29 Kasım 2012 Perşembe

MEVLANA VE TAŞIN YAKUT OLMASI

Amasya’lı Mevlana Ala’addin’den şöyle anlatmıştır.

Mübarek türbenin mimarı olan Bedreddin-i Tebrizi türlü ilimler ve hikâyelerle vasıflanmıştı:

Astronomi, aritmetik, simya, kimya, hasselerin hali, turunçgiller ve sihir ilimlerini bilirdi.

Bu adam bir gün ulu arkadaşlar arasında hikâye etti ki:

Hüsameddin’in bağında Mevlana hazretlerinin sohbetinde idim.
O gece sabah ezanına kadar büyük bir sema oldu.

Ondan sonra Mevlana Hazretleri dostlar bir miktar dinlesinler diye merhamet ederek sema’a son verdi.

Bütün arkadaşlar dağıldı, her biri bir köşede ve tepe ardında uyudu.

Ben de bir iki tepe arasında uyuyormuşum gibi yaparak “Mevlana hazretleri ne yapıyor” diye bakıyordum.

Hazret kutsal tecellilere gark olmuş ve hayret âlemine dalmıştı.
İçimden “Hazret-i Musa, İsa,  İdris, Süleyman, Lokman, Hızır ve sair peygamberlerin (Selam onların üzerine olsun) mucizelerinden başka yüz bin hünerleri vardı.

Mesela Musa’nın kimya yapması, İsa’nın boyacılığı, Davut’un zırh yapması gibi.

Olgun velilerin de melekût haricinde türlü kerametleri ve harikulade şeyleri olmuştur.

Acaba böyle bir Tanrı filozofunda da bunlardan var mıdır? Yoksa yok mudur? Hâşâ ki, olmasın, belki var da göstermek istemiyor, şöhret afetinden kaçıp gizleniyor, diye geçti.

Ben bu düşüncede idim, birdenbire Mevlana kükremiş aslan gibi üzerime atılıp “Bedreddin, kalk benimle gel” dedi ve sağ elini uzatarak bir taş aldı, sol eline koyup bana verdi ve “Tanrı’nın sana verdiğini al ve şükredenlerden ol” buyurdu.

Ay ışığında bu taşa baktım, bu sert taşın yakut olduğunu gördüm.
Son derece şeffaf ve parlaktı.

Hiçbir padişahın hazinesinde onun gibisini görmemiştim.
O heybetten benden öyle bir çığlık yükseldi ki bütün müritler uyandı, hepsi benim üzerime üşüştüler ve

“Bu ne vakitsiz çığlıktı.
Hepimiz bu saatte uykuya dalmıştık.

Bedreddin sema vaktinde imişsin gibi nara attın.
Sende sanki on kişinin sesi vardı” dediler.

Bu hikâyeyi anlattım ve ağladım.
Hepsi yere baş koyup istiğfar ettiler.

Ben de küstahça düşünmeden ötürü tövbe ettim.
Mevlana hazretleri merhamet buyurdular.

Ben bu yakut parçasını Gürcü Hatun’a armağan götürdüm ve onun nasıl elde edildiğini tekrar anlattım.

O da seksen yüz bin direm-i sultani tutarında bir kıymet koydu.
Bu fiyatı verdi ve bana elbiseler giydirdi.

Ayrıca müritlere de o kadar bağışta bulundu ve hediyeler gönderdi ki anlatılamaz.

Yine Mevlana Hazretleri bana Mesnevi’deki
“Yeşil dalları altın dallar haline getiren dervişin hikâyesini okumadın mı?

Başkaları hakkında söylemiş olduğumuz bu hikâye ve işaretlerin hepsi bizim dostların halini gösterir.

Geçmişteki ulular kimya ilmini cisimlerde ve cesetlerde kullanırlardı.
Kimyanın akıl ve ruhlara da tatbik edilmesi tuhaftır.

Şiir:

“Kimyanın bakırı altın etmesine şaşılır,
Fakat şu bakıra bak ki her an kimya yapıyor” buyurdu.

                                      ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                      ***
Ey yaren,

Peygamber efendimizin özelliğinden biri de ölmüş ruhları diriltmesi, hayat vermesi, canlandırmasıdır.

Peygamber efendimizin mirasçısı Hazreti Mevlana da görüyoruz.

Maddeye önem verenler, maddeden sonra mana âlemine geçip mana âlemini anlayabilsinler diye bu olay olmuştur.

İslam dini öncesi olağan üstü olaylarla inancını tamam eden, şüphelerinden kurtulan sayısız mucize olmuştur.

Kişiler bu tür mucizelere önem verdiklerinden esas kendilerinin bir mucize olduğunu göz ardı ederek değersizleştirirler.

Aklı başında olan en büyük mucizenin kendinin hayatta olması olduğunu çoğu zaman ya anlamaz ya da nasıl olsa sahibim daha başka şeyler elde edeyim diye hırsla başka ve maddesel arayışlara ve sahip oma yollarına girer.

Ey yaren,

Görünmese bile varlığına sahip olduğumuz, akıl, nefis, ruh, kalp, gönül ve dünyada yaşamımızı sürdürdüğümüz hayat hakkında çok kez insanlar cahildir.

Bunların özelliğini ve enerjisini bilmeden, sahip olmadan, kontrol etmeden daha yüce âlemleri tanıyamazsın, orada yer edinemezsin.

Ey yaren,

Okumakla çalışmakla elde edemeyeceğin çok şey hizmetine Allah tarafından verilmiştir.

Hizmetine verilen, seni kabul eden, seni ağırlayan bu güzel yüce yerlere ancak Tanrı erlerine tüm samimiyetinle bağlanarak ve çalışmalarını devam ederek ulaşabilirsin.

Ey yaren,

Hak erenlerinin yaşamış oldukları olayları ve bize verdikleri kendi mübarek ağızlarından çıkan sözleri naklettik.
Her birinde bir sır ve diğer sırlara giden yollar bulduk.

Ey yaren,

Hazreti Mevlana’da ayrı bir özellik olduğunu anlamalısın.
Önceki Tanrı erleri cesetlerde veya maddede mucizeler göstererek kendilerini inandırırlardı.

Mevlana Hazretleri bunları yaptıktan sonra az değerli birini çok değerli biri haline getirdiğini öğrendik.

Ey yaren,

Şimdi iyice anlamalısın ki seni öyle bir hale getiriyor ki kimyanı değiştirerek farklı biri haline getiriyor.

Yani sen Tanrı’nın kendine vekil ettiği biri haline gelmek için Hazreti Mevlana tarafından hazırlanıyorsun.

Nereye doğru gittiğini bilmelisin.

Ey yaren,

İnanan yaralanır, uygulayan faydasını görür.

Tam bilmeden, sonuca varmadan bulunduğun yerden tanımlama yapmak inkâra götürür.

Her şeyin doğrusunu Allah bilir.

                                    *
RAVLİ

Popüler Yayınlar