28 Kasım 2012 Çarşamba

MEVLANANIN BABASI

Mevlana’nın dedesi gençliğinin ilk çağlarında çok engin bilgili ve derin bir bilgindi.
Sayısı çok öğrencisi vardı.

Hatibi’nin (Mevlana’nın dedesinin) evlendikten dokuz ay sonra Baha Veled hazretleri dünyaya geldi.

O iki yaşında iken babası Hatibi öldü.

Baha Veled efendimiz büyüyüp buluğa erince, bütün bilim ve hikmetlerde özel ve parmakla gösterilen bir adam oldu.

Tam bu sırada anne tarafından olan akrabaları, herkes Baha Veled’in hükmü altında bulunsun diye, Baha Veled’i padişahlık tahtına oturmak için özel söz birliği ettiler;

Bir gün babasının kütüphanesine girdi.
Kitapları tetkik ederken dünya kraliçesi olan annesi:

“Bizi babana bu ilimler ve hikmetleri bildirdiği için vermişlerdi” dedi.

Bunun üzerine Baha Veled kendini tamamıyla dini ilimler tahsiline verip çalıştı ve dünya mülkünden tamamen el çekti.

Belh diyarında bulunan, Tanrı’dan korkan yetenekli üç yüz din adamı hepsi bir Cuma gecesi

Muhammed Mustafa hazretlerini rüyada gördüler.

Şöyle ki:

Sahrada büyük bir çadır kurulmuş, içine yaygı sermişler ve yastık koymuşlar.

Peygamber o yastığa yaslanmış, sağ tarafında da Baha Veled oturmuştu.
Arda kalan din müftü ve bilginleri de uzakta edeple diz çöküp oturmuşlardı.

Peygamber din adamlarına:

“ Bu günden itibaren Baha Veled’e SULTAN-ÜL- ULEMA deyiniz ve öyle hitap ediniz” diye buyurdu.

Sabahleyin Belh’in bütün bilgin ve müftüleri söz birliği ile Baha Veled’in müridi ve kulu (sevgi ile bağlanarak öğrencisi ve hizmet edenleri) oldular.

O asil insan, daha onlar anlatmadan gördükleri rüyaları kendilerine anlattı.

Sultan-ül- ulema’nın sonsuz kerametleri (Lüzumu anında fevkalade işler yapan) ve ermişlik hareketleri Belh başkentinde yayılınca;

İçtihadı (Mana ve hüküm çıkarma),
Tanrı’dan korkması,

Dindarlığı,
Günahtan sakınıp korunması,

Peygamberin kanunlarına doğru gidişi,
Doğruluğu ve doğru sözlülüğü,

İnsanlara doğru yolu göstermesi,
Hak yoluna daveti ve öğütleri dikkati çekecek bir hale gelince,

Zorbaları ve dünya ulularını kendine bağlayınca,

Bazı bilginler ve filozoflar ilim perdesi gözlerini kapadığından, bu fani dünya ile ilgili garez ve ödünleri yüzünden dil uzattılar.

Hatırını kırmaya çalıştılar.
Kıskançlıklarından kötülük yaptılar.

Hatta Harzem şah’a (Horasan Emiri) giderek şikâyet edip saltanatını elinden alacak, bütün halkın aşağı tabakası ve ayak takımı onunla birleşmişler, hemen bu durumun halledilmesi gerek diye vesveseye düşürdüler.

Emir elçiye “ Bir ülkede iki padişahın olması uygun değildir.

Bu günden itibaren padişahlık, ülkeler ve askerler onun olsun ve bana da başka bir ülkeye gitmem için müsaade etsin.

Ben de oraya gidip yerleşeyim” dedi.
Ve elçiyi Baha Veled’e gönderdi.

Bunu elçiden duyan Baha Veled hazretleri elçiye:

“İslam sultanına selam söyle, bu dünyanın fani ülkeleri, askerleri, hazineleri, taht ve talihleri padişahlara yaraşır.
Biz dervişiz, bize memleket ve saltanat münasip değildir.

Biz gönül hoşluğuyla sefer edelim de sultan kendi uyruğu ve dostlarıyla baş başa kalsın” dedi.

