Üstün özellikleriyle gerçek mürşid Hz. Muhammed’dir.
Hz. Muhammed’e varis olan
kâmil insanlar, bütün ahlaki ve ilmi konuda doğru yolu göstermek ve uyarmak
için yetkilidirler.
Allah’ın yeryüzündeki
halifesi olmakla kulların Hakk’a açılan kapısı gibidir.
Yolda ilerleyenler ancak ve
nihayet bu kapıdan Allah’a yol bulabilirler.
Bağlılıkla mensup olmak
gereken kişidir.
Mürşid, Muhammedi ruhu ve
sırrı taşıyan yetkilidir.
Yüce makamlara yol bulmanın
ilk şartı, mürşid de fani olmaktır.
(Kendi bildiklerini,
görüşünü, isteklerini yok edip mürşide itaat etmek)
Mutlak varlıkta birbirine
benzeyen halde olmak için, mürşidin iç âlemine bakmasıyla denetleme ve kontrol
etmesiyle mümkündür.
Şu halde isteklinin ilk
yapacağı şey, erenler huzurunda bulunup “muhasebe” ehli olmaktır.
(Muhasebe:
Her gün nefsin yaptığı iyilik
ve şerri hesaplamak, kendini ve davranışlarını hesaba çekmek demektir.
“Hesaba çekilmeden önce
kendinizi hesaba çekiniz” hadisi şerifi gereğince, şeriat (din kanunları)
terazisini göre (Ölçü ve tartın kendi değerlerin olursa yanlış olur)
değerlendirme yapmalısın.
Noksanın varsa noksanını
gidermek ve kul hakkı varsa onu da sahibine, yoksa mirasçısına vermek
muhasebenin şartıdır.
Mürşid, bir silsile ile Hz. Muhammed’e ulaşan
kişidir.
Bu silsile, onun manevi
olgunluğun belli olması için gereklidir.
Çünkü mürşid, Muhammedi bir
varistir.
Yüksek özelliklere sahip
kişidir.
Bilgisiyle hocadır,
bakıcıdır, üstattır.
Yüzü, nuruyla bir aydır.
Mumdur, güldür, aynadır.
Konuşması baldır.
Sohbeti tatlıdır.
Ölü gönülleri diriltir.
*
Yaren,
Baha Veled hazretlerinin bir
bakışı ile Hak nurlarına kavuşan Seyyid bu hak nurlarını ve sırları taşıyamaz
oldu da kendini dağlara vurdu.
Baha Veled Hazretlerinin
sunduğu kadeh, daima ilahi aşktır ve bu bakışa kimse dayanamaz.
Bu bakış aşk pençesidir ki,
bu pençeyle âşıklar, vücutlarını yokluk denizinde boğulurlar.
Sonra dervişi dünya
tuzağından kurtarır, elinden tutar kaldırır, sevinçli bir hale sokar.
Hak nurlarını taşımak kolay
değildir, üstelik akış sağlandıktan sonra.
Kendini kontrol altına
almadan bu nurlara kavuşunca aklı kavrayamadı, anlayamadı ama gerçekler ve
gelecek sırlarına kavuşunca ne yapacağını şaşırdı.
Bir yandan kendini kontrol
etmek bir yandan da bu sırları ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmediğinden
yanlış bir şey yapmak korkusundan dağlara çekildi.
Ey yaren işte bu işler böyle.
Buğdayın olsa, suyun olsa, mayan olsa, bunları birbiri ile yoğursan ille de ataş görüp pişmesi lazımdır ki nimet olarak sofrada yerini alsın.
*
RAVLİ