27 Kasım 2012 Salı

YOLCU NASIL KİŞİDİR, YOLA GİDEN KİMDİR? KİME TAM KAMİL (OLGUN) KİŞİ DİYEYİM:

Yolcu, yola düşen ve haberdar olan kişidir.

Yolcu, yoldaki konakları (durulup anlaşılan) çabucak geçen, görüşü bulanıklıktan kurtulmuş, varlığını öğrenmeye yönlendiren kişidir.

Şöyle bil ki yolcunun yol alması, ayıbı, noksanı bırakarak imkân âleminden, gerekli olan âleme gitmesidir. Bu da manevi yolculuktur.

Birlik âleminden bu âleme nasıl geldiyse bu sefer de ters yüzüne gider, konakları aşa, aşa nihayet hakikatte, birlik âlemine varır ve kâmil insan olur.

İnsan, bu varlığa gelirken başından neler geçti, nasıl doğdu?
Önce onu bilelim.

Önce canlılığı ve gelişmesi olmayan bir haldeydi, sonra bağlı olduğu nesne ile değişen ruhla bilgi sahibi oldu.

Derken Tanrı kudretiyle harekete geldi, sonra da Tanrı bağışıyla, dilediğini yapar bir hal aldı.

Doğdu, çocukluk çağında tekrar bu âlemi duydu, gördü.
Bu âleme ait duygularla kuruntular, onda açıkça meydana geldi.

İnsanda Bu parça şeyler bir araysa gelince bu parçalara eminden bütünlük âlemine yürüdü.

Onda kızgınlık ve şehvet meydana geldi.
Onlardan da hırs, bozgunculuk ve ululanma (kendini büyük görme) meydana geldi.

Kötü özellikler ortaya çıktı, derken şeytandan, canavardan daha kötü bir hale geldi.

Bu insanlık noktası, Mutlak varlığa nazaran en aşağı noktadır.
Çünkü birlik noktasının tam karşılığıdır.

Bu kötü işler yüzünden, çeşitli birçokluk âlemi kendini gösterdi. İnsan da ilk âlem olan birlik âlemiyle tam karşı karşıya geldi, ortaya çıkış tamamlandı.

Eğer bu tuzağa tutulup kalırsa, bu hayvan sıfatlarından kurtulamazsa azgınlık ve sapıklıkla hayvandan da daha aşağı olur.

Yok, eğer can âleminden bir nura kavuşur, Tanrı tarafından kendinden geçerek çekilirse yahut da kati bir delil yakalar da

Gönlü, Hak sırrına sırdaş olursa geldiği yoldan geri dönebilir, aslına ulaşır.

Tanrı tarafından çekilmesi yahut ilimle delil elde ederse Tanrı ile yakınlığa ulaşır, gerçek imana yol bulur;

Kötü kişilerin düştükleri hapisten çıkar, iyi kişilerin makamı olan cennetin yüksek yerine yol tutar.

Hemencecik tövbe eder, seçilmiş Âdemoğulları arasına katılır, insan olur.
Kötü işlerden arınır, İdris peygamber gibi göklere yükselir.

Pis huylardan kurtulur, Nuh gibi hakikati ısrarla arar.
Parça kudreti, bütün kudrette yok olur da Halil peygamber gibi Tanrı’ya dayanır.

Dileğine Tanrı razılığı da uyar, Musa gibi o ulu kapıya gider.
Kendi bilgisinden kurtulur, İsa peygamber gibi gökte yaşam kurar.

Bu uğurdan bütün varlığını yağmalar, Ahmed’in ardına düşüp miraca çıkar.

Dairenin bitim noktası olan insanlık, ilk ve başlangıç noktası olan Mutlak Varlığa, birlik âlemine erişti mi artık o makama ne bir melek sığar, ne doğru yol sahibi bir peygamber!

Peygamber güneş gibidir, veli de Ay gibi.
Bunlar, ‘’Benim bir zamanım olur ki o vakit Tanrı’yla beraber kalırım ‘’ makamında birbirleriyle karşı karşıya gelirler.

