(Hazreti Mevlana Allah’ı kendini ve aşkı anlatıyor)
650-
“ Bilinmeyi diledim” (Kutsal hadis) hükmünce ad,
mananın mazharı (Ortaya çıkıp göründüğü yerdir);
(Esenlik ona, Davud dedi ki:
Yarabbi, halkı ne diye yarattın?
Tanrı dedi ki:
“Ben gizli bir defineydim, bilinmemi sevdim, beni bilmeleri için
halkı yarattım”
(Hadis-i Kudsi olarak sufiye tarafından boyuna nakledile-gelen bu
söz hadis bilginlerince mevzudur, ancak anlam bakımından hadis sayılabilir
(Ahâdis-i Mesnevi s.29))
Mana,
adla görünür;
Bu
yüzden ariflerin can gözleri;
Ada
boş vermişler.
Sopası
olmasa da, eli parıl-parıl parlamasa da Harun (Hz.
Musa’nın büyük kardeşi-Aarun), irfanı (Gerçeğe
ulaştırıcı güçlü sezgi) ile tanır, bilir Kelim’i (Hz. Musa’nın Allah’la konuşmasından ortaya çıkan sözleri
bilir).
Onun
damının, kapısının çevresinde nasıl dönüp dolaşmazlar;
Güneş
de onun ışığından cömertlik etmede, Ay da.
Tanrı
kendisine nur adını taktı, gözü de nurdan yarattı, kul-köle ol o gözlere.
Bütün
bunlardan geçtik, el atma, elini koru;
O
perdenin ardında Yusuf’umuz (Güzel insanımız, Tebrizli
Tanrı Şems’i), sarhoş bir halde salına-salına geziniyor.
Elin
de yeri mi var burada, sözü mü olur elin?
Akıl
da elden çıktı, fikir de;
Çünkü
saki (İnsan ruhuna Allah sevgisi, Allah nuru saçan
kimse), gönüle huzur-karar vermede, şarap da pek keskin, pek sarıyor adamı.
Sus
da bütün bunları o söylesin, o anlatsın;
Parlaklık,
aydınlık, yukarılardan gelirse daha iyi elbet’
Sonuna
son bulunmayan sakiden ne biçim bir şarap içtin a gönül?
Ân-be-ân
(Gitgide, gittikçe, vakit ilerledikçe) gürültüler
ediyorsun, kavgalara girişiyorsun.
Yoksa
sabah şarabının içileceği çağda, Zühre’nin (Kendisine
bakana sevinç verenin), işret meclisini kurdum, haydin, işret çağı diye
çağrısını mı duydun a gönül?
Bela (İçinden
çıkılması güç durumlar)
incidir (Şekli değiştirilmeyen mücevherdir) adeta,
şerbet gibi iç belayı da incilerle oynamaya giriş;
Ne
diye kaçarsın?
Bu
kaçışın, belanın ta kendisi zaten.
*
Neler
öğrendik;
1.
Bir şeyi anlatan,
tanımlayan, açıklayan, durumlarını bildiren, duygu ve düşünceyi açıklayan her
neyse anlayışlı ve sezgili kişilerin önemsemediğini öğrendik.
2.
Sözle anlatımın
insanı yanıltabileceğinden sözden daha çok sezgilerimizle anlama ve tanımlama
yapmamız gerektiğini öğrendik.
3.
Kelimelerin Allah’ı
anlatmaya yetmeyeceğini, Allah’ı gören gözü olanı bağlanmamız, sevgi ve
dostlukla bağlanıp hizmet etmemiz gerektiğini öğrendik.
4.
Allah dostlarının
kendilerini göstermediklerini, perde arkasından bizimle ilgilenip yardım
ettiklerini öğrendik, anladık.
5.
Susarak Allah
dostlarının Allah sevgisini gönlümüze, ruhumuza yerleştirmelerini, saçtıkları
Allah nurundan (Allah’ı görecek gözü)
aydınlatmaları için bekleyiş içinde olmamız gerektiğini öğrendik.
6.
Allah dostunun
parlaklığı, aydınlığı Allah’tan aracısız geldiğinden daha iyi sonuç verdiğini
öğrendik.
*
İşte böyle yaren;
Allah’a kavuşma, ulaşma yolunda başımıza gelen
sıkıntıların her birinin şekli değişmeyen değer olan
hakikati inci gibi mücevher olarak vereceğini, sıkıntılardan kaçmanın
yanlış olacağını, sıkıntılarla oyun oynamaya alışmamız gerektiğini öğrendik,
anladık.
*
RAVLİ