Bir gün cemaat biri
Seyyid’den:
“ Tanrı yolunun sonu var mı,
yok mu?” diye sordu.
O da “ Yolun sonu var ama
konak yerinin sonu yoktur.
Çünkü bu yolda gidiş iki
türlüdür:
Biri Tanrı’ya doğru yürüyüş ki
sonu vardır.
Biri de Tanrı’da yürüyüştür.
Tanrı’ya olan yürüyüşün sonu
vardır, çünkü bu yürüyüş varlıktan ve alçak dünyadan geçmektir, kendi kendinden
kurtulmaktır.
Bütün bunların sonu ve hududu vardır.
Fakat Tanrı’ya ulaştıktan
sonraki yürüyüş, Tanrı’nın ilim ve marifeti içinde olur ve onun da sonu yoktur”
dedi.
Nitekim Mevlana buyurmuştur:
“Ayak izleri, denizin
kenarına kadar gider, sonra denizde kaybolur.
Kurak yollardaki konak
yerlerinde köyler, evler, kervansaraylar vardır.
Ucu bucağı olmayan hakikat
denizinin dalgalı zamanında konakların ne yeri ve ne de tavanı vardır.
(Mesnevi şerhi V, 204)
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
YOL
İnsanın en yüksek dileği
marife-tullah (Allah’ı bilme) tır.
Allah’ı gerçekten bilen ve
tanıyanlar üstün makamlara çıkmış yüksek kişilerdir.
Bunlar Allah’ın huzuruna varmış, ilahi aşk ve sevgi denizine dalmış arifler, ermiş kimselerdir.
Veliler, dudaklarındaki
manadan, göğüslerindeki hakikat bilgisinden ve bunlardan doğan ilahi sevgiden
lezzet alan Allah dostlarıdır.
Halktan üstün olan veliler,
gaflet uykusundan uyanmış, huzura varıp Hak Meclisinde kalmış kimselerdir.
Bu seçkin kişiler, aşk
şarabını içmiş, hayvani sıfatlardan arınmış, ilahi ahlakla bezenmişlerdir.
Veliler, diğer insanların
inançlarını kuvvetlendirip gerçek yola sokmak için (Allah’ın izniyle) olağan
üstü haller gösterirler.
Bütün bunları ve velilerin kerametiyle,
Allah’a yaklaşmanın yollarını, bu konudaki konakları, varılacak makamları beş
fasılda bildirilecektir.
Fasıl 1:
Cenab-ı Hakk’ı bilme ve
tanımanın anahtarı, insanın kendi nefsini bilmesidir.
İrfan (İlahi sırları bilme,
anlama) nuru (aydınlığı) arifin kalbine akar.
En yüksek dilek, Allah’ı
bilmektir.
Arif olan, dünyayı unutur.
Allah bilgisine ulaşır ve
kendinden geçerek onunla kalır.
(Allah bilgisini; sahiplenip
kendine makam ve kazanç sağlamak için kullanmaz)
Bu suretle de her türlü korku
ve üzüntüden uzak ve emin olur.
Cenab-ı Hakk’ı, noksan
(selbi) sıfatlardan uzak ve (sübut) kemal sıfatlarıyla vasıflanmış olduğunu
bilir.
Bu bilgiler 9 maddede,
aşağıda açıklanacaktır.
Madde-1:
Allah’ı bilmeyi ve bu
bilginin önemini bildiren ayet ve hadisler.
Ayet:
Cenab-ı Hak bir kimseye nur
vermezse o hiçbir zaman nur sahibi olamaz, nurlanamaz.
Allah, işiten ve görendir.
Kutsi Hadisler:
Ey âdemoğlu, nefsini bilen,
gerçekten beni bilir.
Beni bilen de mutlaka beni
ister.
Beni isteyen de bulur ve
dileklerine ulaşır.
O zaman gönlünde benden
başkası yaşamaz.
Ey âdemoğlu, alçak gönüllü ol
ki beni bilip tanıyasın.
Beni görebilmen için aç kal.
Bana ermen için yalnızlığa
çekilip ibadet et.
Ey âdemoğlu, kalbinden,
marifetimi yitirenin kalbi kör olur.
