Bir gün son derecede derin
bir bilgin, her şeyin bir delilini arayan ve münakaşaları seven talebesiyle
Mevlana hazretlerine ziyarete gitmişlerdi.
Ona bir şeyler soyup öğrenmek
bahanesiyle imtihan etmek istiyorlardı.
Arapça grameri iyi
biliyorlardı.
Kendi aralarında bildiğimiz
Arapça gramerden soralım ki ne kadar kuvvetli olduğunu anlayalım.
Bu maksatla gelip Mevlana
hazretlerinin yanına oturdular.
Mevlana hazretleri bir müddet
ilahi bilgiler verip güzel şeyler söyledikten sonra şöyle bir hikâyeye başladı:
Temiz yürekli iki din ve şeriatın ustası (fakih) ile zeki bir dilbilgisi uzmanı ile yol arkadaşlığı etmiş.
Yolda beraber giderken harap
olmuş bir kuyuya rastlamışlar.
Fakih “Bu kullanılmaz bir
kuyu demiş”
Gramerci ustası da böyle
ifade edemezsin diye aralarında bir münakaşa başlamış.
Kitapları karıştırmışlar,
davalarını ispat etmek için uğraşmışlar, bezgin bir hale gelmişler.
Bu münakaşa ile yollarına
devam ederken konacak bir yere rastlayamamışlar.
Onlar bu hararetli münakaşa
ile giderken akşam olmuş ve adamakıllı karanlık basmış, göz gözü görmez bir
hale gelmiş.
Yola devam ederken dilbilgisi
uzmanı yolda bulunan derin bir kuyuya düşmüş.
Kuyunun dibinden:
“Ey yoldaşım, ey şefkatli
fakih!Tanrı rızası için beni bu karanlık kuyudan kurtar” diye yalvarmış.
Fakih de:
“Pek ala kurtarırım fakat dilbilgisi
kuralına çok önem vermekten vazgeçme şartıyla” diye cevap vermiş.
Bu zavallı dilbilgisi uzmanı dilbilgisine
çok önem veren tutuculukta, sahip olduğu bilgiye güvendiği için buna razı
olmamış ve kuyudan kurtulamamış.
Sende tereddüt hemzesini
(Manasından emin olamadığın söz dizilimini) ve varlığını Hazreti Hamza gibi
kendi kendinden öğrenmensen tabiat ve nefis kuyusu olan hodbinliğin (Kendini
beğenmiş, bencil) kanlı kutusundan çıkamazsın ve sahrasının fezasına
(bulunduğun genişlikten yükseğe çıkamazsın) hiçbir zaman ulaşamazsın”
Mevlana bu hikâyeyi
anlattıktan sonra bu bilginler hep birden sarıklarını başlarından çıkardılar.
(Sarıklar ilim sahibi işareti
olduğundan, sarığı çıkarmak ilmim yok manasına gelir)
Niyetlerini saklamaktan vazgeçip tam bir doğrulukla ve samimiyetle Mevlana’nın halis (Hilesiz, katkısız) müridi oldular.
Şiir:
“Nahivcinin (söz dizilimi) hikâyesini
çölde oturan Arap’ın hikâyesinin ortasına, size nahvi (Söz dizilimi) öğretmesi
için getirdik.
Bil ki burada nahv (Söz
dizimi) değil mahv (Yok olmak) lazımdır.
Eğer mahvolmuşsan korkmadan
suda yüzebilirsin.
Fıkhın fıkhını, nahvin
nahvini ve sarfın sarfını (Yani bu ilimlerin özünde) yok olmakta bulursun.”
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
*
Neler öğrendik:
1.
Bir büyüğün
yanına gittiğin zaman ondan nasihat istemelisin.
2.
Çünkü sen bir
gerçek dediğinden daha ötede olan hakikat vardır onu ulaşmak için ulaşanlardan
bilgi almalısın.
3.
Başkasını imtihan
için yanına yaklaşıp asla öğrenmek için geldiğini söyleme, o kişi öngörüsü
sayesinde senin gizlediğin maksadını anlar.
4.
Gaz çıkaran bir
kişi sessiz gaz çıkardığı zaman kimsenin anlamadığını sanır, oysaki koku bu
gizlediğini açığa çıkartır.
5.
Bildiğinde ısrar
etme, başkasını da ikna etmek için uğraşma.
6.
Anlamak isteyen
veya kendisini anlamak için hazırlayan küçük bir veriden de anlar.
7.
Anlamak isteyene
ne deliller ve şahitler getirsen, hatta o gerçeği yaşamış bile olsa yine
anlamaz.
8.
Söz dizilimi,
anlatış şekli veya tarzı önemlidir ama daha önemlisi ifade edilmek istenen
gerçeğin karşındakinin anlamasını sağlamaktır.
9.
Yani
karşındakinin anlayışına göre anlatmaktır.
10.
Kuyu tabiri:
Karanlıkta ve çıkmazda kalmış sadece bir bakış açısıyla bakanlar için
kullanılır.
11.
At gözlüğü
tabiri: Görüş alanı daralmış anlamınadır.
12.
Kör biri için
bahçede gideceği yerlere ip çekmişler. O kör bir eliyle ipi tutarak bahçede
istediği yere gidermiş. Fena komşusu zarar vermek için ipi orada bulunan
çukurun üzerinden geçirmiş. Kör hep o ipi hep takip ettiğinden o çukura düşmüş.
13.
Yani sadece
gideceğin bu yoldan başka bir yol yok der ve ısrar edersen gerçekleri göremez
olur karanlıklarda hareket alanın çok az olarak kalırsın.
14.
Kendi içinden
gelen samimiyetle, açık yüreklilikle açık, net, anlaşılır doğrulukla Hz. Hamza
gibi söylememiz öneriliyor.(içinden geldiği gibi söylemek)
15.
Kendini beğenmiş,
bencil olursan ne söylersen söyle sahip olduğun negatif enerjin
algılanacağından doğruyu, hakikati söylesen bile kabul edilmez.
16.
Yaren önce
kendini pozitif enerjili bir hale getirmen için uğraşmalısın.
17.
Kendini yüksek görüyorsan, başkasına da
onaylatmak istiyorsan dersini alır oturursun.
18.
Sadece söz ile
uğraşanların görüşünün sınırlı olacağı ve dar bir alanda hapis kalacağını
öğrendik.
19.
Din ve şeriat
(Doğru yol, Allah’ın emri, ayet, hadis ve büyük din adamlarının dinle ilgili
bir konuda birlik olmaları) çalışmaları yapıp bu yolda ilerleyenler
yolculuklarına devam ederler.
20.
Ben bilirim, ben,
iyiyim, ben üstünüm Vb. gibi benliği öne aldığın ve üste çıkardığın durumlarda
ey yaren kendi yoluna taş koyup kendi yoluna kapatan kendinsin. Hiçbir kişiyi,
hiçbir olayı bana engel oldu diye şikâyetçi olma. Şikâyet edeceğin kişi sensin
ve değer verdiğin benliğindir.
21.
Ben diyen bilgin
bile olsa kendini kuyuya atmış olur, kendi kendini o kuyudan çıkaramaz ancak
din ve şeriat bilgini bu karanlıklardan onu kurtarır.
22.
Ne olursan ol ey
yaren “BEN” diye söze başladıysan o konuşmadan hayır bekleme.
*
RAVLİ