( Hikâyenin başı önceki yazıda arz edilenin “MEVLANA VE OTURUŞ” devamıdır.)
Seyyid Şerefeddin filozof
mizaçlı, konuşkan, atılgan ve kötü hareket eden adamdı.
Bütün büyüklerin Hüsameddin’e
uyarak inip Mevlana’nın yanına oturduklarını gördü.
Mevlana ayakkabıların
çıkarıldığı yerde oturmakla orayı öyle şerefli bir yer haline getirmişti ki,
şeref mevkiinde oturanların hepsi oraya inmiş ve meclisin başköşeleri boş
kalmıştı.
Bunun üzerine Şerefeddin “
Başköşe neresidir?
Tarikat ehlinin mezhebinde
başköşe nereye derler diye sordu.
Kadı Siraceddin “ Bilginlerin
medreselerinde başköşe (Sadr) sofanın ortasıdır.
Çünkü müderrisin oturduğu yer
burasıdır” dedi.
Şeyh Şerefeddin-i Heriye “İtikâf
ehlinin (bir yere kapanıp ibadet eden) ve Horasan pirlerinin tarikatında
(yolunda) zaviye (tekke) başköşedir.”
Şeyh Sadreddin ise “Sofilerin
mezhebinde başköşe hanikahlardaki sofanın kenarına derler.
O da hakikatte ayakkabı
çıkarılan yerdir” diye buyurdu.
Ondan sonra imtihan etmek
vesilesi ile Mevlana hazretlerinden “Sizin âdetinizde şeref yeri neredir” diye
sordular.
O da buyurdu. Şiir:
“Mana âleminde başköşe ve
eşik nerededir?Ben ve siz yârimizin olduğu yerdeyiz”
Başköşe yârin bulunduğu
yerdir.
Seyyid Şerefeddin “ o halde
yar nerededir” dedi.
Mevlana hazretleri” Körsün,
görmüyorsun” buyurdu.
Şiir:
“Gözün yok ki onu göresin;Yoksa başından tırnağına kadar hepsi odur.”
Sonra hemen kalkıp semaa
başladı.
Sema öyle hararetlendi ki
bütün büyükler elbiselerini yırttılar.
Mevlana’nın ölümünden sonra
Seyyid Şerefeddin Şam’a gitti ve orada kör oldu.
Çok zamanlar dostları Seyyid
Şerefeddin’i görmeye gelirlerdi.
O da “Yazık, yazık bana neler
oldu” diye ağlar, sızlar ve “Mevlana hazretleri bana bağırdığı anda gözlerimin
önüne siyah bir perde çektiler.
Artık eşyayı anlayamaz ve bir
şeyin rengini göremez oldum.
Fakat benim gibi zavallı
mağrur bir kimseye onun inayet (bağışlayacağını) edeceğini ümit ediyorum.Çünkü velilerin lütufları nihayetsizdir” derdi.
Nitekim o ulu kişi buyurmuştur.
“İşlediğin cürümden ötürü ümitsizleşme;
Çünkü kerem deryası tövbe
kabul eder.
Senin günahını tespih ve
taat’e çevirir.
Zira onun tövbe kabul etmede
eşi ve benzeri yoktur.”
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B.
YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
Şeref oturulan yerde
değildir, şeref o kişidedir.
O kişi nereye giderse veya
oturursa orası şereflenir.
Bulunulan yerin neresi olduğu
önemli değildir, sevgilinin orda olması önemlidir.
Yar, sevgili insanın
ruhundadır, canındadır, kalbindedir, gönlündedir, baştan tırnağa kadar vücudun
her yerindedir.
Sen Tanrı’yı başka yerde
araman yanlıştır, Tanrı’yı kendinde ara, kendinde gör.
Eğer Tanrı’yı kendinde
göremiyorsan kör hükmündesindir.
Bütün büyükler Tanrı’yı
kendinde, içinde ara diye uyarırlar.
