Yolcu, yoldaki konakları
(durulup anlaşılan) çabucak geçen, görüşü bulanıklıktan kurtulmuş, varlığını
öğrenmeye yönlendiren kişidir.
Şöyle bil ki yolcunun yol
alması, ayıbı, noksanı bırakarak imkân âleminden, gerekli olan âleme
gitmesidir. Bu da manevi yolculuktur.
Birlik âleminden bu âleme
nasıl geldiyse bu sefer de ters yüzüne gider, konakları aşa, aşa nihayet
hakikatte, birlik âlemine varır ve kâmil insan olur.
İnsan, bu varlığa gelirken
başından neler geçti, nasıl doğdu?
Önce onu bilelim.
Önce canlılığı ve gelişmesi
olmayan bir haldeydi, sonra bağlı olduğu nesne ile değişen ruhla bilgi sahibi
oldu.
Derken Tanrı kudretiyle
harekete geldi, sonra da Tanrı bağışıyla, dilediğini yapar bir hal aldı.
Doğdu, çocukluk çağında
tekrar bu âlemi duydu, gördü.
Bu âleme ait duygularla
kuruntular, onda açıkça meydana geldi.
İnsanda Bu parça şeyler bir
araysa gelince bu parçalara eminden bütünlük âlemine yürüdü.
Onda kızgınlık ve şehvet
meydana geldi.
Onlardan da hırs, bozgunculuk
ve ululanma (kendini büyük görme) meydana geldi.
Kötü özellikler ortaya çıktı,
derken şeytandan, canavardan daha kötü bir hale geldi.
Bu insanlık noktası, Mutlak varlığa nazaran en aşağı noktadır.
Çünkü birlik noktasının tam karşılığıdır.
Bu kötü işler yüzünden,
çeşitli birçokluk âlemi kendini gösterdi. İnsan da ilk âlem olan birlik
âlemiyle tam karşı karşıya geldi, ortaya çıkış tamamlandı.
Eğer bu tuzağa tutulup
kalırsa, bu hayvan sıfatlarından kurtulamazsa azgınlık ve sapıklıkla hayvandan
da daha aşağı olur.
Yok, eğer can âleminden bir
nura kavuşur, Tanrı tarafından kendinden geçerek çekilirse yahut da kati bir
delil yakalar da
Gönlü, Hak sırrına sırdaş
olursa geldiği yoldan geri dönebilir, aslına ulaşır.
Tanrı tarafından çekilmesi
yahut ilimle delil elde ederse Tanrı ile yakınlığa ulaşır, gerçek imana yol
bulur;
Kötü kişilerin düştükleri
hapisten çıkar, iyi kişilerin makamı olan cennetin yüksek yerine yol tutar.
Hemencecik tövbe eder,
seçilmiş Âdemoğulları arasına katılır, insan olur.
Kötü işlerden arınır, İdris
peygamber gibi göklere yükselir.
Pis huylardan kurtulur, Nuh
gibi hakikati ısrarla arar.
Parça kudreti, bütün kudrette
yok olur da Halil peygamber gibi Tanrı’ya dayanır.
Dileğine Tanrı razılığı da
uyar, Musa gibi o ulu kapıya gider.
Kendi bilgisinden kurtulur,
İsa peygamber gibi gökte yaşam kurar.
Bu uğurdan bütün varlığını
yağmalar, Ahmed’in ardına düşüp miraca çıkar.
Dairenin bitim noktası olan
insanlık, ilk ve başlangıç noktası olan Mutlak Varlığa, birlik âlemine erişti
mi artık o makama ne bir melek sığar, ne doğru yol sahibi bir peygamber!
Peygamber güneş gibidir, veli
de Ay gibi.
Bunlar, ‘’Benim bir zamanım olur ki o vakit Tanrı’yla beraber
kalırım ‘’ makamında birbirleriyle karşı karşıya gelirler.
Peygamberlik, kemali
(Olgunluğu) bakımından her şeyden arıdır.
Velilik, peygamberlikle
kendini gösterir, peygamberin veliliği gizlenmez.
