş olman gerekir.
Ha deyince sen dili
konuşulmaz.
Bil ki, birikimin ve bilginin
uygulamalarını öğrenerek ve deneme yanılma metoduyla yaşayarak ders alırsan
olur.
Ben dilini iyi öğrendikten ve
uyguladıktan sonra “O” dili başlar.
Her dilden hikâyelerle
veriyoruz ancak daha sen öğreniyorsun.
Sonra öğrendiklerin o kadar
çoğalması lazım ki biliyorum diyesin.
Aşamalarla bu güzel yoldan
gidiyoruz.
Allah yar ve yardımcımız
oldukça “Ben” ve “Benlikten” vazgeçtikçe “sen” perdeleri açılır.
“Sen” demekten vazgeçince de
“O perdesi açılır inşallah.
*
RAVLİ