26 Kasım 2012 Pazartesi

OTUZ BİRİNCİ MAKALE

Yüz binlerce asır geldi geçti.
O asırlar zamansızdı.
Ne ilerisi vardı onların, ne gerisi!

Sonra da o fani kuşlara lütuf edip bu yokluk âleminden tekrar kendilerine gelmeye izin verdiler.

Hepsi de kendilerinden geçmiş oldukları halde kendilerine geldiler.
Yokluktan sonra varlığa erdiler.

İster geçmişlerden olsun, ister şimdikilerden, hiç kimse, asla bu yokluktan, bu varlıktan söz söyleyemez!

Bu makam, nasıl gözden uzaksa özelliklerinden haber vermek de öyle uzaktır.

Fakat bizimle sohbet edenler, fenadan sonraki bekayı misal yoluyla anlatmamızı istediler.

İmkân mı var?
Burada nasıl anlatırım bu makamı?

Bunu anlatmak için yeni bir kitap yazmak lazım!
Çünkü fenadan sonraki bakanın sırlarını, ancak bu sırlara layık olan bilir.

Varlıkla yokluğa mukayyetken (bağlıyken) nerden bu konağa ayak basacaksın?

Yola düştün de o da kalmadı mı yine başına gelecek ne işler var;
Ben görüyorum!

Bu durağın yolu uzundur.
*Canını yol haline getir de yürü.

*Canın yol haline geldi mi işte o vakit o durağa doğru yol al!
Bu konaktan o konağa varırsan yolda canlar eda eder, oraya cansız gönülsüz varırsın.

Ben görüyorum;
Yolda başına ne işler gelecek?

A ahmak, nasıl oluyor da uykun geliyor?

Tanrı, yüzlerce nazü naimiyle (bolluk ve bereketiyle) bir nuftedir (damla) yetiştirir.

Nihayet o nufte, akıllı ve iş görür bir hale gelir.
Ona kendi sırlarını verir,.

Ona, kendi işine dair marifet ihsan ( yetenekle donatır) eyler.
Ondan sonra ölümle onu tamamıyla mahveder.

Bütün o yüceliklerden sonra aşağılara fırlatır atar!
Onu o yolda bir avuç toprak haline getirir.

Ondan sonra da yine kaç kereler yok eder!
O yokluk âleminde ona yüzlerce sır saçar.

Bu sırları onun varlığı olmaksızın ona bildirir!
Bundan sonra da yine ona adamakıllı bir varlık ihsan eder;

O aşağılığı, onu yüceliğin ta kendisi yapar.
Önünde ne var;

Ne bilirsin sen?
Kendine gel de bir kendini düşün bakalım!

Canın, yolun çevrilmedikçe bu makamda nerden padişahlığın beğenileni olacaksın?

* Yokluğa dalıp tamamıyla kaybolmadıkça varlığa erişip oradaki doğruluğu asla göremezsin!

Önce kendini horlukla kaldırıp yola atmalısın ki vakti gelince seni tutsun, ansızın yüceltiversin!

Yok ol da varlığın ardından gelsin, erişsin.
Sen varken var olan, sana nasıl gelir, ulaşır?

Horlukla fena makamına varıp mahvolmadıkça bakaya erişip nefiy (sürgün) âleminden ispat âlemine nerden varacaksın?

                                   ***
MANTIK AL- TAYR 2 Feridüddin-i ATTAR İslam klasikleri.
M. E. B. 2172 Çeviren Abdulbaki GÖLPINARLI
( Bu kitabı temin edip evinde bulundurmanı önemle öneririm)

                                     ***
İşte böyle yaren defalarca yok olup yeniden var olacağız.

Allah bize sıkıntı verir, dert verir mahveder, öldürür ve sonra kendi sırlarıyla donattığı bir insan olarak ayağa kaldırır.

Napalım?
Huyu bu.

Allah’ın huyunu değiştiremeyeceğimize göre ne yapmak istediğini, ne yaptığını anlayarak uyum sağlayıp yararlanmalıyız.

Ancak hak etmeyene de vermiyor.
Yaren Allah’ın verdiği dünyalık lütuflara aldanıp da oyalanma.

Allah’ın hazinesi büyük daha yüce nimetlerini vermek için senin istekli ve hazır olmanı bekliyor, diliyor.

Her elimize verilenle çocuklar gibi oyun oynayıp zaman kaybetmeyeceğiz.

Ne ile doldurulduysak kabı boşaltarak bir sonraki doluma kendimizi hazırlamalıyız.

Bütün mesajlarda sana bu işlendi.
Güzel, hoş diye bağlanıp kalma.

Senin hissende daha hoşluktan da ileri, güzellikten de ileri lezzetli sana verilmeyi bekleyen alacağın nurlu alacakların var.

Allah için bir şeyi veriyorsan ihtiyacın olan başka bir şeyi daha güzelini verir.

Aslında mal da onun mülk de onun.
Ama burada senin davranışların önemsenerek karşılık veriliyor.

Günlük işlerimiz zaten yürüyüp gidiyor, neden dünyaya bu kadar kendimizi bağlayalım ki!

Günlük işlerine yaşamında çok az bir zaman ayırman yeterlidir.
Ey yaren Allah’ın sanatını öğren de buna göre bilinçli davran.

Gelişi güzel yaşamak senin işin değil.

                             *

RAVLİ

Popüler Yayınlar