9 Kasım 2016 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 3 CİLT 650 İNCİ BEYİT

(Hazreti Mevlana Allah’ı kendini ve aşkı anlatıyor)
650- “ Bilinmeyi diledim” (Kutsal hadis) hükmünce ad, mananın mazharı (Ortaya çıkıp göründüğü yerdir);

(Esenlik ona, Davud dedi ki:
Yarabbi, halkı ne diye yarattın?
Tanrı dedi ki:
“Ben gizli bir defineydim, bilinmemi sevdim, beni bilmeleri için halkı yarattım”
(Hadis-i Kudsi olarak sufiye tarafından boyuna nakledile-gelen bu söz hadis bilginlerince mevzudur, ancak anlam bakımından hadis sayılabilir (Ahâdis-i Mesnevi s.29))

Mana, adla görünür;
Bu yüzden ariflerin can gözleri;
Ada boş vermişler.

Sopası olmasa da, eli parıl-parıl parlamasa da Harun (Hz. Musa’nın büyük kardeşi-Aarun), irfanı (Gerçeğe ulaştırıcı güçlü sezgi) ile tanır, bilir Kelim’i (Hz. Musa’nın Allah’la konuşmasından ortaya çıkan sözleri bilir).

Onun damının, kapısının çevresinde nasıl dönüp dolaşmazlar;
Güneş de onun ışığından cömertlik etmede, Ay da.

Tanrı kendisine nur adını taktı, gözü de nurdan yarattı, kul-köle ol o gözlere.

Bütün bunlardan geçtik, el atma, elini koru;
O perdenin ardında Yusuf’umuz (Güzel insanımız, Tebrizli Tanrı Şems’i), sarhoş bir halde salına-salına geziniyor.

Elin de yeri mi var burada, sözü mü olur elin?
Akıl da elden çıktı, fikir de;
Çünkü saki (İnsan ruhuna Allah sevgisi, Allah nuru saçan kimse), gönüle huzur-karar vermede, şarap da pek keskin, pek sarıyor adamı.

Sus da bütün bunları o söylesin, o anlatsın;
Parlaklık, aydınlık, yukarılardan gelirse daha iyi elbet’

Sonuna son bulunmayan sakiden ne biçim bir şarap içtin a gönül?
Ân-be-ân (Gitgide, gittikçe, vakit ilerledikçe) gürültüler ediyorsun, kavgalara girişiyorsun.

Yoksa sabah şarabının içileceği çağda, Zühre’nin (Kendisine bakana sevinç verenin), işret meclisini kurdum, haydin, işret çağı diye çağrısını mı duydun a gönül?

Bela (İçinden çıkılması güç durumlar) incidir (Şekli değiştirilmeyen mücevherdir) adeta, şerbet gibi iç belayı da incilerle oynamaya giriş;
Ne diye kaçarsın?
Bu kaçışın, belanın ta kendisi zaten.
                                *
Neler öğrendik;
1.    Bir şeyi anlatan, tanımlayan, açıklayan, durumlarını bildiren, duygu ve düşünceyi açıklayan her neyse anlayışlı ve sezgili kişilerin önemsemediğini öğrendik.
2.    Sözle anlatımın insanı yanıltabileceğinden sözden daha çok sezgilerimizle anlama ve tanımlama yapmamız gerektiğini öğrendik.
3.    Kelimelerin Allah’ı anlatmaya yetmeyeceğini, Allah’ı gören gözü olanı bağlanmamız, sevgi ve dostlukla bağlanıp hizmet etmemiz gerektiğini öğrendik.
4.    Allah dostlarının kendilerini göstermediklerini, perde arkasından bizimle ilgilenip yardım ettiklerini öğrendik, anladık.
5.    Susarak Allah dostlarının Allah sevgisini gönlümüze, ruhumuza yerleştirmelerini, saçtıkları Allah nurundan (Allah’ı görecek gözü) aydınlatmaları için bekleyiş içinde olmamız gerektiğini öğrendik.
6.    Allah dostunun parlaklığı, aydınlığı Allah’tan aracısız geldiğinden daha iyi sonuç verdiğini öğrendik.
                         *
İşte böyle yaren;
Allah’a kavuşma, ulaşma yolunda başımıza gelen sıkıntıların her birinin şekli değişmeyen değer olan hakikati inci gibi mücevher olarak vereceğini, sıkıntılardan kaçmanın yanlış olacağını, sıkıntılarla oyun oynamaya alışmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                           *

RAVLİ

Popüler Yayınlar