Haberci cevapla birlikte su gibi döndükten sonra Baha Veled kendi dostlarına:
“ Sefer ediniz sıhhat bulacak ve istifade edeceksiniz”

“Buradan hareket etmemizi kesinleştirmek için Tanrı’nın adıyla hazırlanınız” dedi.

Üç yüz deve yükü kıymetli kitap, dostlarının ev eşyasını, yol azığı ve onları taşıyacak hayvanları hazırladılar.

Kırk olgun müftü ve bilgisine göre hareket eden onun atının yanında hareket etti.

Belh ahalisinin kalbinden feryat ve figan yükseldi.
Halk galeyana geldi.

Büyük bir fenalık çıkmasına az kaldı.
Horasan Emiri hatırlı haberciler göndererek özür diledi.

Kendisi vezirini yanına alarak Baha Veled’in huzuruna geldi.
Gitmemesi için hayli yalvardı.

Halkın susturulmasını istedi.
Fakat asla razı olmadı.

Padişah:” Bari öyle gidiniz ki, halk farkına varmasın, yoksa kötülükler doğar ve büyük yıkım olur” diyerek ricada bulundu.

Baha Veled sultanın sözünü kabul edip Cuma günü büyük bir zikir yapılmasını emretti.

O günkü toplantı çok ateşli oldu, dostların gürültüsü haddi aştı.
Baha Veled o arada söze başlayarak:

“Ey fani ülkenin sultanı, eğer bilmiyorsan ve haberin yoksa benim de senin gibi bir sultan olduğumu bil ve öğren.

Sana emirlerin, bana da bilginlerin sultanı derler.
Sen benim müridimsin (öğrencimsin).

Senin padişahlığın bir nefesliktir.
Benim padişahlık ve saltanatım da o kadardır.

Yalnız senin nefesin, nefsinden ayrılınca ne sen kalırsın, ne tahtın, ne ikbalin, memleketin ve de halefin (yerine gelen) ve nesebin (soyun) kalır.

Tamamıyla yok olursun.

Hâlbuki bizim kıymetli nefesimiz nefsimizden ayrılınca arzın direkleri olan neslimiz ve çocuklarımız kıyamete kadar ayakta dururlar:

Zira “ Benim akrabalık bağım ve nesebimden başka her akrabalık bağı ve nesep kopar” denilir.

İşte ben şimdi gidiyorum.
Fakat bilgin olsun ki, benim arkamdan Tanrı’nın ordusu olan, iyi donanımlı, dünyaya yayılan ve “ Onları hiddet ve gazabımdan yarattım” sözünde denildiği gibi hiddet ve gazaptan yaratılan Tatar ordusu sana ulaşacak.

Horasan ülkesini zapt edecek, Belh ahalisine ölümüm acı şarabını tattıracaklar.

Dünyayı alt üst edecek, yüz bin dert ve bela ile padişahı kendi ülkesinden çıkaracak ve neticede sen Rum (Roma) ülkesinin sultanının elinde öleceksin “ dedi.

Yüce Tanrı’nın uğurlu olarak seçtiği ve kutladığı Salı günü Belh ülkesinden göçerek Bağdat’a doğru hareket etti.

                   * Bir zaman sonra.*

Cengiz han Belh üzerine yürüdüğü vakit, Belh’liler büyük bir savaş vererek karşı koydular.

Cengiz’in Tulihan’dan olan oğlu Çağatay adındaki oğlu bu savaşta öldü.
Bunu üzerine Cengiz Han çok üzüldü.

Büyük ve küçüklerden ele geçirdiklerini öldürmelerine, hamile kadınların karınlarını yarmalarına, şehrin bütün hayvanlarını kurban ederek Belh’i yerle bir etmelerine dair kanun çıkarttı.

Moğollar mahallelerde bulunan on iki bin mescidi ateşlediler.
Mescitlerde bulunan on dört bin Kuran metni yandı.

Kaleme gelen halkın dışında elli bine yakın bilgin, öğrenci ve hafızı katlettiler.

İki yün bin insanı yere gömdüler.
Yağma ettikleri ve götürdüklerinin haddi hesabı yoktu.