Velilik, veli olanda
gizlidir, fakat peygamberlerde apaçık görünür durur.
Veli, peygamberlere uyar da
adeta ona sıkı fıkı arkadaş olur ve velilik âleminde peygambere dost kesilir.
Bu suretle ‘’Tanrı’yı
seviyorsanız’’makamından ‘’Bana uyun da Tanrı sizi de sevsin’’makamına yol
bulur.
O halvet makamında Tanrı
sevgilisi olur, tamamıyla Tanrı kendisine çeker.
Veli, mana bakımından
Peygamberlere uyar; mana yerinde ibadet ustasıdır.
Veli, seyrinde geri döndü,
tekrar başladığı yere vardı mı işi tamamlanır, kemale (olgunluğa) erer.
Tam ve kâmil insan, o kişiye
derler ki sultan iken sevgi ile bağlanarak hizmet eder (Kulluk).
Yolları aştıktan, makamına
eriştikten sonra onun başına halifelik tacını koyar.
Yok, olduktan sonra tekrar
var olur.
Yolun sonuna kadar varır da sonra tekrar başladığı yere döner.
Şeriatı kendisine iç elbise
yapar, ona bürünür.
Tarikatı (yol) de dış elbise yapar, onunla süslenir.
Hakikatse onun zatına
duraktır.
Artık o küfürle imanı kişiliğinde aynı mesafeye getirip birleştirir.
Güzel huylarla huylanır,
bilgiyle, temizlikle arılıkla tanınır.
Bütün bu söylediğimiz şeyler
ondadır da o hepsinden de uzaktır, hepsinden de ayrı farklıdır.
Tanrı’nın
kubbeleri altına girmiş, örtünmüş, gizlenmiştir.
Badem hamken kabuğunu
kırarsan bozulur gider.
Fakat oldu mu kabuğunu kırar, içini çıkarırsan
bozulmaz. Elbette kabuksuz daha iyidir.
Şeriat kabuktur, hakikat iç,
bu ikisinin arası tarikattır.
Yolcu da yolda şeraite
uymazsa bozulur.
Fakat erişti, oldu mu kabuksuz daha aladır, daha güzeldir.
Kişi hakikate erişti mi oldu
demektir, artık onun kabuğu yarılır, kırılır.
Varlığı, bu âlemde karar
edemez, bu âlemden çıkar gider, bir daha geri gelmez.Fakat bir daha kabuğa bürünür de güneş gibi parlar; âlemi parlatırsa bu sefer bir devir daha yapar.
Tohum gibi.
Tohum da suyla,
toprakla öyle bir ağaç kesilir ki dalı yedinci kat göğü aşar da aşar;
Aynı tohum bir kere daha
belirir.
Tanrı’nın takdiriyle bire yüz verir.
Bir noktaya benzeyen tohum
kemale erişince çizgiye benzer bir ağaç olur.
Bu suretle noktayken çizgi
şekline bürünür, çizgiyken yine nokta olarak ikinci bir devre başlar.
Yolcu, bu dairede kemal
sahibi olunca yine son noktaya varır.
Bir kere daha gibi evvelki
devrine başlar, ilk aştığı yolu aşar.
Gene o yolu aşıp bitirdi mi
Tanrı, başına halifelik tacını koyar.
Bu mana bakımından ruh
sıçraması değildir; bunlar, olana ait görünenlerdir.
Birisine nihayet nedir diye
sormuşlar da insanın başladığı yere dönmesidir demiş!
Peygamberlik, Âdemle kendini
gösterdi; kemali; peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed’de göründü.
Noktanın ikinci bir defa devretmesi gibi peygamber de bu âlemden sefer edince velilik görünür oldu.
Veliliğin tam görülmesi de
velilerin sonuncusu ile olacak, iki âlemde onunla tamamlanacak, onunla kemal
bulacak.
Bütün velilerin varlıkları,
son velinin azasına benzer, o bütündür, öbürleri parça.
