Bir gün iki fakih (din ve
şeriat âlimi) babamı ziyarete gelmişler ve hediye olarak da bir parça mercimek
getirmişlerdi.
Onlar bu hediyenin azlığından
ötürü utanıyorlardı.
Babam bunun için şu hikâyeyi
söyledi:
Bir gün Tanrı, Mustafa’ya
(selam onun üzerine olsun)
“ Eshab benim için mal ve
para versinler” diye vahyetti.
Peygamber bunu Eshaba
bildirdi.
Eshabın her biri kendi takat
ve kudreti nispetinde mal getirdiler.
Bunlardan bazısı malının yarısını,
bazısı üçte birini ve bizim Ebubekiri’miz de bütün malını getirdi.
Bu suretle sayısız mal
toplandı.
Bunların bazısı deve, bazısı
altın, bazısı da harp aletleri hediye etmişti.
Eshabdan biri fakir ve çoluk
çocuk sahibi idi.
Bunun üç hurma ve bir arpa
ekmeğinden başka bir şeyi yoktu.
Bu da ailesinin geçim
vasıtası idi.
Ayağa kalkıp bu naçiz
hediyesini utanarak Peygamberin yanına getirdi ve yerine oturdu.
Eshabı bir gülme tuttu, içten
içe güldüler.
Peygamber onların buna
güldüklerini anladı ve ashaba “ Size gayb âleminin sırlarından bir şey
söyleyeyim mi?” diye sordu.
Bütün eshab dua ve senadan
sonra “ Buyurun ey Tanrı’nın elçisi” dediler.
Peygamber buyurdu ki:
Tanrı gayb âleminin
perdelerini gözümün önünden kaldırdı.
Ben orada kurulmuş bir
terazinin bir gözüne sizin getirdiğiniz bütün malların ve öteki gözüne de bu
fakirin üç hurması ile arpa ekmeğinin konulmuş olduğunu gördüm.
Bu hakir görünen şey onların
hepsinden ağır geliyordu.
Bunun üzerine Eshabın hepsi
baş koydular.
Bu sırdan ötürü Peygamberi
alkışladılar ve bu sırrın sebebini sordular.
Peygamber:
“ Bu fakirin malının daha
ziyade makbule geçmesinin sebebi şudur:Çünkü o, bütün varırı yoğunu vermiştir.
Bundan başka bir şeyi yoktur.
Hâlbuki diğer Eshabın ise
geride biraz malları kalmıştır” buyurdu.
Sözüne devam ederek:
“ Celil (Büyük, ulu) olan
Tanrı’nın uğrunda verilen az şey onun yanında çok kabul olunur.
Mesela: Küçük bir taneyi yere
gömüyor ve Tanrı’ya havale ediyorlar.
Tanrı o taneyi bir ağaç
yapıyor, bu ağaç sayısız meyveler veriyor;
Çünkü onu Tanrı’ya terk
ediyorlar.
Verilmesi lazım gelen şeyi
bir fakire, bir tanrı kuluna vermek, onu Tanrı’ya vermek demektir.
“ Fakirin eline konulan bir
sadaka ondan önce Tanrı’nın eline düşer.
Sadaka fakire ve miskinlere
(Aciz, zavallı, beceriksiz, hareketsiz olan) verilir” buyurdu.
Bunun üzerine bütün fakir
Muhacirler (göç eden)ve ensar (yardımcılar, koruyucular) sevindiler.
Bu hikâye üzerine bu iki
fakih (din ve şeriat bilgini) mürit oldular.
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
1.
Fakire az çok
demeden fakire ve miskine yardım edilmesi gerektiğini öğrendik.
2.
Miktar değil de
imkânların hepsinin kullanılması Tanrı katında beğenilen olduğunu öğrendik.
3.
İyilik yapmanın
tohum gibi olduğunu, zaman içinde ağaç gibi çok ürün veren bir hale geldiğini
öğrendik.
4.
Din adamlarına
hediye verildiğini öğrendik.
“Çam sakızı çoban armağanıdır.
Atasözünü hatırlayalım.
*
RAVLİ