Peygamberlik, kemali (Olgunluğu) bakımından her şeyden arıdır.
Velilik, peygamberlikle kendini gösterir, peygamberin veliliği gizlenmez.

Velilik, veli olanda gizlidir, fakat peygamberlerde apaçık görünür durur.

Veli, peygamberlere uyar da adeta ona sıkı fıkı arkadaş olur ve velilik âleminde peygambere dost kesilir.

 Bu suretle ‘’Tanrı’yı seviyorsanız’’makamından ‘’Bana uyun da Tanrı sizi de sevsin’’makamına yol bulur.

O halvet makamında Tanrı sevgilisi olur, tamamıyla Tanrı kendisine çeker.
Veli, mana bakımından Peygamberlere uyar; mana yerinde ibadet ustasıdır.

Veli, seyrinde geri döndü, tekrar başladığı yere vardı mı işi tamamlanır, kemale (olgunluğa) erer.

Tam ve kâmil insan, o kişiye derler ki sultan iken sevgi ile bağlanarak hizmet eder (Kulluk).

Yolları aştıktan, makamına eriştikten sonra onun başına halifelik tacını koyar.

Yok, olduktan sonra tekrar var olur.
Yolun sonuna kadar varır da sonra tekrar başladığı yere döner.

Şeriatı kendisine iç elbise yapar, ona bürünür.
Tarikatı (yol) de dış elbise yapar, onunla süslenir.

Hakikatse onun zatına duraktır.
Artık o küfürle imanı kişiliğinde aynı mesafeye getirip birleştirir.

Güzel huylarla huylanır, bilgiyle, temizlikle arılıkla tanınır.

Bütün bu söylediğimiz şeyler ondadır da o hepsinden de uzaktır, hepsinden de ayrı farklıdır.
Tanrı’nın kubbeleri altına girmiş, örtünmüş, gizlenmiştir.

Badem hamken kabuğunu kırarsan bozulur gider.
Fakat oldu mu kabuğunu kırar, içini çıkarırsan bozulmaz. Elbette kabuksuz daha iyidir.

Şeriat kabuktur, hakikat iç, bu ikisinin arası tarikattır.

Yolcu da yolda şeraite uymazsa bozulur.
Fakat erişti, oldu mu kabuksuz daha aladır, daha güzeldir.

Kişi hakikate erişti mi oldu demektir, artık onun kabuğu yarılır, kırılır.
Varlığı, bu âlemde karar edemez, bu âlemden çıkar gider, bir daha geri gelmez.

Fakat bir daha kabuğa bürünür de güneş gibi parlar; âlemi parlatırsa bu sefer bir devir daha yapar.

Tohum gibi.
Tohum da suyla, toprakla öyle bir ağaç kesilir ki dalı yedinci kat göğü aşar da aşar;

Aynı tohum bir kere daha belirir.
Tanrı’nın takdiriyle bire yüz verir.

Bir noktaya benzeyen tohum kemale erişince çizgiye benzer bir ağaç olur.

Bu suretle noktayken çizgi şekline bürünür, çizgiyken yine nokta olarak ikinci bir devre başlar.

Yolcu, bu dairede kemal sahibi olunca yine son noktaya varır.
Bir kere daha gibi evvelki devrine başlar, ilk aştığı yolu aşar.

Gene o yolu aşıp bitirdi mi Tanrı, başına halifelik tacını koyar.
Bu mana bakımından ruh sıçraması değildir; bunlar, olana ait görünenlerdir.

Birisine nihayet nedir diye sormuşlar da insanın başladığı yere dönmesidir demiş!

Peygamberlik, Âdemle kendini gösterdi; kemali; peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed’de göründü.

Noktanın ikinci bir defa devretmesi gibi peygamber de bu âlemden sefer edince velilik görünür oldu.

Veliliğin tam görülmesi de velilerin sonuncusu ile olacak, iki âlemde onunla tamamlanacak, onunla kemal bulacak.

Bütün velilerin varlıkları, son velinin azasına benzer, o bütündür,  öbürleri parça.