Onun, peygamberlerin
sonuncusuyla tam bir münasebeti vardır. Bu yüzden umumi rahmet de onunla
kendini gösterir.
İki âlem de ona uyar, Âdemoğulları içinde Tanrı halifesi odur.
Güneşin nuru geceden ayrıldı
mı sabah çağına erişirsin; gün doğar, en yüce noktaya çıkar.
Sonra yine bu dönüp duran
gökyüzü döner.
Güneş görünürlüğün son noktasına gelir, ikindi olur, akşam çağı
gelir çatar.
Peygamberin nuru, ulu ve yüce
bir güneştir.
O güneş, gâh Musa’dan göründü, gâh Âdem’den.
Cihan tarihini okuduysan bu
mertebeleri birer, birer bilirsin.
Her an güneşten bir gölgedir
kendini gösterir., dinin derece, derece yükselmesi için merdivenlik vazifesini
görmüştür.
Muhammed zamanı, güneşin en
yücede bulunduğu zamandı. Bundan dolayı Peygamber’in gölgesi yoktu; o her türlü
gölgeden, her çeşit karanlıktan arınmıştı.
Güneşin en yüce noktada
bulunduğu zaman yere dikilen şeyin ne önde gölgesi olur, ne arkada, ne sağda,
ne solda!
Muhammed, yeryüzünde dümdüz,
dosdoğru durdu, ‘’Emredildiğin gibi doğru ol, doğrulukla hareket et’’ emrine
uydu, o emre göre hareket etti.
Onun hiçbir karanlık gölgesi
yoktu.
O, ne aydın Tanrı nuruydu, ne güzel bir Tanrı’nın gölgesiydi!
Kıblesi doğu ile batı
arasıydı.
O yüzden de nurlarda boğulmuştu.
Şeytan bile onun elinden
Müslüman olmuştu; gölge, onun ayağı altına girmiş, gizlenmişti.
Mertebeler, ayağının altında
idi, bu topraktakilerin varlığı hep onun gölgesiydi;
Ondan sonra aynen onun
görünmesinden evvelki gölgelere uygun gölgeler meydana çıktı.
Şimdi ümmetten yetişen bir
bilgi sahibi, peygamber’in zamanından önceki bir peygambere karşılıktır, o
peygamberin sırrını elde etmiştir.
Peygamber, peygamberlikte
kemal bulunca çaresiz bütün velilerden üstün olur.
Velilik de velilerin sonuncusuyla kemal bulur ve bu surette ilk nokta, son nokta olur.
Âlem onun yüzünden emniyete
karışır, imana ulaşır.
Cansızlarla canavarlar bile onun bolluğu ile canlanır,
kemal bulur.
Âlemde tek bir kâfir bile
kalmaz, gerçek adalet kendini gösterir.
O, Vahdet sırrını bilerek
Tanrı’yı hakkiyle tanır…
Tanrının hakikati onda görünür.
***
Gülşeni Raz Şeyh
Mahmud-i Şebüsteri
Çev.Prof.Abdulbaki Gülpınarlı
***
Yaren,
Tümden geliş, tüme varış izah
edildi.
Bu işin sağlıklı olması için,
kazaya uğramaması için inanç yolu üzerinden anlamamız için anlatılmıştır.
Doğru yol ancak din yolundan
fayda sağlar.
Görünen faydaları çoktur ama
görünmeyen faydalarını hayal bile edemezsin.
Allah nasip ettiği kadar,
istek ve önem verdiğimiz kadar, kabımızın aldığı kadar faydalanacağız.
Bu anlatım tarzı, Allah
inancı olmayana fayda sağlamaz.
Bu bilgiler biraz kalır sonra
evine gider.
Yani yaren, güzel güvercin
yavruları sana versek, ona gönlünde yuva yapar, besler, büyütürsen, onlardan
daha fazla güvercinler olur, sende başkasına hediye edersin.
Sana verilen güvercinlere
yuva yapmazsan, beslemezsen, su vermezsen onlar bir evvelki bakıldıkları yere
giderler. Hapsettinse ölürler.
*
RAVLİ