Ben Sultan Veled Hazretlerinden işittim. Dedi ki:
Baha Veled’in mübarek el
yazısıyla bir sahifede,
“Belh’te benim Celaleddin
Muhammet hazretleri altı yaşında iken Cuma günleri bizim evlerin damları
üzerinde dolaşır, Kuran‘ın metnini okurdu.
Belh’in büyüklerinin oğulları
da hazır bulunur, onunla sohbet ve ülfet (arkadaşlık) ederler, namaz vaktine
kadar onun yanında kalırlardı.
Bir gün onların arasından bir
çocuk ötekine,
“Gel bu damdan öteki dama
atlayalım” dedi ve bunun için bahse tutuştular.
Mevlana hazretleri dudak
altından gülümseyerek,
“Ey kardeşler! Bu türlü
hareketi kedi, köpek ve diğer canlılar yapar.
Yüceltilmiş insanın böyle
şeylerle uğraşması yazık olmaz mı?
Eğer ruhani kuvvetiniz ve
hakikat madenine erişmeye niyetiniz varsa, geliniz göklere uçalım ve Melekût
âleminin menzillerini konaklarını) dolaşalım” diye cevap verdi ve o sırada, o
topluluğun gözünden kaybolmaya başladı.
Çocuklar bu hal karşısında
feryat edip çığlık kopardılar.
Nihayet halk o hale muttali (öğrendi,
haberi) oldu.
Biraz sonra Celaleddin’in
rengi uçmuş, mübarek vücudunda bir değişme olduğu halde tekrar döndüğünü
gördüler.
Bütün çocuklar başlarını
açtılar, yüzünü onun toprağına sürüp mürit oldular.
Mevlana buyurdu ki:
Sizinle konuştuğum o anda
yeşiller giymiş bir cemaat beni sizin aranızdan aldı, feleklerin tabakaları ve
göklerin burçları etrafında dolaştırdı, ruhlar âleminin acayip şeylerini
gösterdiler.
Sizin çığlığınız kulağıma
gelince tekrar beni buraya getirdiler.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Yaren,
Bu anlatılan yakıştırılmış
bir hikâye değildir.
Mevlana Hazretleri zaten yüce
bir kişidir.
Mevlana Hazretlerini Konya’da
ziyaret ettiğin zaman sessizlikte kendini bir dinlersen kendin de bu kanata
varırsın.
Anım:
Eren evliyaları ziyaret etmek
maksadıyla Antalya’dan bisikletle Konya’ya altı gece yedi gündüz Manavgat
üzerinden bir yolculukla vardım.
Konya’da Astsubay orduevine
yerleştiğim gece uyandırıldım.
Ne olduğunu anlayamadım ama
uyandırıldım.
Gece saat bir civarı.
Baktım bir şey yok tekrar
uykuya geçerken kavuklu, sarıkla birçok kişinin Mevlana hazretlerinin türbesine
akın-akın gittiğini gördüm.
Hemen bisiklete binerek
türbeye geldim.
Orada bulan abdest alma
yerinde abdest alarak bitişiğinde olan caminin türbeye bakan bir oturma yerinde
oturdum.
Türbede bulunanların
ruhlarına Fatiha okuyup gönderdikten sonra “Allah” diye ismi şerifle zikre
başladım, kendimi kaybettim.
Ezan okunmasına on beş- yirmi
dakika kala kendime geldim.
Bu dört saat ne oldu dersen,
zaman dürüldü bilmiyorum.
Sonra Mevlana hazretlerine
dönerek ve el bağlayarak içimden “İnşallah kapılar açılınca ziyaret edeceğim”
dediğimden hemen sonra kalp bölgemde şu sesi duydum.
“Eşinle ziyarete gelmeniz
makbulümüzdür”.
Eşime telefon ettim.
“Mevlana hazretleri seni
istiyor” diye söyledim.
Eşim Rahime Bayraşa ve oğlum levent ziyarete geldiler.
Benimle karşılaştıkları zaman
benim kendimden geçmiş bir halde olduğumu, yüz yüze karşılaştığımız halde
tanıyamadığımı, sonra kendime geldiğimi söylediler.
Sonra ziyaretimizi hep
beraber yaptık.
Meğerse eşim Antalya’da evde Mesnevi-i
şeriflerin tozunu alırken “ Eşim ne güzel Mevlana hazretlerini ziyaret ediyor,
keşke bende olsaydım” diye iç geçirmiş olduğunu sonradan öğrendim.
Yaren bu yaşanmışı sana
anlatıyorum ki bu anlatışlarda abartma yok.
Kendin de yaşayacaksın.
Bunların gerçek olduğunu
kendin bizzat yaşayarak şahit olacaksın.
İmanın hiç tereddütsüz bir
hale gelecek.
Büyüklerimizin bizleri nasıl
sahiplendiğini kendin görerek yaşamalısın.
İşte o zaman lezzet dediğimiz
tüm vücuda yayılan ve hiç gitmeyen sevinç duygusuna sahip olursun.
Ara sıra aslan gibi de
kükrersin ama başına ne gelirse gelsin sevinç içinde yaşarsın.
Ey yaren bunlardan kendime
pay kapmak sevdasında olarak yazmıyorum.
Bizimle gelen yol
arkadaşlarımın farkında olmalarını sağlamaya çalışıyorum.
Böyle şeyler imanını ve
inancını güçlendiriyor.
İnşallah sizlere de nasip
olur.
Âşıkların Kâbe’si olan bu
yere git, Mevlana ve dostlarını bir-bir ziyaret et, nurlara doy.
*
RAVLİ