Suç işlediğin zaman
ümitsizliğe kapılma, tövbe et, pişmanlığını belirt.
Eğer Allah’ı tespih ediyor ve
ibadete yöneldiysen suçunun bedelini ödemiş olursun.
Allah büyüklüğü şanından tövbeni
kabul eder ve seni kendine yaklaştırmak için suçunu af eder.
Yaren,
Şunu iyi bilmeliyiz ki
Tanrı’yı öğrenmek, onun ilmini almak en üstün uğraşıdır.
Hayatın anlamıdır, manasıdır.
Ne kadar akıllı olursan ol,
ne kadar zeki olursan ol, ne kadar öğrendiklerini hafızanda tutarsan tut
izlediğin yol ve hedefin daha önemlidir.
Görünen ilim ilmin pir
parçasıdır.
İLİM:
Bilme, biliş, bir şeyin
doğrusunu bilme.
Allah’ın sıfatıdır.
Aşktan sonraki en büyük
ismidir.
Allah’ın ilmi her şeyi
kuşatmıştır.
Gizli veya açık, olmuş veya
olacak her şeyi layıkıyla bilen odur.
KAL İLMİ:
Dinin esaslarını öğrenmek ve
uygulamaktır.
HAL İLMİ:
Özü sözü bir olarak kalbe
dolan mana, cezbe (kendinden geçiş), baygınlık, coşkunluk gibi manevi geçişe
denir.
Kulun kastı olmadan meydana
gelir.
Allah vergisidir.
Hal sahibinin halinde
değişiklik yapar ve onu renkten renge sokar.
Gayb ilmidir.
Gizlenen ve bilinmeyen, aklın
eremeyeceği işlerden haberli olma halidir, Allah vergisi olan bir ilimdir.
Okumakla elde edilmez.
Öğretenin bir hediyesidir.
Hızır (A.S.) sahip olduğu
ilimdir.
GAYB:
Gözden saklı olan, görülüp
bilinmeyen şeyler, haller demektir.
Hakk’ı görmeye engel olan
şeyler hakkında kullanılan bir tabirdir.
Bilinip görünmemesi sebebiyle
kişi sırrına da gayb denir.
Gaybın görünür olması
ariflerin kalbine tardım için peş peşe gelir.
Allah’ın “KABZ” isminden (el
ile tutma, avuç içine alma) arife dehşete düşme ve korkma gelir.
Allah’ın “Basit” isminden
(sade, düz, arızasız, engelsiz) arife ümit ve istek hali gelir.
Gayb âleminden sırlar akar ve
keşif ve harikaları meydana getirir.
Hazreti Musa, Hızır (A.S.)
‘ın bildirdiğini bilemedi.
Hızır Hazreti Musa’ya
“ Ya Musa, ben Allah’ın ilminden bana öğretilen
bir ilim üzereyim ki, sen onu bilemezsin.
Sen de Allah’ın ilminden sana
öğretilen bir ilim üzerinesin ki, ben onu bilmem”(Sahihi Buhari)
Böylece ledün ilmi halka açık
değil, belirli kişilere, Allah’ın pek ileride olan has kullarına mahsustur.
Buna hakikat ilmi, Ledün
ilmi, batın ilmi de denir ve birbiri ile ilgili anlamdadırlar.
Ledün ilmi uğraşmakla,
çalışmakla elde edilmez.
Ancak Allah tarafından bağış,
manevi bir armağan olarak has kullarına hediyesidir.
Gayb âlemi, ilahi sırları
öğreten ilimdir.
Allah’ı bilme ve tanıma
ilmidir.
Allah’tan aracısız gelen
bilgidir.
Kalp, gönül ve ruha ait bilme
ve anlama ile öngörüş ve seziş ile niteliği anlaşılıp baş gözü ile görülmeyen
hallere denir.
Kalp, gönül, can gözü ile
görüş ile anlatılır.
Kuran’ı kerim’den ve
hadislerden temel alan ve işaret edileni ispat ve geçerli kılan hallerdir.
