2 Kasım 2016 Çarşamba

DİVAN-I KEBİR 3 CİLT 510 İNCİ BEYİT

(Hazreti Mevlana Allah’ı ve kendisini anlatıyor)
510-  Gerçekleri söyleyen şeker dudaklılar, birbiri ardınca ağızlarımızı öpüp duruyorlar da ağızlarımız kapanıyor, söz söylememize imkân yok.

Gâh (Kimi vakit) sevgilinin öpüşü, gâh şarap kadehini sunuşu;
Söz söylemek şöyle dursun, işarete bile mecal (Güç, kuvvet, derman, takat) yok.

Öpüş yarasıyla sözü ne de güzel yaralıyorlar, öpücükle sözü ne de güzel kesiyorlar;
Adeta fitneyle, fitnenin, kavganın yolunu kesiyorlar.

Güzeller, fitne (Karışıklık, kargaşa) gibi sarhoş oldular mı coşup köpürüyorlar;
Kokusu-pervası (Çekinmesi, sakınması) kalmayan sarhoşu ne bağlayabilir ki?

Dağlar, dalgaların yatışması gibi düzleşip her taraf deniz kesilse granit kayaların sudan ne korkusu olacak?

Fakat taşlar su kesildi, su taş gibi dondu kaldı mı artık seyret her şeyi gören, tuttuğunu koparan padişahın her şeyi kaplayışını.

Savaş barış oldu, barış savaş kesildi mi seyret her şeyi bilen tek yaratıcının;
Dilediği gibi işleyen ustanın elinin sanatını,

Ört yüzünü, ört, zaten güzellerin işidir yüz örtmek, gizlemek;
Bizi zebun (Güçsüz, zayıf, aciz) buldun, her şeyine râm olmadayız (Boyun eğmedeyiz) zaten.

Şu işe bak, aslan tavşanla karşı-karşıya gelmiş;
Fakat etme (Yapma böyle bir iş), uzlaşma yolunu tamamıyla kapama.

Şu tamaa (Çok istememe) bak ki etme-yapma diye sana öğüt veren benim;
Sanki yarı canlı bir sinek zümrüdankaya (Yücelerde yaşayan, yeryüzüne hiç inmeyen kuşa) öğüt veriyor.
                          ***   
DİVAN-I KEBİR 3 CİLT MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN
Hazırlayan: Abdulbaki GÖLPINARLI
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI/1385
                         ***
Neler öğrendik;
1.    Allah sözlerini söyleyen, Allah dostlarının etkisiyle dinleyenlerin suskunlaştığını, sarhoş olduklarını hayretler içinde kaldıklarını öğrendik.
2.    Allah sözlerini söyleyen kişinin korkusuz olduğunu, çıkarı için sözü değiştirmediğini, uzatıp kısaltmadığını, eğip bükmediğini, olduğu gibi söylediğini öğrendik.
3.    Güzel sözün de gizlenmesi gerektiğini öğrendik.
4.    Av ve avcının, güçlü ile zayıfın hemen saldırıya geçmesinin uygun olmadığını, uzlaşma yolunu açık bulundurarak uyum ve uygunluk imkânlarının değerlendirilmesinin gerektiğini öğrendik.
                               *
İşte böyle yaren;
Bir kimseye yapması veya yapmaması gerekenleri söyleyenlerin bulunduğu ve yaşadığı şartlara göre değil, sözün kaynağına, doğruluğuna, uygunluğuna, geçerliliğine, verimine göre değerlendirme yaparak içselleştirip hemen uygulamaya sokmamız gerektiğini öğrendik, anladık.

Allah dostlarının Allah’ın sözlerini söylediklerinden, kendi çıkarları için söz söylemedikleri için anlamasak bile inşallah sonra anlarım diye inanç yönünden kabul edip uygulamaya koymamız gerektiğini öğrendik, anladık.
                               *
Zahid: Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyurduklarını yerine getiren kimseye denir.

Arif: Çok anlayışlı ve sezgili, işten iyi anlayan kimseye denir.

Zahidin ibadeti ilgilenmesi iledir.
Arif’in ibadeti zevkledir.

Zahid ahreti ister.
Arif Allah’ı ister.

Zahid nefsiyledir.
Arif Allah iledir.

Zahidin zikri dili iledir.
Arifin zikri kalp ve canıyladır.

Zahidin kalbi sebeplerledir,
Arifin ruhu, Allah iledir.

Müminin bakışı Allah’ın nuru iledir.
Arifinki Allah iledir.

Mümin Allah’ın ipine sarılır.
Arif Allah’a tutunur.

Mümin Allah’ın zikriyle inanır ve eminleşir.
Arif Allah’la mutmain (Emin, gönlü kanmış, inanmış) olur.

Halk nefsine bağlıdır, nefis ise ilahi kapının perdesidir (Nefs İlahi alana görmesine engeldir).

Halkı terk eden nefsini anlar, nefsini terk eden Allah’ı bilir.
Arif, cismini ruhuna feda etmiştir, ruhunu da Allah’ına feda etmiştir.

Zahid, nefsiyle halka bakıp düşman kesilir ve üzülür.
Arif, Allah ile yaratıklarına şefkat dolu gözleriyle bakıp (Başkalarının kederleriyle ilgilenmek, acıyarak sevmek, yardım etmek, sevgiye muhtaç olanlara karşılıksız olarak merhamet ve sevgiyle yardım etmek için koşar, karşılıksız sevgi bekleyerek) rahat eder.

Arif, kalbiyle huzurdan gitmez (Allah’ın huzurundadır) ve ruhu ile Allah’tan başkasını görmez.

Arif, her türlü dilek ve arzudan uzak, her şeyden eli boş ve böylece kalbi rahat ve hoşluk içindedir.

Arifin nefsi dünyaya, ruhu ahreti terk etmiş, kendi sırrında melekûtü (Melekler âlemini) bulmuştur.
Çünkü Allah’a giden yol dünya ve ahretten geçer.

Bu yoldan selametle geçen arif, Allah’ın huzuruna varır.
Arifin gözünde hakikat bir ezeldir (Başlangıcı belli olmayan zaman, öncesizlik).

Maseva (Allah’tan başkası) mecaz (Hakiki mana değil de benzeridir) ve muhmeldir (Yansımadır).

Tek hakikat (Allah’ın bir oluşunu bilmek ve anlamak), hepsine bedeldir.

Arifin kıblesi ise Rahim olan Allah ve onun nurudur.
(Marifetname- Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.-cilt 1-sayfa 158-159 alıntı)

Daha geniş bilgi için RAVLİ ZAHİT ARİF yazarak Google den okumalısın.
                           *

RAVLİ

Popüler Yayınlar