O asırda her biri muhtelif
ilim ve hikmetlerde birer kutup olarak kabul edilen şehrin bilginleri tam bir
söz birliği ederek insanların hayırlısı Kadı Sıraceddin-i Urmevi’nin (Tanrı
rahmet etsin) yanında toplandılar.
Haram olduğu halde insanın
rebabı (gövdesi Hindistan cevizi kabuğundan yapılmış bir çeşit kemençe) dinleme
arzusundan ve halkın sema’a rağbetinden şikâyette bulundular ve
“Bilginlerin reisi, faziletli
insanların başbuğu, peygamber şeriatının mesnedi ve peygamberin vekili Mevlana
Hazretleridir.
Neden böyle bid’at (Peygamber
zamanından sonra dinde meydana çıkan şey) alsın yürüsün ve bu tarikat (yol)
revaç bulsun.
Bu kaidenin yakında yıkılması
ve bu gidişin çabucak ortadan kalkması umulur” dediler.
Bunun üzerine Kadı Sıraceddin:
“ Bu kişi Tanrı tarafından
kuvvetlendirilmiştir,Bütün zahir ilimlerde (Gözle görünenin arkasındaki gizleneni, örtülmüş gerçeği bilen) de eşi benzeri yoktur.
Onunla pençeleşmeye gelmez.
Onu, o ve Tanrı’sı bilir.
Her koyun kendi bacağından
asılır” dedi.
Bilgin geçinen birkaç manasız
adam değişik ilim dallarından çıkartılmış izahı güç meseleler hakkında bazı
sorular yazıp Mevlana’ya götürmesi için bir Türk fakihin (din ve şeriat) eline
verdiler.
Sorular:
Fıkıhtan (Bir şeyi gereği gibi anlayıp bilme.
Şeriat ilmi, şeriatın usul ve hükümleri. Ameli ve şerri meseleler bilgisi
Uygulama).
Hilafiyattan (polemik
bilgisi, söz dalaşı)
Mantıktan (söz, hakikat
ararken yapılan zihni işlemlerin hangilerinin doğru ve hangilerinin yanlış yola
çıktığını gösteren ilim. Tutarlılık)
Usulden (Bir ilmin veya
tekniğin asıl mevzulardan önce öğrenilmesi gereken esas, başlangıç bilgi.
Başlangıç, yol, yöntem, metot, nizam, kaide, tertip, düzen),
Arapça ilimlerden (Akıllar,
ihtiyaçlar, hileler, dekler, oyunlar),
Nazar ilminden (Bakış, bakış
açısı, olaydan ders alma)
Meani ve beyandan (hakikat,
mecaz, kinaye, teşbih, istiare, gibi konuları öğreten ilim)
Tefsirden (yorum, Kuran’ı
kerimin mana bakımından izahı)
İlahiyattan ( felsefenin,
Allah’tan ve Allah ile ilgili konulardan bahseden kısmı)
Daha başka ilimlerden
çıkarılmış güç, zor, çetin konular hakkında sorular yazılmıştı.
Türk fakih sora-sora ve
korka-korka hendek civarında bulunan Sultan kapısında Mevlana Hazretlerini
buldu.
Onu bir kitabı mütalaa ile
meşgul olurken gördü.
Üzerinde sorular bulunan
kâğıtları Mevlana’nın eline verip uzakta durdu.
Mevlana hemen bu kâğıtları
gözden geçirmeden mürekkep ve kalem isteyerek her mesele ve nüktenin cevabını
detaylı bir biçimde sorunun altına yazdı.
Bütün meselelerin cevaplarını
da bazık (zeki, anlayışlı) bir doktorun birkaç ilacı birbirine katıp çok kolay
hazmedilen bir macun tertip etmesi gibi iyice toplayıp bir mesele haline koydu.
Türk fakih kâğıdı tekrar
mahkemeye getirdi.
Bu soruları tertip edenlerin
hepsi, müşküllerin izahını ve onların cevaplarını öğrenince keder bulutlarına
gömüldüler.
Mevlana mektubun hemen
aşağısına da:
“ Dünya bilginleri!
Malumunuz olsun: Ben
dünyadaki paranın, gerdanlıkların ve muhtelif şeylerin verdiği lezzetleri, Al-i
İmran suresindeki 14. ayetindeki her şeyi, medreseleri ve hanikahları
(tekkeleri), ileri gelenlerin hizmetine bıraktım.
Bunlardan hiçbir mansıpta
(mevki, makam) gözüm yoktur.
Dünyaya ve dünyalık her şeye
artık hiç bakmıyorum ki bu efendilerin servetleri bol olsun ve dünyalık
lezzetleri artsın.
Biz kendimizi bunlardan uzak
tuttuk.
Bir köşede inzivaya çekildik,
‘ Şöhretten kaçınma evine’ sığındık.
Çünkü haram ve men ettikleri
o rebap azizlerin işine yarasa ve gerekseydi, biz ondan elimizi çeker, onu din
adamlarına verirdik.
