20 Kasım 2012 Salı

ZAMANLAMASI YANLIŞ OLAN ADAM

Bir zamanlar, Bağdat’ta yaşayan zengin bir tüccar varmış.

Zengin bir evi, büyüklü küçüklü mülkleri ve zengin kargolarla Hint adalarına giden yelkenlileri varmış.

Bunların bir kısmını miras, bir kısmını da doğru zaman ve yerde hayata geçirdiği çabalarıyla, kısmen de o zamanlar Cordoba sultanı diye anılan Batı kralının tavsiyeleri ile yönlendirmesiyle edinmiş.

Sonra her şey ters gitmiş.
Zalim biri, toprak ve evleri ele geçirmiş.

Hint adalarına giden tekneler tayfuna yakalanmış evinin ve ailesinin başına felaketler gelmiş.

En yakın arkadaşları ile sıcak iletişimi kaybetmişler.
Tüccar eski patronunu görmek için İspanya’ya gitmeye karar vermiş.

Batı çölüne doğru yola çıkmış.
Aksilikler ardı ardına gelmiş.

Eşeği ölmüş, haydutlar tarafından yakalanmış ve köle olarak satılmış, orada zar zor kaçmış, yüzü güneşten deri gibi olana kadar yanmış. Köylüler onu kapılarından kovmuşlar.

Arada bir, ona biraz yemek ve üzerini örtmesi için bir örtü veren bir derviş çıkmış karşısına.

Bazen bir havuzdan biraz taze su bulabilmiş, ama genelde pis sular içmiş.
En nihayetinde, Batı kralının sarayının kapısına varmış.

Orada bile içeri girene dek büyük zorluklar çekmiş.
Askerler onu mızraklarının saplarıyla itmişler, saray adamları konuşmayı reddetmişler.

Kralın karşısına çıkmak için üzerine güzel giysi alana dek sarayda ufak işlerde çalışmış.

Uzun zamandır yoksulluk ve sıkıntı içinde olduğundan, davranışları da bozulmuş ve sarayın disiplininden sorumlu olan disiplin dersi alması gerektiğini hükmetmiş.

Tüccar tüm bunlara katlanmış, Bağdat’tan ayrılalı üç yıl geçmiş ve sonunda kralın huzuruna çıkmış.

Kral hemen tanımış onu, nasıl olduğunu sormuş ve hemen yanına oturmasını istemiş.

Tüccar:
“ Son üç yılda çok kötü olaylar yaşadım.
Topraklarım işgal edildi, mirasıma el kondu, gemilerim kayboldu.

Üç yıl boyunca açlığa, haydutlara, çöle, dilini bilmediğim insanlara karşı savaştım.
İşte buradayım, kralım kendimi sizin vicdanına bırakıyorum.” Dedi.

Kral saray nazırına (Bakan) dönmüş. “ Ona yüz koyun verin, kraliyet çobanı yapın ve onu dağa gönderin, bırakın kendi işini yapsın” demiş.

Kraldan umduğundan daha azını alarak hevesi kırılan tüccar, geleneksel selamdan sonra saraydan ayrılmış.

Koyunlarıyla verimsiz otlaklara gelmelerinin üzerinden çok geçmeden, bir salgın olmuş ve bütün koyunlar ölmüş.

Tüccar saraya dönmüş.
“ Koyunlar nasıl?” diye sormuş Kral.

“ Otlağa götürür götürmez öldüler”

Kral saray nazırına emretmiş: “ Bu adama elli koyun verin ve bir daha ki emre kadar kendi işini kendi yapmasına izin verin”

Kraldan umduğundan daha azını alarak hevesi kırılan tüccar, geleneksel selamdan sonra saraydan ayrılmış.

Koyunlarıyla verimsiz otlaklara gelmelerinin üzerinden çok geçmeden, bir salgın olmuş ve bütün koyunlar ölmüş.

Tüccar saraya dönmüş.
“ Koyunlar nasıl?” diye sormuş Kral.

“ Otlağa götürür götürmez öldüler”

Kral saray nazırına emretmiş: “ Bu adama elli koyun verin ve bir daha ki emre kadar kendi işini kendi yapmasına izin verin”

Utanç ve hayal kırıklığı içindeki tüccar, koyunları dağ yamacına götürmüş.

Koyunlar, çimlerle otlamaya başlamışlar, ancak aniden bir çift vahşi köpek gelmiş, koyunlara saldırarak hepsini öldürmüş.

Üzüntüye boğulan tüccar krala dönmüş ve başına gelenleri anlatmış.

“Peki” demiş Kral” şimdi yirmi beş koyun alıp önceki gibi devam edebilirsin” demiş.

Yüreğinde hiç umut kalmayan ve kendini çoban gibi hissetmediği için ölçülemeyecek bir sıkıntı içinde olan tüccar, koyunları otlağa götürmüş.

