5 Aralık 2012 Çarşamba

MEVLANA VE ALTINDAN DAHA KIYMETLİ

Şeyh Bedreddin-i Tebrizi muhtelif fenleri bilen adamdı.

Kimya fenninde ve simya sanatında da Ebu Ali Sina gibi idi.
Filozofların felsefesinde de ikinci Sokrates ve Yunanlı Eflatundu.

Konya başkentine ulaştığı vakit mukaddes türbeyi yapan emir Alameddin-i Kayser (Tanrı onun ruhunu rahatlandırsın), onu Sultan Veled Hazretlerine götürdü ve onun maharetini arz edip dedi ki:

Bu şeyh (Bedreddin-i Tebrizi) her gün bin sultani diremi müritlere tedarik edebileceğini iddia ediyor.

Arkadaşlar daha çok, yaşama imkânları ise daha azdır.

Bütün arkadaşların, emirlerin ve adap ehlinin mürebbisi (terbiye eden) olan Sultan Veled Hazretleri bu meseleyi babasına arz etti.

Mevlana hazretleri hiçbir şey söylemedi.
Bunun üzerine Bedreddin-i Tebrizi tam bir edeple baş koydu içten gelen bir doğrulukla halis Mürid oldu.

                                    *
Yeryüzünde Tanrı’nın veliyesi ve bizim şeyhimiz,

Ariflerin sultanı Çelebi Celaleddin Arif’in (Tanrı her ikisinin sırrını kutlasın) annesi,

Şeyh Selahaddin’in (Tanrı ondan razı olsun) kızı,
İkinci Meryem ve ilahi bir sıddika olan Fatma Hatun haber verdi ki:

Ben, Hüdavendiğar bu kimyager hakkında (Şeyh Bedreddin-i Tebrizi) ne buyuracak diye kapının aralığından bakıyordum.

Mevlana “ Süphan Allah, bu tuhaf bir haberdir.

Biz fitne tozunun dinmesi ve hanedanımız üzerinden bulanıklık dumanının kalkması için, altını toprak yapmaya çalışıyoruz.

Fitne:
Denemek, imtihan etmek, yakınmak, bir şeyden çok hoşlanmak, görüş ayrılığı, kargaşa, delilik, dalalet, sapıtmak, şaşırtmak, aldatmak, şiddet, işkence, öldürmek,  bela, musibet, kötülük, mihnet anlamına gelir) 

Şimdi de biri gelmiş “ Ben toprağı altın yapıyorum “ diyor.
Bununla fitne çıkartacak.

Yoksa bu adam “ Fitne uykudadır, onu uyandırana Tanrı lanet etsin “ sözünü duymamış mıdır?

Bu işi büyütmektir.
Benim fazla (şey) istemeyi sevmediğimi bilmiyor mu?

Hakikaten Tanrı’nın öyle kulları vardır ki, taş veya kerpice baksalar, bu kerpiç veya taş durduğu yerde altın ve yakut olur” diyordu.

Yine bu sırada Mevlana kalkıp mübarek elini bir mermer sütununun üzerine koyar koymaz bu mermer sütununun güneş gibi gözleri kamaştıracak kadar parlayıp altın olduğunu gördüm.

Arkadaşlar ve Bedreddin-i Tebrizi bağırarak hepsi birden kendilerinden geçtiler.
Benim de aklım başımdan gitmişti.

Kendime geldiğim vakit Mevlana Hazretleri
“ Bahaeddin, Bedreddin hazretlerini zamanın Cüneyd’i ve Tanrının halifesi Çelebi Hüsameddin’in yanına götür de onlara hizmet etsin” buyurdu.

Şiir:

Bilsin ki biz altına tamah (aç gözlülük) edici değiliz,
Biz altını, altını yaratandan getirmişiz.

Tanrı eğer isterse, bütün yeryüzünün toprağı altın ve kıymetli inci olur.
Biz altına doymuşuz.

Çünkü biz o kadar tok bilgi sahibiyiz ki,
Bütün toprağa mensup olanları baştanbaşa altın yaparız.

Ben sizden nasıl altın isterim.
Ben sizi altın yapan kimyager yaparım.

Saltanat ve altın,
Öldüğün vakitte senin canının yoldaşı olmaz.

Altını ver, basiret gözün için sürme al ”

Bu günden sonra Bedreddin meşgul olduğu her hüneri ve kullandığı her sanatı dostlara vakfediyordu.

Nihayet Mevlana’nın ölümünden sonra Alameddin Kayser onu mübarek türbenin mimarı yaptı.

                                     ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                      ***
Neler öğrendik:

1.   Altının dünyada satın alma gücü sayesinde istediğin gibi yaşamak, hükmetmek kuvveti verdiğini ve yalnız dünyada geçerli olduğunu öğrendik.

2.   Dünya hayatında ve sonrası ebedi yaşamı elde etmek için basiret gözü (kalp gözü) ile görmekle ulaşılabildiğini öğrendik. 

                                     *
RAVLİ

Popüler Yayınlar