Acizden ve ilgisizlikten ötürü
garip rebabı biz çaldık.
Çünkü gariplere rağbet din erlerinin İlm-i yakin ( Kesin bilgi) peygamberi Halil İbrahim’in işidir.” Diye yazdı ve derhal rebap gazaline başlayıp buyurdu.
Şiir:
“Rebabın neden bahsettiğini
biliyor musun?O, gözyaşından ve yanmış ciğerden bahsediyor ilah.”
Bütün bilginler, Kadı
Sıraceddin’in huzurunda pişmanlık gösterip tövbeler ettiler ve Mevlana’nın
Halil peygambere yakışır yumuşaklığıyla ve iyi ahlakıyla insafa geldiler.
Onlardan nazari ilimlerde
üstat olan beş bilgin kişi ve fetva veren müderrisler (Öğretmenler) Mevlana’nın
kulu ve müridi olup dediler:
Şiir:
“ Bu talih gökten geldi,
toprak âleminden değil.Bu ikbal ve yıldız işidir, pazı işi değildir.”
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam
Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
“ Nefsanî arzulara,
kadınlara, oğullara, yığın-yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara,
sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı.
Bunlar, dünya hayatının
geçici menfaatleridir.
Hâlbuki varılacak en güzel
yer, Allah’ın katıdır.”(Al-i İmran 14)
*
Bu hikâyeden neler öğrendik:1. Âlimlerin kendi aralarında sürtüşme yaptığını öğrendik.
2.
Alimlerin
birbirini imtihana kalkıştıklarını öğrendik.
3.
Yüz yüze
tartışmak cesareti olmayanların araç kullandıklarını öğrendik.
4.
Soruları
zorluğuna göre çözüm bulmak âlimlerin işi olduğunu öğrendik.
5.
Mevlana
Hazretlerinin âlimlere ders verecek, onların işin içinden çıkamaz durumlarda
çıkış yollarını akla dayanana ve aklın kabul ettiği çözümlerle hallettiğini
öğrendik.
6.
Mevlana Hazretlerinin hep kitapları mütalaa
ettiğini öğrendik.
7.
Ayet hükmüne göre
hareket ettiğini öğrendik.
8.
Allah dostu
İbrahim A.S. gibi huya sahip olduğunu öğrendik.
9.
Mevlana
Hazretlerinin hiç kimseyle yarışma içinde olmadığını öğrendik.
10.
Din adamları ile
arifler arasında işe yarama bakımından seçenek farklılıklarının olduğunu
öğrendik.
11.
Hz. Mevlana’nın
kesin bilgiye önem verdiğini öğrendik.
12.
Hz. Mevlana’nın
çalışmalarını, gayretini Tanrı’nın desteklediğini öğrendik.
Mevlana hazretlerinin devamlı
kitapları tetkik ettiğini, sadece din dalında değil diğer ilimlerle
ilgilendiğini öğrendiğimize göre bize örnek teşkil edip biz de onun gibi
çalışmalıyız.
Mevlana hazretleri çok zor
konuları aşmış ve bize sunmuştur.
Çok yüce olan bu bilgileri
iyi öğrenip anlamamız için diğer ilimlerden de haberdar olmalıyız.
Öğrendiğini diğer ilimlerle
bağ kurmazsan kısa sürede önemini kaybeder unutur gidersin.
Hazretin sözlerini tekrar
etmek sana fazla bir şey kazandırmaz
O sözleri, kalbine, canına,
gönlüne sıkıca bağlamalısın.
Bu bağı diğer ilimlerle
birlikte anlamaya çalışırsan olur.
Yoksa övgücü olursun ki
Hazretin özünden sana sunduğu inciyi boncuk sanır bir yere atar gidersin.
Yaren, Hazretin kendini
geçici Tanrı’nın hoş kıldığı şeylere bağlamadı.
Varılacak en güzel yerin,
Allah’ın katı olduğunu öğrendi kabul etti ve o hedefe yürüdü.
Rebabın sesinin maneviyat
frekansına kolayca geçmeyi kolaylaştırdığını öğrendik.
Hz. İbrahimin insanlara karşı
çok cömert olduğunu ve onlardan hiçbir şey istemediğini öğrendik.
Yaren gökten sana lap diye
bir şey gelmesini bekleme.
Tanrı sana vereceğini
gayretle çalışmanın içine koyar ve oradan alır yararlanırsın.
Hazreti, Mevlana’nın
yaşamının çok büyük kısmını Tanrı sanatını anlamaya çalışmakla, düşünmekle,
ibadet etmekle geçirdiğini öğrendiğimize göre bizde aynı yoldan giderek
yararlanmalıyız.
Asıl zorlukları onlar çekmiş
ve bize güzel bir yol haritası vermişler.
Yolcu sensin, yararlanacak
sensin.
*
RAVLİ