O ülkeyi tamamıyla harap ederek Muhammed Harim şah’ı öldürmek için arkasına düştüler.

Moğol askerinin yağma ve öldürmekle meşgul olduğu sırada, Baha Veled’in müritlerinden keşif ve keramet sahibi bir aziz orada idi.

Belh’in bütün uluları feryat ederek onun yanına geldiler ve
“Günahkârlarımızın affını ulu Tanrı’dan rica et.

Biz asilerin şefaatçisi ol da bu kaza bela yok olsun” dediler.
Derviş o gece seher vaktine kadar uyumayarak Tanrı’ya yalvarıp yakardı.

Sabahleyin görünmeyen âlemden (Gayb):

“Ey kâfirler facirleri (günahkâr ve kötü huyluları) öldürünüz” diye bir ses geldi.
Üç gün sonra da o cemaati o azizle birlikte şehit ettiler.

Sivas şehrinde (616 Hicri) Moğol askerlerinden kaçan Harzem şah Ahlat şehrini muhafaza ettiği, kendisi için bir taht istediği, büyük bir arzu ve hırsla Rum (Roma, Anadolu) ülkesini gözüne kestirdiği haberi geldi.

Tam o sırada Sultan Ala’addin Keykubat Şam Sultanı Melik-ül-Eşref’le birlikte Erzincan’ın yukarısında bulunan Yassı Çimen mevkiinde Harim askerini yendi.

Harzem Şah Harput tarafına kaçtı ve Kürtlerin elinde öldürüldü.

 (Zulmeden kavmin kökü kesildi.
Âlemlerin Rabbi olan Tanrı’ya hamd olsun)

                                       ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                      ***
İşte böyle yaren,

Kutlu bir soydan gelmiş ve kutlu bir yolda olana düşmanlık etmenin sonuçlarını öğrendik. 

Peygamberimizin bizzat takdirini değersiz hale getirmeye uğraşanların sonlarını gördük.

Allah’ın ve Peygamberin sözlerini anlamaya çalışmak yerine kendini araya sokarak kendi aklınca hüküm çıkarmaya kalkanların sonlarını gördük.

Ben ve ben merkezli davranışları kıskançlıkla düşmanlık haline getirip güzel insanlara düşmanlık yapanların ne hale geldiklerini gördük.

Ey yaren bir şey yaparken sonuçlarını düşün.
Sakın ha Allah dostlarını kendine düşman etme mahvolursun.

Nefsine hâkim olmayı boşuna anlatılmadı.
Nefsinin seni kötü duruma getirmemesi için binlerce uyarı mesajı verildi.

Hepsi seni yanlış yapmaktan kurtarmak için değil mi?
Bilgi seni gerçekliğe götürüyor ise doğru yoldasın demektir.

Bilgi seni aklına göre sunuşlar yapıyorsa elbette gerçekle uyumu yoksa bir fayda etmez.

Bilginin oluşturduğu düşünce kontrol edilmezse kötü sonuçlara gidilmesine engel olamazsın.

Allah dostları güzel insanların yaşadığı yeri Allah koruduğu için böyle güzel insan bulursan yakın olmalısın.

Kuran’dan peygamberler hikâyelerinden öğrenmelisin.

Yaren sana yolculuğun Tanrı tapısına ulaşmakla bitmediğini, beğenilirsen sonra Tanrı ile yolculuk yapacağını anlattık.

Tanrı’nın sevdiği, beğendiği, dostum dediği, peygamberimizin yanına layık gördüğü kişileri günahkâr ve ahlaksız kişilerin mahvetmesine bırakacağını mı sanıyorsun?

Ey yaren kişiye bakarsın da bir tokatla canını alacak durumda görürsün de kendini güçlü sanırsın.

Ama görmediğin onun sahibi olduğudur.

O zayıf güçsüz kişinin sahibi sana başka bir kulunu musallat edip seni mahveder.

                                 *
Tanrı hükmü geldi mi artık yalvarışın olacaklara fayda vermez.
Ancak yalvarışına diğer âlemde fayda görürsün.

                                    *

RAVLİ

 

Popüler Yayınlar