Onun, peygamberlerin sonuncusuyla tam bir münasebeti vardır. Bu yüzden umumi rahmet de onunla kendini gösterir.

İki âlem de ona uyar, Âdemoğulları içinde Tanrı halifesi odur.

Güneşin nuru geceden ayrıldı mı sabah çağına erişirsin; gün doğar, en yüce noktaya çıkar.

Sonra yine bu dönüp duran gökyüzü döner.
Güneş görünürlüğün son noktasına gelir, ikindi olur, akşam çağı gelir çatar.

Peygamberin nuru, ulu ve yüce bir güneştir.
O güneş, gâh Musa’dan göründü, gâh Âdem’den.

Cihan tarihini okuduysan bu mertebeleri birer, birer bilirsin.

Her an güneşten bir gölgedir kendini gösterir., dinin derece, derece yükselmesi için merdivenlik vazifesini görmüştür.

Muhammed zamanı, güneşin en yücede bulunduğu zamandı. Bundan dolayı Peygamber’in gölgesi yoktu; o her türlü gölgeden, her çeşit karanlıktan arınmıştı.

Güneşin en yüce noktada bulunduğu zaman yere dikilen şeyin ne önde gölgesi olur, ne arkada, ne sağda, ne solda!

 Muhammed, yeryüzünde dümdüz, dosdoğru durdu, ‘’Emredildiğin gibi doğru ol, doğrulukla hareket et’’ emrine uydu, o emre göre hareket etti.

Onun hiçbir karanlık gölgesi yoktu.
O, ne aydın Tanrı nuruydu, ne güzel bir Tanrı’nın gölgesiydi!

Kıblesi doğu ile batı arasıydı.
O yüzden de nurlarda boğulmuştu.

Şeytan bile onun elinden Müslüman olmuştu; gölge, onun ayağı altına girmiş, gizlenmişti.

Mertebeler, ayağının altında idi, bu topraktakilerin varlığı hep onun gölgesiydi;

Ondan sonra aynen onun görünmesinden evvelki gölgelere uygun gölgeler meydana çıktı.

Şimdi ümmetten yetişen bir bilgi sahibi, peygamber’in zamanından önceki bir peygambere karşılıktır, o peygamberin sırrını elde etmiştir.

Peygamber, peygamberlikte kemal bulunca çaresiz bütün velilerden üstün olur.

Velilik de velilerin sonuncusuyla kemal bulur ve bu surette ilk nokta, son nokta olur.

Âlem onun yüzünden emniyete karışır, imana ulaşır.
Cansızlarla canavarlar bile onun bolluğu ile canlanır, kemal bulur.

Âlemde tek bir kâfir bile kalmaz, gerçek adalet kendini gösterir.

O, Vahdet sırrını bilerek Tanrı’yı hakkiyle tanır…
Tanrının hakikati onda görünür.

                                     ***

Gülşeni Raz Şeyh Mahmud-i Şebüsteri
Çev.Prof.Abdulbaki Gülpınarlı

                                   ***
Yaren,

Tümden geliş, tüme varış izah edildi.
Bu işin sağlıklı olması için, kazaya uğramaması için inanç yolu üzerinden anlamamız için anlatılmıştır.

Doğru yol ancak din yolundan fayda sağlar.
Görünen faydaları çoktur ama görünmeyen faydalarını hayal bile edemezsin.

Allah nasip ettiği kadar, istek ve önem verdiğimiz kadar, kabımızın aldığı kadar faydalanacağız.

Bu anlatım tarzı, Allah inancı olmayana fayda sağlamaz.
Bu bilgiler biraz kalır sonra evine gider.

Yani yaren, güzel güvercin yavruları sana versek, ona gönlünde yuva yapar, besler, büyütürsen, onlardan daha fazla güvercinler olur, sende başkasına hediye edersin.

Sana verilen güvercinlere yuva yapmazsan, beslemezsen, su vermezsen onlar bir evvelki bakıldıkları yere giderler. Hapsettinse ölürler.

                                      *

RAVLİ

 

Popüler Yayınlar