Bir gün Çelebi Hüsameddin’in
bahçesine gitmiştim.
Bir mendil kırmızı gül
topladım ve uğur sayarak eve getirdim.
Mevlana da Çelebinin
evindeymiş.
Ben bilmiyordum, birden bire
içeri girdim.
Mevlana’yı görünce baş
koydum.
Bir de baktım ki, bütün ulu
arkadaşlar evin alt ve üst köşelerini doldurmuş oturuyorlar, Mevlana da ortada
dolaşıyor manzum (düzenlenmiş), mensur (dağıtılmış) bilgiler ve latifeler (güldürecek
tuhaf ve güzel söz ve hikâye, şaka) söylüyor, arkadaşlar da o ne söylerse
yazıyorlardı.
Ben son derecede dehşet ve
hayretimden mendili unuttum.
Kapının dibinde bir yere
çekilip uzakta oturdum.
Mevlana bana bakarak:
“ Bahçeden gelen, teberrüken
(bağışlamak için) gül, helvacı dükkânından gelen de, bir parça helva getirir.
Buyurdu.
Bunun üzerine ben mübarek
ayaklarına başımı koydum, gülleri ayaklarına döktüm.
Dostlar naralar atarak
gülleri yağma ettiler (kapıştılar) ve hemen sema başladı.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
1.
Tanrı erlerinden
bir şey saklayamayacağımızı öğrendik.
2.
Bir yere giderken
varacağımız yerde olanlara bağışlamak için hediye götürmemiz gerektiğini
öğrendik.
3.
Mübarek insanların
ayaklarına dökülen güllerin uğur getirsin diye kapışıldığını öğrendik.
Peygamberimiz hediyeleşin
emrini hatırlamalıyız.
Gideceğin yere hediye almaya
başladığın zaman senin gönlün oraya senden önce varır ve oradakiler gelmeni
beklerler.
İmkânın üstünde kimse senden
bir şey beklemez.
Çam sakızı çoban armağanıdır.
Unutma verdiğin hediye
sevdiğini ve değer verdiği sözsüz anlatır.
Hediye alan sevinir ve mutlu
olur.
*
RAVLİ