Sema bittikten sonra büyükler
sofraya oturup yemek yiyip dağıldılar.
Mevlana sofraya elini hiç
uzatmadı.
Bundan Pervane’nin yüreğine
bir ateş düştü.
Mevlana’nın mumu karşısında
pervane böceği gibi yandı.
Pervane adamlarına mayhoş
hoşaf yapıp bir çini kâse içine koymalarını emretti.
Pervane kâseyi eline aldı.
Bir kaşık olsun yemesi için
Mevlana’ya sundu.Ve tekrar “ Bu helalinden yapılmıştır” dedi.
Mevlana bundan bir kaşık
aldı, ağzına kadar götürüp tekrar kâsenin içine koydu.
Bunu birkaç defa tekrar edip
yine bilgiler saçmakla meşgul oldu.
Pervane de Mevlana’nın bu
hareketinden eriyen bir mum gibi gözyaşları döktü.
Mevlana’nın bu hareketi seher
vaktine kadar devam etti.
Nihayet Mevlana mübarek
sakalını eline alarak:
“ Ey Emir Muineddin!
Sakalımdan utanmıyor musun?
Beni ayakyoluna (tuvalete)
gitmeğe muhtaç ediyorsun” buyurdu ve dedi:
Şiir:
“ Sen, cisme değil, ruha gıda
alabilecek yağlı ve tatlı şeyler ye ki kanatların bitsin ve uçmağı öğrenesin.”
“ Cismani yağlı, tatlı şeyler
temiz ve hoş görünür.
Fakat bir gece geçtikten
sonra bunlar sende pislik olur.”
Bunun üzerine dostlar hep
birden kendilerinden geçip naralar attılar ve sema’ a başladılar,
*
Mevlana bu sema’dan çıktıktan
sonra hamama girdi.Hamamın hazinesinde yedi gün, yedi gece oturdu.
Hiç kimse hamamın
soğukluğundan içeri girmeğe takati yoktu.
Arkadaşların “Bu ne riyazet
(nefis kırma) ve bu ne mücahadedir (savaşmaktır)?
Diyerek feryat ve figandan
takatleri kesildi ve hep birden, babasını bu istiğrak âleminden gere çeksin,
diye Sultan Veled’e yalvardılar,
Çünkü Peygamberlerin “ Benim
Tanrı ile bazı zamanım olur ki, o zamanda benimle Tanrı arasına ne en yakın bir
melek ve ne de Tanrı tarafından gönderilmiş bir elçi girebilir”
Buyurduğu veçhile Mevlana’nın
da böyle zamanlarda onunla, Sultan Veled’den başka hiç kimse konuşmaya cesaret
edemezdi.
Sultan Veled hamama girdiği
vakit, hazinenin önünde ağladı, sızladı ve yalvardı.
Mevlana hazinenin
penceresinden başını çıkartarak “ Hayrola, Bahaeddin müritlerin bizi göreceği
mi geldi? Dedi.
Sultan Veled bunun üzerine
baş koyup yüzünü babasının ayaklarına sürdü, yalvarıp yakardı, gönlünü etti.
Bunun üzerine dostlar
sevindiler ve sevinçlerinden kavvellere (müzisyenlere) ferecelerini (pardösü) bağışladılar.
Mevlana oradan medreseye
doğru gitti, herkes onun peşine düştü.
Mevlana bu beyti söyledi:
Şiir:
“ Benim ateş gibi olan
yüzümden dünya hamamı kızdı.Bu hamam gibi olan kızgın yüze çocuklar gibi ağlama”
Medreseye ulaştıkları vakit,
tekrar sema’a ile meşgul oldular ve bu sema 40 gün devam etti.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
1.
Ruhumu besleyerek
kanatlanıp uçmamızın doğru olduğunu öğrendik.
2.
Yedikten sonra
helâya gitmek mecburiyetinde olduğumuzu öğrendik.
3.
Helal lokma bile
olsa az yememiz gerektiğini öğrendik.
4.
Velilerin
gıdasının topraktan gelen gıdaya bağlı olmadıklarını öğrendik.
5.
Velilerin
enerlisinin bir kızgın hamamı buzdolabı haline soktuğunu öğrendik.
6.
Velilerin
enerjisinin bitmediğini ve tükenmeyen bir enerjiye sahip olduklarını öğrendik.
7.
Mevlana
Hazretlerinin kızdığı zaman hamama gittiğini öğrendik.
Bunlar velilerin halidir ve
bize örnek olarak yaşamıyla ve sözleriyle öğüt vermektedirler.
Toprağın verdiği gıdaya bağlı
kalmazsak hafifleyip kuşlar gibi uçup 18000 âlemden gıdamızı toplamamız ve
almamız için az yememiz gerektiğini öğrendik.
Yani gıdanın sadece topraktan
olmadığını iyice anlamalıyız ve inanıp yaşamalıyız.
Büyüklerimiz az ye diyerek manevi
gıdadan mahrum olmayalım diye uyarmışlardır.
*
RAVLİ