(Hazreti Mevlana Allah’ı ve kendisini anlatıyor)
510- Gerçekleri söyleyen şeker dudaklılar, birbiri
ardınca ağızlarımızı öpüp duruyorlar da ağızlarımız kapanıyor, söz söylememize imkân
yok.
Gâh
(Kimi vakit) sevgilinin öpüşü, gâh şarap
kadehini sunuşu;
Söz
söylemek şöyle dursun, işarete bile mecal (Güç, kuvvet,
derman, takat) yok.
Öpüş
yarasıyla sözü ne de güzel yaralıyorlar, öpücükle sözü ne de güzel kesiyorlar;
Adeta
fitneyle, fitnenin, kavganın yolunu kesiyorlar.
Güzeller,
fitne (Karışıklık, kargaşa) gibi sarhoş oldular
mı coşup köpürüyorlar;
Kokusu-pervası
(Çekinmesi, sakınması) kalmayan sarhoşu ne
bağlayabilir ki?
Dağlar,
dalgaların yatışması gibi düzleşip her taraf deniz kesilse granit kayaların
sudan ne korkusu olacak?
Fakat
taşlar su kesildi, su taş gibi dondu kaldı mı artık seyret her şeyi gören,
tuttuğunu koparan padişahın her şeyi kaplayışını.
Savaş
barış oldu, barış savaş kesildi mi seyret her şeyi bilen tek yaratıcının;
Dilediği
gibi işleyen ustanın elinin sanatını,
Ört
yüzünü, ört, zaten güzellerin işidir yüz örtmek, gizlemek;
Bizi
zebun (Güçsüz, zayıf, aciz) buldun, her şeyine
râm olmadayız (Boyun eğmedeyiz) zaten.
Şu
işe bak, aslan tavşanla karşı-karşıya gelmiş;
Fakat
etme (Yapma böyle bir iş), uzlaşma yolunu
tamamıyla kapama.
Şu
tamaa (Çok istememe) bak ki etme-yapma diye sana
öğüt veren benim;
Sanki
yarı canlı bir sinek zümrüdankaya (Yücelerde yaşayan,
yeryüzüne hiç inmeyen kuşa) öğüt veriyor.
***
DİVAN-I
KEBİR 3 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan:
Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR
BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
***
Neler öğrendik;
1. Allah sözlerini söyleyen, Allah dostlarının etkisiyle
dinleyenlerin suskunlaştığını, sarhoş olduklarını hayretler içinde kaldıklarını
öğrendik.
2. Allah sözlerini söyleyen kişinin korkusuz olduğunu,
çıkarı için sözü değiştirmediğini, uzatıp kısaltmadığını, eğip bükmediğini,
olduğu gibi söylediğini öğrendik.
3. Güzel sözün de gizlenmesi gerektiğini öğrendik.
4. Av ve avcının, güçlü ile zayıfın hemen saldırıya
geçmesinin uygun olmadığını, uzlaşma yolunu açık bulundurarak uyum ve uygunluk
imkânlarının değerlendirilmesinin gerektiğini öğrendik.
*
İşte böyle yaren;
Bir kimseye yapması veya yapmaması gerekenleri
söyleyenlerin bulunduğu ve yaşadığı şartlara göre değil, sözün kaynağına,
doğruluğuna, uygunluğuna, geçerliliğine, verimine göre değerlendirme yaparak
içselleştirip hemen uygulamaya sokmamız gerektiğini öğrendik, anladık.
Allah dostlarının Allah’ın sözlerini söylediklerinden,
kendi çıkarları için söz söylemedikleri için anlamasak bile inşallah sonra
anlarım diye inanç yönünden kabul edip uygulamaya koymamız gerektiğini
öğrendik, anladık.
*
Zahid:
Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyurduklarını yerine getiren kimseye
denir.
Arif: Çok
anlayışlı ve sezgili, işten iyi anlayan kimseye denir.
Zahidin ibadeti ilgilenmesi iledir.
Arif’in ibadeti zevkledir.
Zahid ahreti ister.
Arif Allah’ı ister.
Zahid nefsiyledir.
Arif Allah iledir.
Zahidin zikri dili iledir.
Arifin zikri kalp ve canıyladır.
Zahidin kalbi sebeplerledir,
Arifin ruhu, Allah iledir.
Müminin bakışı Allah’ın nuru iledir.
Arifinki Allah iledir.
Mümin Allah’ın ipine sarılır.
Arif Allah’a tutunur.
Mümin Allah’ın zikriyle inanır ve eminleşir.
Arif Allah’la mutmain (Emin,
gönlü kanmış, inanmış) olur.
Halk nefsine bağlıdır, nefis ise ilahi kapının
perdesidir (Nefs İlahi alana görmesine engeldir).
Halkı terk eden nefsini anlar, nefsini terk eden
Allah’ı bilir.
Arif, cismini ruhuna feda etmiştir, ruhunu da
Allah’ına feda etmiştir.
Zahid, nefsiyle halka bakıp düşman kesilir ve üzülür.
Arif, Allah ile yaratıklarına şefkat dolu gözleriyle
bakıp (Başkalarının kederleriyle ilgilenmek, acıyarak
sevmek, yardım etmek, sevgiye muhtaç olanlara karşılıksız olarak merhamet ve
sevgiyle yardım etmek için koşar, karşılıksız sevgi bekleyerek) rahat
eder.
Arif, kalbiyle huzurdan gitmez (Allah’ın huzurundadır) ve ruhu ile Allah’tan başkasını
görmez.
Arif, her türlü dilek ve arzudan uzak, her şeyden eli
boş ve böylece kalbi rahat ve hoşluk içindedir.
Arifin nefsi dünyaya, ruhu ahreti terk etmiş, kendi
sırrında melekûtü (Melekler âlemini) bulmuştur.
Çünkü Allah’a giden yol dünya ve ahretten geçer.
Bu yoldan selametle geçen arif, Allah’ın huzuruna
varır.
Arifin gözünde hakikat bir ezeldir (Başlangıcı belli olmayan zaman, öncesizlik).
Maseva (Allah’tan başkası)
mecaz (Hakiki mana değil de benzeridir) ve
muhmeldir (Yansımadır).
Tek hakikat (Allah’ın bir
oluşunu bilmek ve anlamak), hepsine bedeldir.
Arifin kıblesi ise Rahim olan Allah ve onun nurudur.
(Marifetname- Erzurumlu
İbrahim Hakkı Hz.-cilt 1-sayfa 158-159 alıntı)
Daha geniş bilgi için RAVLİ
ZAHİT ARİF yazarak Google den okumalısın.
*
RAVLİ