*
İLİM
1. Allah bilgili kimseleri
sever.
2. Mal, itibar ve güzellik
kazandırır.
3. Diğer insanlardan üstün
olursunuz.
4. Âlim cahili bilir.
Cahil âlimi bilemez.
5. Şüpheyi ortadan kaldırır.
6. Doyulmaz, kanılmaz bir
nimettir.
7. İlmin fazileti, ibadetin
faziletinden daha hayırlıdır.
9. Kur'an öğrenen değerli, itibarlı,
onurlu, şerefli, meziyetli ve onur sahibi olur.*
10. Hadis öğrenenin delilleri
kuvvetli olur.*
11. Matematik bilenin görüşü
keskin olur.*
12.Arap dili öğrenenler ince
ve duygulu olurlar.*
* Nefsini şehevi arzulardan
men etmeyenin işleri karışır ve zarara doğru gider.
13. Âlim bir hata yaptı mı, o
ilmi de hataya düşürür.
14. Âlimler bilgi, ibret ve
düşünceye sevk eden hikmetli söz söylerler.
15. İlim seni korur.
16. Âlim olamıyorsan bile âlimlerle
oturmaya çalış.
17. İlim yolunda olanlara
hoşnutluklarından dolayı melekler kanatlarını sererler.
18. Hz. Ali "ya bilen,
ya öğrenen,
Ya dinleyen
Ya da bunları seven ol.Beşinciden olma ki mahv olursun" demiştir.
19. Fakirlikten ve
yoksulluktan korkmazlar.
20. Allah sevmediği kulunu
ilimden mahrum eder,
Mal verir oyun oynayan çocuk
gibi oynatır.
21. İlim münakaşa etmek için
öğrenilmez.
Uygun ortamda ilmi münakaşa
yapabilirsin.
22. İlim ve ihtisas sahibi
olanlar sorulmazsa susarlar.
23. İlim öğrenen,
Utanmayı,
Kibri,
Gururu,
Utanmayı,
Gamı,
Tasayı,
Elemi,
Gelecek menfaati,
Ezberlemeyi,
Hatıralarını bir torbaya
doldurup ağzını sıkıca bağlar.
24. Her şeyin güzelini ara ve
al.
25. İlim fayda sağlar.
İlimde boş ve lüzumsuz
yoktur.
26. İlim av gibidir kaçar,
gizlenir.
Avcı isen izi iyi sür,
avlayıncaya kadar zahmet çekeceksin bil.
27. İlim, bilgileri tekrar
gerektirir.
28. İlme soran dil, düşünen
kalp ile ulaşılır.
29. Bilmediği şeylerden
bilenler gibi konuşmayanlar ilim sahibidir.
30. Allah’tan âlim kullar
korkar.
31. İlmi kendin için
yaşayarak öğren, başkasına öğretmek için öğrenirsen
Vebali sana nuru başkasına
olur.
32. İlim sözden önce gelir,
yapmaktan da önce gelir.
33. Âlim, az söyler maksadını
gizlemez.
34. İlim gibi dost ve sırdaş
bulunmaz, yumuşaklık gibi yardımcı yoldaş bulunmaz.
35.İlim öğretene hürmet
edersen, saygı gösterirsen, el pençe divan durursan
sütünü sana zahmetsizce
verir.
İlim öğreteni hedef alırsan
cahillerden olursun.
36. İlimi anlatan, ilmi
dinleyen, ilmi yaşayan ayrı-ayrı güzelliklere kavuşur.
37. Düşünen kalp ile iyi
niyetle sorulan soruların cevabından ilme kavuşursun.
38. İlimde ilk basamağa varan
her şeyi biliyorum diye zanneder.
İlimde ikinci basamağa varan
diğer âlimlere bakarak kendini alçakta görür.
İlimde üçüncü basamağa
varanlar kimse ilim sahibi olamaz ve olamamıştır der.
*
RAVLİ