(Hazreti Mevlana Allah’ı kendini ve aşkı anlatıyor)
630-
And olsun şu yıkık gönüle, o mamur (Bayındır) güzelliğe;
Hayalin,
şu yıkık yurdumuza pek hoş yaraşıyor.
Dün
gece, mekânsızlık (Adresi tarif edilemeyen)
yurdundan gelen can feryatları, dua çağında uykumdan uyandırdı beni.
Feryadı
mı söyleyeyim, feryat edenleri mi?
Kulak,
o feryatlarla dolu, gözlerimdeyse feryat edenlerin güzellikleri.
A
kardeşim, ne bizde karar var, ne sende;
Bak
da gör;
Dertler,
istekler, seni her yana çekip sürümede.
Yüzlerce
çevgenin (Ucu eğri topa vuran sopanın) ortasında
bir topsun sanki baştanbaşa dağda-ovada yuvarlanıp duruyorsun.
Padişahın
niyeti nerde, topun niyeti nerde?
Sevgilinin
boyu-posu nerde, haydin, gelin diye bağrış sesi nerde?
İştiyakının
(Özleminin) verdiği coşkunlukla deniz gibi
köpürdüm, coştum;
Ey
bilen padişah, ey söyleyen inci, sen söyle artık.
Ne
bahtiyar (Mutlu) kişisin ki Tanrı çağırdı seni;
Gir
kapıdan kutlulukla, gir kapıdan, Tanrı açtı bu kapıyı sana.
Kapalı
kapıları kim açar?
Kapıları
açan.
Kim
sofralar döşer, yurtlar verir?
Rızıkları
indirdik diyen.
Kim
yarar meyveleri da ağaca, boy at, baş çek (Önder ol)
de hurmalarını saç der?
*
Neler
öğrendik;
1.
Allah çağırdığı
zaman tereddüt etmeden girmemiz gerektiğini öğrendik.
2.
Allah’ın kapalı
kapılarının kapıdaki görevlilerinin Allah dostlarının açtığını öğrendik.
*
İşte böyle yaren;
Allah sofra döşer, tüm rızıkları verir fakat çok özel
hediyelerini verirken şerefini de Allah dostlarına verir.
*
RAVLİ