3 Aralık 2012 Pazartesi

MEVLANA VE EL EMEĞİ ALIN TERİ


Mevlana’nın has müritlerinden olan, arkadaşlarının nuru, Mevlana Nureddin-i Tizbazari
(Tanrı onun kalbini ve kabrini nur etsin) den nakledilmiştir ki:

Bir gün Mevlana ilahi bilgiler saçıyordu.
Söz sırasında şu hikâyeyi anlattı:

İlahileşmiş bir derviş tam kırk sene ormanlarda şaşkın ve avare dolaşıyordu.
O derecede ki, kuşlar onun başında yuva yapmışlardı.

Bir gün oralara bir kutb’un yolu düştü.
Kutb bu dervişe yaklaşarak birdenbire:

“ Ey haram yiyen herif ” diyerek ensesine bir tokat vurdu.
Derviş bulunduğu dalgınlık ve istiğrak (Tanrısal hayal) âleminden kendine gelerek:

“ Haramını bırak, ben kırk seneden beri dünyanın helâlını tatmadım.
Niçin benim yolumu kesiyorsun” dedi.

Kutb “ Sabah rüzgârları, seher, bahar ve bütün güzel kokular getiren rüzgârlar bu güzel kokuları senin dimağ ve koku alma duyguna ulaştırıyorlar, boğazından aşağı sokuyor ve seni doyuruyor.

O güzel kokulardan sende kuvvet hâsıl oluyor ve kuvvetleniyorsun.

Sen bunların hepsine el emeği sarf etmeden ve hiç zahmet çekmeden nail (ele geçiren) oluyorsun.

Bu, ulu erlerin mezhebinde sana haramdır.
Sen, peygamberlerin

“ Kendi el emeği ve alın teri ile kazandığın ekmeği ye “
Hadisini işitmedin mi?

İşitmedin mi ki, Süleyman peygambere sık-sık cennet yenmekleri getirirlerdi.
O da bu yemeklerle iftar eder, bunlardan lezzet alırdı.

Bir gün Cebrail-i Emin (selam onun üzerine olsun) Süleyman’a cennetten yemek tayınını getirdiklerinde orada bulunuyordu.

Süleyman bu yemekleri tam bir iştahla yiyordu.
Bir melek diğer meleğe:

“ Süleyman bu cennet yemeğini sanki eziyet çekerek kazanmış gibi öyle bir arzu ve iştah ile yiyor ki (sorma).
Tanrı, peygamberlerinin tepsideki (yemekleri) yememesi gerekir” diyordu.

Süleyman Cebrail’den “ Ne diyorlar” diye sordu.
Cebrail “ Ne dediklerini işitiyorsun” dedi.

Süleyman “ Yani el emeği ile helal kazanılan yemek Cennet yemeklerinden daha lezzetli ve iyidir, diyorlar, değil mi?” dedi.

Cebrail “ Evet”, diye cevap verdi.

Ondan sonra Süleyman tövbe edip zembil (sazdan örülen sepet) örmeğe koyuldu ve onun kazancı ile geçimini sağladı.

Yine Süleyman Davud orucunu tutuyor ve el emeği ile kazandığı o lokma ile iftar ediyordu.

Cebrail “ Ey Tanrı elçisi, bil ve haberdar ol ki, Cennet yemeklerinin lezzetleri de şundan ötürüdür.

Yüce Tanrı bizzat Cenneti ve içindekileri ibadet edenlerin ibadeti, zikredenlerin zikri ve sabredenlerin sabrının zahmeti için yaratmıştır.

Zahmet çekmeden hazine bulamazsın” dedi.

Şiir:
“ Hazine, eziyet çekene gözükür.
Saadet, cehit (Çalışıp, çabalama) ve gayret edenindir”

Peygamberlerin, olgun velilerin, büyük şeyhlerin, ulu bilginlerin, filozofların ve geçmişteki sultanların çoğunun birer sanat ve hüneri vardı.


                                     ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                      ***
Kutb:
Her devirde Dünya’nın manevi idaresine memur olan Allah erlerinin en büyüğüne kutup veya Kutbu’l-aktab derler ki, Allah’ın yeryüzünde halifesidir.

Neler öğrendik:

1.   Sabah rüzgârları, seher, bahar ve bütün güzel kokular getiren rüzgârların insanı doyurduğunu öğrendik.

2.   Güzel kokuların kuvvet oluşturduğunu öğrendik

3.   Kendi el emeğimizle, alın terimizle kazandığımızı yemek Cennet yemeklerinden daha lezzetli olduğunu öğrendik.

4.   Zahmet çekmeden cennet nimetine kavuşamayacağımızı öğrendik.

5.   Tanrı hazinesini eziyet çekersek bulacağımızı öğrendik.

6.   Mutluluk çalışıp çabalamayla elde edildiğini öğrendik.

7.   Bir sanatımızın ve hünerimizin olması gerektiğini öğrendik.

İşte böyle yaren Tanrı’nın kurduğu düzen böyledir.

Dua eder Tanrı’dan istersin.
Tanrı da verir.

Peki, nasıl verir?
Çalışmanın, çabalamanın arasında sana sunar.

Ne kadar eziyet olursa o kadar nimeti bol ve lezzetli olur.

Sadece dua etmekle kalmayacaksın uzun zaman alsa da çok emek vererek zahmetli işler yapmalısın.

Para karşılığı çalışmak tek ölçün olmamalı.
Burada işinin tercihi helal kazanç olmasıdır.

                   *
RAVLİ

Popüler Yayınlar