Beni bilenin kalbinde ne
hüzün, ne de korku kalır.
Hz. Peygamberin Hadisleri:
Ben Allah’ı ziyadesiyle
bilirim, çünkü bu bilgi kalp işidir.
Allah’ı, gerçekten tanır ve
bilirseniz dualarınızla dağlar yok olur.
Allah’ı en iyi bileniniz
nefsini iyi bilendir.
Allah’ımı, en güzel şekilde
gördüm.
Elini, iki omzumun arasına
koyunca soğukluğunu, memelerimin arasında duydum.
Bundan sonra göklerde ve
yerde her ne varsa hepsini öğrendim.
Madde-2:
Nefis bilgisi,
marife-tullahın (Allah’ı bilmenin) sebebi olduğunu bildirir.
Nefsini bilen yalnız kalır.
Allah’ı bilen, yalnız onunla
kalmak ister.
Nefsini bilen halka karşı
alçak gönüllü davranır.
Çünkü O, Allah’ın huzurunda
ve huşu (Allah’ı över kendini alçaltır)içindedir.
Madde-3:
Allah’ı bilmenin en yüksek
dilek ve gaye olduğunu bildirir.
Allah’ın birliğine inanış,
ona bağlanma ve huzur içinde yaşama anahtarıdır.
İnsanı Allah’a götüren üç
şey:
1.
Akıllı kimselerin
alçak gönüllü olmasıdır.
2.
Hünerli
insanların fakir olmasıdır.
3.
Doktorların hasta
olmasıdır.
Madde-4:
Arifin, Allah’tan başkasını
unutup Hazret’i Mevla’yı bulduğunu bildirir.
ARİF
Ariflerin sözleri daha
lezzetli yaşamının tüm dönemlerinde yaşamına ışık tutacak sözlerdir.
Arif olursan gelecekte ne
olacağını söylersin.
Allah’ın nuruyla bir olursun.
O nurla yaşarsın.
Onurla görürsün, O nurla
söylersin.
Arif odur ki, hiçbir iş ve
faaliyet, onu Allah’ı ile meşgul olmaktan alıkoyamaz ve bir an bile Allah’ın
huzurunda dikkatsiz davranmaz.
Arif odur ki, Kendisi susar
ve Hak, onun sırlarından söyler.
Arif odur ki, Allah’tan başka
her şeyi bırakarak yalnız Allah’la meşguldür.
Arif odur ki, kendi tedbirini
bırakır Hak’kın tedbirine sarılır, onu bekler ve ona önem verir.
Arif odur ki, hiçbir şeyle
üzülmez.
Her ne olsa sevinir. Üzüntüsü kalmaz.
Arif odur ki, bu geniş dünya
onun başına dar gelir, halktan kaçıp Allah’a varır ve onun huzur ve
arkadaşlıkta rahatı bulur.
Arif odur ki, derin ve
devamlı düşüncesiyle melekler âlemini aşar.
Arif odur ki; bilmeyi ve
anlamayı mutluluğun sermayesi bilir ve onu usta olmayan, anlamayan kimselere
söylemekten çekinir.
Arif odur ki, Allah’tan
başkasına ısınmaz ve başkasını hatırından bile geçirmez.
Arif odur ki, kendi
özelliklerini Allah’ın özelliklerinde yok eder. Ta ki ondan gayrisini bilmeyip,
onunla söyleyip ondan işite.
Arif nasıl üzülebilir ki,
onun kalbi sevinçle dolu ve canı, huzur içinde bulunmaktan memnundur.
Abidi yaşatan su ve ekmek,
Arifi yaşatan ise irfan nurudur ( Kâinatı anlama, bilme sırları).
Arif hakkı Hak ile bilir ve
Hakkın nuru ile âleme ayakta durur, onun sırlarını bilir.
Arife huzur veren uygunluk
doğruluk, sevinç veren muhabbet (sevgi) tir.
Arifin zevk aldığı şey,
tevhit nurunun hakikatidir.(Birlik gerçekliğine ulaşıp sırları bilmesi)
Arif odur ki, gönül
bahçesinde gezer, can havuzunda yüzer ve tanıdığına (Allah’ına) kalbiyle dua
ederek yalvarır ve diliyle söyler.
