Mübarek türbenin mimarı olan
Bedreddin-i Tebrizi türlü ilimler ve hikâyelerle vasıflanmıştı:
Astronomi, aritmetik, simya,
kimya, hasselerin hali, turunçgiller ve sihir ilimlerini bilirdi.
Bu adam bir gün ulu
arkadaşlar arasında hikâye etti ki:
Hüsameddin’in bağında Mevlana
hazretlerinin sohbetinde idim.
O gece sabah ezanına kadar
büyük bir sema oldu.
Ondan sonra Mevlana
Hazretleri dostlar bir miktar dinlesinler diye merhamet ederek sema’a son
verdi.
Bütün arkadaşlar dağıldı, her
biri bir köşede ve tepe ardında uyudu.
Ben de bir iki tepe arasında uyuyormuşum gibi yaparak “Mevlana hazretleri ne yapıyor” diye bakıyordum.
Hazret kutsal tecellilere
gark olmuş ve hayret âlemine dalmıştı.
İçimden “Hazret-i Musa,
İsa, İdris, Süleyman, Lokman, Hızır ve
sair peygamberlerin (Selam onların üzerine olsun) mucizelerinden başka yüz bin
hünerleri vardı.
Mesela Musa’nın kimya
yapması, İsa’nın boyacılığı, Davut’un zırh yapması gibi.
Olgun velilerin de melekût
haricinde türlü kerametleri ve harikulade şeyleri olmuştur.
Acaba böyle bir Tanrı
filozofunda da bunlardan var mıdır? Yoksa yok mudur? Hâşâ ki, olmasın, belki
var da göstermek istemiyor, şöhret afetinden kaçıp gizleniyor, diye geçti.
Ben bu düşüncede idim,
birdenbire Mevlana kükremiş aslan gibi üzerime atılıp “Bedreddin, kalk benimle
gel” dedi ve sağ elini uzatarak bir taş aldı, sol eline koyup bana verdi ve
“Tanrı’nın sana verdiğini al ve şükredenlerden ol” buyurdu.
Ay ışığında bu taşa baktım,
bu sert taşın yakut olduğunu gördüm.
Son derece şeffaf ve
parlaktı.Hiçbir padişahın hazinesinde onun gibisini görmemiştim.
O heybetten benden öyle bir çığlık yükseldi ki bütün müritler uyandı, hepsi benim üzerime üşüştüler ve
“Bu ne vakitsiz çığlıktı.
Hepimiz bu saatte uykuya
dalmıştık.
Bedreddin sema vaktinde
imişsin gibi nara attın.
Sende sanki on kişinin sesi
vardı” dediler.
Bu hikâyeyi anlattım ve
ağladım.
Hepsi yere baş koyup istiğfar
ettiler.
Ben de küstahça düşünmeden
ötürü tövbe ettim.
Mevlana hazretleri merhamet
buyurdular.
Ben bu yakut parçasını Gürcü
Hatun’a armağan götürdüm ve onun nasıl elde edildiğini tekrar anlattım.
O da seksen yüz bin direm-i
sultani tutarında bir kıymet koydu.
Bu fiyatı verdi ve bana
elbiseler giydirdi.
Ayrıca müritlere de o kadar
bağışta bulundu ve hediyeler gönderdi ki anlatılamaz.
Yine Mevlana Hazretleri bana
Mesnevi’deki
“Yeşil dalları altın dallar
haline getiren dervişin hikâyesini okumadın mı?
Başkaları hakkında söylemiş
olduğumuz bu hikâye ve işaretlerin hepsi bizim dostların halini gösterir.
Geçmişteki ulular kimya
ilmini cisimlerde ve cesetlerde kullanırlardı.
Kimyanın akıl ve ruhlara da
tatbik edilmesi tuhaftır.
Şiir:
“Kimyanın bakırı altın
etmesine şaşılır,
Fakat şu bakıra bak ki her an
kimya yapıyor” buyurdu.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Ey yaren,
Peygamber efendimizin
özelliğinden biri de ölmüş ruhları diriltmesi, hayat vermesi, canlandırmasıdır.
Peygamber efendimizin
mirasçısı Hazreti Mevlana da görüyoruz.
Maddeye önem verenler,
maddeden sonra mana âlemine geçip mana âlemini anlayabilsinler diye bu olay
olmuştur.
İslam dini öncesi olağan üstü
olaylarla inancını tamam eden, şüphelerinden kurtulan sayısız mucize olmuştur.
Kişiler bu tür mucizelere
önem verdiklerinden esas kendilerinin bir mucize olduğunu göz ardı ederek
değersizleştirirler.
Aklı başında olan en büyük
mucizenin kendinin hayatta olması olduğunu çoğu zaman ya anlamaz ya da nasıl
olsa sahibim daha başka şeyler elde edeyim diye hırsla başka ve maddesel
arayışlara ve sahip oma yollarına girer.
Ey yaren,
Görünmese bile varlığına
sahip olduğumuz, akıl, nefis, ruh, kalp, gönül ve dünyada yaşamımızı
sürdürdüğümüz hayat hakkında çok kez insanlar cahildir.
Bunların özelliğini ve enerjisini bilmeden, sahip olmadan, kontrol etmeden daha yüce âlemleri tanıyamazsın, orada yer edinemezsin.
Ey yaren,
Okumakla çalışmakla elde
edemeyeceğin çok şey hizmetine Allah tarafından verilmiştir.
Hizmetine verilen, seni kabul
eden, seni ağırlayan bu güzel yüce yerlere ancak Tanrı erlerine tüm
samimiyetinle bağlanarak ve çalışmalarını devam ederek ulaşabilirsin.
Ey yaren,
Hak erenlerinin yaşamış oldukları
olayları ve bize verdikleri kendi mübarek ağızlarından çıkan sözleri naklettik.
Her birinde bir sır ve diğer
sırlara giden yollar bulduk.
Ey yaren,
Hazreti Mevlana’da ayrı bir
özellik olduğunu anlamalısın.
Önceki Tanrı erleri
cesetlerde veya maddede mucizeler göstererek kendilerini inandırırlardı.
Mevlana Hazretleri bunları
yaptıktan sonra az değerli birini çok değerli biri haline getirdiğini öğrendik.
Ey yaren,
Şimdi iyice anlamalısın ki
seni öyle bir hale getiriyor ki kimyanı değiştirerek farklı biri haline
getiriyor.
Yani sen Tanrı’nın kendine
vekil ettiği biri haline gelmek için Hazreti Mevlana tarafından hazırlanıyorsun.
Nereye doğru gittiğini
bilmelisin.
Ey yaren,
İnanan yaralanır, uygulayan
faydasını görür.
Tam bilmeden, sonuca varmadan
bulunduğun yerden tanımlama yapmak inkâra götürür.
Her şeyin doğrusunu Allah
bilir.
*
RAVLİ