6 Aralık 2012 Perşembe

MEVLANA VE HOCA FAKİH AHMED

Abdalların örneği, Hoca Fakih Ahmed (Tanrı ondan razı olsun) Hazreti Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled’in talebelerindendi.

Hidaye (fıkıh yorumları) dersi okuyordu.

O günü Hazreti Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled o kadar manalar saçtı ve gösterdi ki, mukaddes canlar şaşakaldılar.

Fakih Ahmed çılgına dönmüş bir vaziyette kalktı, kitaplarını ateşe atıp dağa doğru gitti.

Bahaeddin Hazretleri hayatta bulunduğu müddetçe Konya şehrine gelmedi.

Bahaeddin Veled öldükten sonra Ahmed Fakih, şehre gelip Ahmed kapısında oturup kerametler göstermekle şöhret buldu.

Gayıpta olanları söylüyor, fakat şeriat kaidelerine uymuyordu.

Mevlana Hazretleri gençliğinde onun yanından geçtiği vakit o naralar atıyor, çığlıklar koparıyor ve “ Yol veriniz, ayaklı hazine geliyor” deyip uzaktan secdeler ediyordu.

Etrafına toplanan halk onun Mevlana hakkındaki şahadetini birçok defalar işitiyor.

Fakat onlar bu sözlerin sırrını bilmiyorlardı.

                                    ***
Mevlana Hazretleri fakihi her gördüğünde önünden geçinceye kadar gözlerini kapardı ve “ O, ehli değildir.

Candan iktida (uyma) eden her bakımdan şeriata uyan kimsedir.
Bu kimse kilimini girdaptan kurtaran ve kurtulan bir süvaridir.

Gayıp âleminde onlara Ehl-i Fütur (zayıf, gevşek, bezgin, usanmış, bıkmış, ümitsiz, üzüntülü) derler.

Bakalım Tanrı hazretleri onun hakkında ne buyuruyor ve ona ne muamele eder “ derdi.

                                ***
Mevlana’nın karısının annesi olan, velayeti (veliliği) yaprak sahifelerine sığmayan ahretlik Büyük Kira Hatun’dan (Tanrı ondan razı olsun) anlatmıştır ki:

Bir gece sabaha doğru, gayb âleminden onun mübarek kulağına büyük bir gürültü geldi.

Bunun manasını Mevlana Hazretlerinden “ Arka arkaya ruhların ve ulu meleklerin gürültüsünü işitiyorum, bu ne haldir?” diye sordu.

Mevlana “ Fakih’in temiz ruhunu ulu melekler göğe çıkartıyorlar” buyurdu.

Filhakika (doğrusu) 618 H/1221 M. Senesi, kuşluk vaktinde Fakih Ahmed’in kıyameti koptu (öldü).

Fakihin namazını Mevlana kıldı ve onu defnettiler.

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                      ***
Neler öğrendik:

Söylenen, yazılan dini kurallar vardır, fakat olay içinde bunun ölçü olarak doğru kullanılması sırlara sahip kişinin işi olduğunu öğrendik.

Yazılmamış ve söylenmemiş ölçüsü bildirilmemiş problemin halli için (Gayb) mana âleminden bilgi alınarak halledildiğini öğrendik.

Gayb âlemi (görünmeyen âlem) sırları kitaplarını yaktırır, seni dağa attıracak kadar hayret ve yerinde bilgi olduğunu öğrendik.

 Kitaba bağlı kalmadan mana âlemimizden gıda alacak duruma gelmemiz gerektiğini öğrendik.

Gayb âlemine, mana âlemine ve diğer âlemlere gidişimizde din ve şeriattan ayrılırsak yerimizi ve dengemizi kaybedeceğimizi anladık.

“Kilimini girdaptan kurtaran” günlük yaşayış ve döngüsünden, çekişinden kendini kurtaran manasına geldiğini öğrendik.

Şeriata (din kanun ve kurallarına) candan uyarsak kendinizi dünya çekiminden kurtarır ve kurtulan özgür biri olacağını öğrendik.

Tanrı adamların ölümünde görünmeyen âlemde büyük telaşlı gürültüler olduğunu, ölen kişinin aziz ruhunu saygıyla meleklerin göğe çıkardıklarını öğrendik.

Tanrı yolunda hangi hedefe varılırsa varılsın, yanlışa bile düşseler temiz bir ruha sahip olunduğunu öğrendik.

İşte böyle yaren,

Din ve şeriattan ayrılmadan diğer âlemlere gidersek ilk noktamıza kolayca geliriz ve dengemizi muhafaza ederiz.

Bildiğimi her bilginin daha doğrusu olduğunu, o doğruyu elde edince onun da doğrusu vardır ve bu sonsuza kadar gider.

Okuduğuna veya kitaba bağlı kalırsan girdap içine düşersin, yani söz-kitap, söz-kitap döngüsü içinden kendini kurtaramazsın.

Gözle, kalp gözü ile göreceğimiz sırları kaçırmamamız gerekiyor.
Diğer bir anlatımla Tanrı sanatına genel bakış sağlamak gerekir.

Tanrı Hazretleri neler yapıyor gözlememiz gerekiyor.
Kendimizi kitabın satırları arasında kaybetmememiz gerekiyor.

Kitap sana hedefler gösterir, öneriler sunar, yol durumunu anlatır, senin bu önerilerle işaret ettiği yere gidip doğrulaman ve lazım olanı oradan alman gerekir.

Bilgiyi aldın, bilginin ışığında bir şey yapmazsan kitap yüklü eşek olursun.
Girdabı iyi anlamalısın ki Hoca Fakih’in düştüğü yılgınlığa düşmeyesin.

Öğrendiğini uyguladıkça bunun zevkine varır ve faydasını görürsün.
Uygulamadığın bir bilgi sana yük olur, gereksiz ağırlığı taşır, önemli olana yer bırakmazsın.

Okuduğun her ne olursa olsun aklınla iyice değerlendirdikten sonra inanmalısın.

Bilmeden inanmak ve gönül bağlamak yanlışa götürür.

Diğer bir anlatımla; doğru anlatılmıştır ama sen anlayamamışsan, inanılan kişi bilgisi olduğundan sen doğru diye kendi yanlışın yolunda gidersin.

Her defasında yeniden yeniye değerlendirme yapmalısın ve yolda körü körüne gitmemelisin.

İşte böyle yaren,

Kendi inandığın doğrularını doğrulatma yanlış sonuçlara götürebileceğinden manaya ulaşman ve mananın sırlarını alıp yaşamında yararlı kullanman gerekir.

Kolay bir iş değildir ama imkânsız da değildir.

                       *
RAVLİ

Popüler Yayınlar