Arif odur ki, Hak’tan
başkasını düşünmez, Hak olmayanı konuşmaz ve nefsi için Hak’tan başkasını
koruyucu bilmez.
Arif, marifetle sevinci,
vahdetle ünsü bulur, şiddet ve felaket anlarında sabır ve sebat onun özelliği
olur.
(uygunluk ve doğrulukla
sevinci bularak sevinçli olursun.
Birliği bulup birlikte düşüp
kalkarak Allah’ı gönlünde görür.
Zor zamanlarda isyan ve
şikâyet etmez)
Arifler konuşunca Allah’ı
söylerler, işlerini ve ibadetlerini onun için yaparlar.
Dileklerini ondan dilerler,
arzuladıklarını ondan isterler.
Özü ve sözü doğru manevi
yolda öndedirler.Arifin dalkavukluğu, Allahtan uzak olanın samimiyetinden Allah’ın yanında daha çok beğenilir ve sevimlidir.
Arif Allah’a saygı göstermede
dikkatli, ona hürmet etmede titizdir.
Farzlarını kılmak ve
yasaklarından sakınmakla da ona olan derin saygısını gösterir.
Arif odur ki, Allah’ın
sırlarını, usta olmayana, anlamayana açıklamaz.
Sevinç ve acısını kimseye
söylemez.
Arifin alameti şudur:
Allah ile olduğu zaman
öğünür, nefsi ile kalınca kendini aşağı görür.
Manevi zevk ve şenlik
içindedir.
İstemekten vazgeçmiş olarak
Allah’ın över.
Madde5:
Arifin, kendi vücudundan vazgeçip
Allah ile bir olur ve ebediyeti bulduğunu bildirir.
Bir hadisi şerifte
denilmiştir ki:
Dünyada muhakkak cennet
vardır.
Onu bulan kimsede cennet
arzusu kalmaz.
O cennet de marife-tullahtır.
(Allah’ı bilme)
Bu dünyada en lezzetli şey de
Allah’ı bilmektir ki, bu dünyadaki her nimetten lezzetli ve zevklidir.
Madde-6:
Arifin, korku ve hüzünden
emin ve kurtulmuş olarak ve Allah’a ısınarak huzur ve rahat içinde şen ve
neşeli yaşadığını bildirir.
Mevlasını bilenin belası
kalmaz.
Çünkü onun için bela, bal
olur.
Üzülmez,
Arifin Allah’la arası iyi
olduğu için halk ile de arası iyidir.
Arif cismini ve canını
mevlasına adamış, her şeyini ona verip aradan çıkmıştır.
Bu suretle Allah’a yakınlık
mertebesine ermiş ve rahata kavuşmuştur.
Arifin kalbine marifet nuru
indiği için onda dünyaya ait hiçbir arzu ve muradı kalmamıştır.
Madde-7:
Zahit ehliyle irfan ehlinin
yani iyi insanlarla Allah’a yakın olanların farklarını bildirir.
Arif:
Bakışı Tanrı’yadır, Tanrı’nın
ne yaptığına bakar.Dileği gayreti rabbinedir.
Sarhoşluğu, Tanrı ululuğuna
dalışından olur.
Yer arştadır, ebediliktedir.
Aşk inancı, inanışların
dışındadır.
Ne inkâr vardır, ne şeriat.
Zahit:
Kendi yaptıklarına bakar.Dileği gayreti nefsinedir.
İyilik eder, kötülükten
kaçınır.
Korku ve ümit arasında yaşar.
Madde-8:
İrfan ehlinin yüksek şanını
ve irfanlarının kemalini bildirir.
Arifin gözü, ders alarak
bakar, kalbi derinlere dalarak aldığı manevi zevk içinde yaşar.
Arifin kalbi, Allah’a dönüş
ve varışta sürati şiddetli rüzgârlardan ve göz kamaştırıcı şimşekten daha
hızlıdır.
Arifler, gördüklerini ve
bildiklerini garip ve acayip kelimelerle ifade ederler.
Arifin iki marifet hali
vardır:
1.
Dehşet.
2.
Hayret.