Oraya vardıklarında, tüm koyunların ikişer tane doğurduğunu fark etmiş.
Sürüsü neredeyse iki katına katlanmış.
Sonra ikişer tane doğurmuşlar.

Bu yeni koyunlar oldukça iriymiş ve çok güzel besleniyormuş.

Tüccar fark etmiş ki koyunların bazılarını satıp yerine küçük ve zayıf aldığında, onlar da büyüyüp irileşiyor.

Üç yıl sonra saraya dönmüş.
Oldukça varlıklı olmuş.
Kralın huzuruna çıkmış.

“ Şimdi başarılı bir çoban oldun mu?” diye sormuş,Kral.

“ Evet Kralım.
Anlaşılmaz bir şekilde şansım döndü.

Hiçbir şeyin ters gitmediğini söyleyebilirim, her ne kadar koyun yetiştirmekten pek keyif almasam da”

“ Güzel” demiş Kral.” “Şu ötede, Sevilla krallığı var.
Tacı benim armağanımdır.

Git, seni Sevilla Kralı yapıyorum” demiş ve bir taç giydirme töreniyle omzuna dokunmuş.

Tüccar kendine hâkim olamamış ve söyleyivermiş: “ Ama o zaman neden size ilk geldiğimde beni kral yapmadınız?

Çoktan kırılma noktasına gelen sabrımı mı test ediyorsunuz, yoksa bu bana bir şey öğretmek için miydi?”

Kral gülmüş.” Şöyle diyelim, sen yüz adet koyunu dağa götürüp kaybettiğinde, eğer Sevilla krallığının kontrolünü alsaydın, bugün orada tek bir taş kalmazdı.”
                                         ***

Yaren,
Farkındayım, başlamak, kontrol konularını içeren daha önce konu başlıklarıyla detaylı bilgi verildi. Okumadıysan bir daha okumanı öneririm.

Okuduysan bile sohbet için tekrar okumalısın.

Büyük işler teslim edeceğin kişiyi önce denemek ve yeteneğini görmek için daha küçük işler vererek başardığını görmek gerekir.

Diyelim ki iş yerin var.
Çocuğuna teslim etmek istiyorsun.

Kendi yapacağı başka bir işe göndererek orada pişmesini sağlamalısın.
Eminlik oluşmadan iş teslim edilmez.

Uygunluk herhangi bir işte çalışılarak elde edilebilen bir yetenektir.
Bu yetenek geliştirildikten sonra işin gereğine kolay uyum sağlanır.

Uygunluk; eğitimle beraber uygulama olunca verimli duruma gelir.

Önemli bir konuda yapılan yanlıştan oluşan pişmanlık ve mahcubiyetin insanı düşünce boyutunda ileri götürdüğünü bilmelisin.

Bilmek hatta çok bilmek yeterli özellik değildir.
Bilmekten daha ilerisi düşünmektir.

Düşünce boyutuna geçememişlere idarecilik verilmez.
Bilen bilgisini geveler durur.

Düşünen uygular.
Zarar görse bile yine pes etmez bir öncekinden ders alarak verimli olana dek işin peşini bırakmaz.

Misal: Bir genç Afyon Mevlevi hanesi aşçı başısı (İnsan pişiren (eğiten) dede) Hacı Ali dedenin huzuruna gelir.

Der ki:

”Ben dinin tüm kurallarını yerine getiriyorum, kul hakkına da uygun davranıyorum onun için derviş olmak istiyorum” diyor.

 Hacı Ali dede (BAYRAŞA):

  Oğlum senin bizim eğitimimizle işin yok.
Ara sıra sohbetimize bekleriz” diyerek kabul etmiyor.

Sonraki bir gün:
“ Ben yıllarca eşkıyalık yaptım.
Çok pişmanım.

Bu kötü gidişattan kurtulup iyilik yoluna girmek istiyorum.” Diyor. Dede bir tokat vuruyor eşkıyaya.

Eşkıya elini önde bağlayıp boyun bükmüş.
Bunun üzerine dede: “ Sen derviş olursun” demiş ve tekkeye kabul etmiş.

Yaren, yanlış yapıp pişman olan kişi daima hataya düşmemek için sıkı durur.
Dikkatli davranır.

Bazı büyük firmalar deneyimli şoför alırken kaza yapanları tercih ederler. 
Başarı konusunda da yazımız var onu da okumanı öneririm.

Kalın sağlıcakla.
                                 *
RAVLİ

 

 

 

                                                       ***

 

 MEVLANA VE GİZEMLİ SUFİ BİLGELİK HİKÂYELERİ.

IDRIES SHAH.

ÇEV. MERVE DUYGUN. 2009

BUTİK YAYINCILIK VE KİŞİSEL GELİŞİM HİZ. TİC. LTD. ŞTİ.YAYINI

 (Bu kitabı temin ederek evinde bulundurmanı önemle tavsiye ederim)                                                    

                                                      

Popüler Yayınlar