Hidaye (fıkıh yorumları)
dersi okuyordu.
O günü Hazreti Sultan-ül
Ulema Bahaeddin Veled o kadar manalar saçtı ve gösterdi ki, mukaddes canlar
şaşakaldılar.
Fakih Ahmed çılgına dönmüş
bir vaziyette kalktı, kitaplarını ateşe atıp dağa doğru gitti.
Bahaeddin Hazretleri hayatta
bulunduğu müddetçe Konya şehrine gelmedi.
Bahaeddin Veled öldükten
sonra Ahmed Fakih, şehre gelip Ahmed kapısında oturup kerametler göstermekle
şöhret buldu.
Gayıpta olanları söylüyor,
fakat şeriat kaidelerine uymuyordu.
Mevlana Hazretleri
gençliğinde onun yanından geçtiği vakit o naralar atıyor, çığlıklar koparıyor
ve “ Yol veriniz, ayaklı hazine geliyor” deyip uzaktan secdeler ediyordu.
Etrafına toplanan halk onun
Mevlana hakkındaki şahadetini birçok defalar işitiyor.
Fakat onlar bu sözlerin
sırrını bilmiyorlardı.
***
Mevlana Hazretleri fakihi her
gördüğünde önünden geçinceye kadar gözlerini kapardı ve “ O, ehli değildir.
Candan iktida (uyma) eden her
bakımdan şeriata uyan kimsedir.
Bu kimse kilimini girdaptan
kurtaran ve kurtulan bir süvaridir.
Gayıp âleminde onlara Ehl-i
Fütur (zayıf, gevşek, bezgin, usanmış, bıkmış, ümitsiz, üzüntülü) derler.
Bakalım Tanrı hazretleri onun
hakkında ne buyuruyor ve ona ne muamele eder “ derdi.
***
Mevlana’nın karısının annesi
olan, velayeti (veliliği) yaprak sahifelerine sığmayan ahretlik Büyük Kira
Hatun’dan (Tanrı ondan razı olsun) anlatmıştır ki:
Bir gece sabaha doğru, gayb
âleminden onun mübarek kulağına büyük bir gürültü geldi.
Bunun manasını Mevlana
Hazretlerinden “ Arka arkaya ruhların ve ulu meleklerin gürültüsünü işitiyorum,
bu ne haldir?” diye sordu.
Mevlana “ Fakih’in temiz
ruhunu ulu melekler göğe çıkartıyorlar” buyurdu.
Filhakika (doğrusu) 618 H/1221
M. Senesi, kuşluk vaktinde Fakih Ahmed’in kıyameti koptu (öldü).
Fakihin namazını Mevlana
kıldı ve onu defnettiler.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
Söylenen, yazılan dini
kurallar vardır, fakat olay içinde bunun ölçü olarak doğru kullanılması sırlara
sahip kişinin işi olduğunu öğrendik.
Yazılmamış ve söylenmemiş
ölçüsü bildirilmemiş problemin halli için (Gayb) mana âleminden bilgi alınarak
halledildiğini öğrendik.
Gayb âlemi (görünmeyen âlem)
sırları kitaplarını yaktırır, seni dağa attıracak kadar hayret ve yerinde bilgi
olduğunu öğrendik.
Kitaba bağlı kalmadan mana âlemimizden gıda
alacak duruma gelmemiz gerektiğini öğrendik.
Gayb âlemine, mana âlemine ve
diğer âlemlere gidişimizde din ve şeriattan ayrılırsak yerimizi ve dengemizi
kaybedeceğimizi anladık.
“Kilimini girdaptan kurtaran”
günlük yaşayış ve döngüsünden, çekişinden kendini kurtaran manasına geldiğini
öğrendik.
Şeriata (din kanun ve
kurallarına) candan uyarsak kendinizi dünya çekiminden kurtarır ve kurtulan
özgür biri olacağını öğrendik.
Tanrı adamların ölümünde görünmeyen
âlemde büyük telaşlı gürültüler olduğunu, ölen kişinin aziz ruhunu saygıyla
meleklerin göğe çıkardıklarını öğrendik.
Tanrı yolunda hangi hedefe
varılırsa varılsın, yanlışa bile düşseler temiz bir ruha sahip olunduğunu
öğrendik.
İşte böyle yaren,
Din ve şeriattan ayrılmadan
diğer âlemlere gidersek ilk noktamıza kolayca geliriz ve dengemizi muhafaza
ederiz.
Bildiğimi her bilginin daha
doğrusu olduğunu, o doğruyu elde edince onun da doğrusu vardır ve bu sonsuza
kadar gider.
Okuduğuna veya kitaba bağlı
kalırsan girdap içine düşersin, yani söz-kitap, söz-kitap döngüsü içinden
kendini kurtaramazsın.
Gözle, kalp gözü ile
göreceğimiz sırları kaçırmamamız gerekiyor.
Diğer bir anlatımla Tanrı
sanatına genel bakış sağlamak gerekir.
Tanrı Hazretleri neler
yapıyor gözlememiz gerekiyor.
Kendimizi kitabın satırları
arasında kaybetmememiz gerekiyor.
Kitap sana hedefler gösterir,
öneriler sunar, yol durumunu anlatır, senin bu önerilerle işaret ettiği yere
gidip doğrulaman ve lazım olanı oradan alman gerekir.
Bilgiyi aldın, bilginin
ışığında bir şey yapmazsan kitap yüklü eşek olursun.
Girdabı iyi anlamalısın ki
Hoca Fakih’in düştüğü yılgınlığa düşmeyesin.
Öğrendiğini uyguladıkça bunun
zevkine varır ve faydasını görürsün.
Uygulamadığın bir bilgi sana
yük olur, gereksiz ağırlığı taşır, önemli olana yer bırakmazsın.
Okuduğun her ne olursa olsun
aklınla iyice değerlendirdikten sonra inanmalısın.
Bilmeden inanmak ve gönül
bağlamak yanlışa götürür.
Diğer bir anlatımla; doğru
anlatılmıştır ama sen anlayamamışsan, inanılan kişi bilgisi olduğundan sen
doğru diye kendi yanlışın yolunda gidersin.
Her defasında yeniden yeniye
değerlendirme yapmalısın ve yolda körü körüne gitmemelisin.
İşte böyle yaren,
Kendi inandığın doğrularını
doğrulatma yanlış sonuçlara götürebileceğinden manaya ulaşman ve mananın
sırlarını alıp yaşamında yararlı kullanman gerekir.
Kolay bir iş değildir ama
imkânsız da değildir.
*
RAVLİ