Bir gün, kullarından birine bir meyve verdi.
Köle, o meyveyi öyle bir güzel, öyle bir iştahla yemeye başladı ki sanki evvelce o meyveyi tatmamıştı bile!
Ağzını şapırdatarak lezzetle
yemesine padişah da özendi, yemek istedi.
Dedi ki:
“Bir parçacık da
bana ver, pek iştahla yiyorsun da imrendim adeta”
Dedi ki:
“A köle, bu işi kim
yapar?
Böyle acı bir meyveyi bu
kadar lezzetle kim yiyebilir?”
elinden yüz binlerce armağan aldım, yedim.
Hepsi de tatlıydı,
lezzetliydi; bir kerecik de elinden böyle acı bir meyvedir, geldi.
Hemencecik elimi eteğimi
çekeyim, suratımı buruşturayım, öyle mi?
Her an elinden bana bir
hazine erişmede; nasıl olur da bir acıya incinirim, katlanamam?
Hep senin nimetlerinle
beslenmedeyim, nimetlerine şükredip duruyorum, senin elinden bir nimet nasıl
olur da bana acı gelir?
*
Sen de onun yolunda
zahmetlere uğruyorsan katlan; bil ki o zahmet, rahmetin ta kendisidir.
Onun işi pek aykırıdır.
Pek tersinedir; ne
yapabilirsin ki?
Böyle kurulmuş, böyle gider!
Pişkin erler, yola girdiler
ama gönül kanıyla bulanmadıkça bir lokma ekmek bile yiyemediler!
Tuz ekmek yemeye oturdular mı
ciğerlerini de ortaya döktüler; onsuz bir parçacık ekmek bile koparamadılar!
***
MANTIK AL- TAYR 2
Feridüddin-i ATTAR İslam klasikleri. M. E. B. 2172 Çeviren Abdulbaki GÖLPINARLI
( Bu kitabı temin edip evinde bulundurmanı önemle öneririm)
***
Yaren,
Konunun iyi anlaşılması için,
Padişah üzerinden Tanrı, köle üzerinden severek bağlanmış bir köle hikâye
edilerek yapılanlar anlatılıyor.
Tanrı sayısız nimetler
verirken acı bir olayla şikâyetçi olma.
Veren el değişmedi ki.
Sen verenin kişiliğini değil
de imkânları seviyorsan senin bu isteğin menfaatine bağlı olduğunu gösterir.
Sevgi ve bağlılık bütünlük
içinde değer kazanır.
Şu olursa severim, şöyle
olursa küfrederim diyen kendi haline bırakılır.Bir yere ait olamaz, serserice bir hayatı tamamlar.
***
RAVLİ