Bir Türk, bir tilki postunu
elinde tutmuş “ Dilku, dilku “ diye mezat (artırma ile satış) ediyor ve bunu
ciddiyetle söylüyordu.
Mevlana Hazretleri nara
atarak dönmeye başladı ve:
“ Gönül nerede, gönül nerede
“ diyerek sema ile mübarek medresesine gitti.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
Tilkinin derisi burada ya
içindekiler nerede diye hislenmiş olduğunu öğrendik.
İnsan ve insanın içindeki
gönül dediğimiz isteklerimizi oluşturan yerin pazarda hep dış ile
ilgilendiğinden pazarda ne gönül alanın ne de satanın olmadığını görünce Hazret
Tanrı’ya sığınarak o ortamın acılığından kurtulduğunu öğrendik.
Gönül alan ve satan olmayınca
oradan Tanrı’yı düşünerek gönlün değerli olduğu kendi yerimize gitmemiz
gerektiğini öğrendik.
İşte böyle yaren,
Gelip geçici, değerini
çürüyerek yitiren alım ve satımlardan uzaklaşıp kalıcı olan, değerini
yitirmeyen şeylerin alım satımı yapılan pazarı tercih etmemiz gerektiğini
hatırlayarak önemini bir daha anladık.
Dil gönül demektir, kalp
demektir.
Burada satıcı ”Til” yerine “Dil” deyince Hazretin manevi âleme gitmesini tetiklemiş olduğunu anlıyoruz.
*
RAVLİ