Madde-9:
Cenab-ı Hakk’ın sıfat-ı
selbiyeden (eksik sıfatlardan) münezzeh, kemal ve sübut sıfatlarıyla mutası
olduğunu, kâinat zerrelerinin hepsi, âlemin bütün cüzileri (parçaları), tüm
yaratıkların ve insanoğlunun iş ve halleri O’nun kudret ve tedbiriyle idare
edildiğini bildirir.
Allah’ın sübut sıfatları sekizdir:
1.
Hayat:
Allah diridir.2. İlim:
Allah bilicidir.
Her şeyi bilir.
Yerde ve gökte, görünen ve görünmeyen, var olan, gelecek ve olacak olan her şeyi bilir.
Hayat ve ilmi ezelidir, kadimdir, fani değildir.
3. Semi:
Allah semidir (işitici).
Gizli açık her sesi işitir, işitmesi ezelidir, fani değildir.
4. Basar:
Allah basirdir (görücü).
Karanlıkta, ışıkta, açıta, gizlide ne varsa hepsini görür.
Fakat işitmesi ve görmesi kulak ve gözle değildir.
Bunlardan arınmıştır.
5. İrade:
Allah irade sahibidir.
Dilediğini yapar, dilemediğini yapmaz.
Kâinatta ne varsa O’nun iradesiyle var olmuştur.
Hayır, şer ne varsa O’nun muradıyla olur.
İsterse bütün insanlar mümin veya kâfir olurlar.
Niçin böyle yapmıştır, hikmetinden sorulmaz.
Dilediği olur, dilemediği olmaz.
İstediği şeylerin oluşunda nice faydalar var ki, onun hikmetine insan aklı ermez.
İnsanların bir kısmını kâfir yapmada, yılan ve akrep gibi zarar veren hayvanları yaratmada nice fayda ve hikmetler vardır ki, onları biz bilmeyiz.
Biz, Allah’ın her fiilinde (işinde) bir hikmet olduğunu bilmeyiz, onun iradesi ezeli ve ebedidir. Fani değildir.
6. Kudret:
Allah kudret sahibidir, kadirdir.
Her mülkünü yaratır.
Dilese ölüyü diriltir, taşı ağacı konuşturur ve yürütür.
Yer ve göğü yok etmeye ve tekrar var etmeye kadirdir.
Yeniden böyle nice yer ve gökleri yaratmaya, bütün dağları altın ve gümüş yapmaya, bütün nehirleri yukarıya doğru akıtmaya, bir kimseyi bir saatte batıdan doğuya veya doğudan batıya götürüp getirmeye kadirdir. Kudreti ezeli ve ebedidir.
Geçici ve fani değildir.
7. Kelam:
Allah, mütekellimdir (söyleyen, konuşan).
Konuşur, söyler, fakat sözü bizim gibi dille değildir.
Aracısız da konuşur, melekleri vasıtasıyla da konuşur.
Kuran’ı kerim, Cenab-ı hakkın sözüdür.
Ezeli ve ebedidir, yaratılmış fani değildir.
8. Tekvin.
Her şeyi, yoktan var etmiştir.
Bütün alemi yaratan O’dur.
O’ndan başka (hâşâ) yaratıcı yoktur.
Bütün hayvanların hareket ve duruşlarını, insanların fiil ve hallerini, iman ve küfürlerini, bütün hayır ve şerri (iyilik ve kötülüğü) yaratan odur.
Bize cüzi iradeyi vermiş, onunla hareket etmeye bizi yetkili kılmış ki, ondan sorumlu tutmuş ve iki âlemde de sevap ve cezaya müstahak (hak kazanmış) kılmıştır.
Bütün yaratıkların rızkını veren, hasta veya sıhhatli yapan, diriltip öldüren O’dur.
Ateşe yakma, kara soğukluk özelliği veren O’dur.
O’nun bu ilahi kanunu değişmez.
Değişirse mucize olur.
Bu 8 sıfat, Allah’ın zatıyla
vardır.
Ezeli ve ebedidir.
Cenab-ı Hakkı olumsuz
sıfatlardan temizlenmiş ve gerçek, doğru, olumlu özellik bulan, bilen, gerçek
olarak inanan ariftir.
(Marifetname, İbrahim Hakkı
Hz. Cilt 1)
*
RAVLİ