25 Kasım 2012 Pazar

SEVDA ATEŞİ

Gayet iş bilir, hünerli, pek anlayışlı ve dirayetli (Zeki, bilgili, kavrayışlı),bilgisi çok bir genç vardı.

Daima tahsilde ( İlim öğrenir) bulunur…
Yıldan yıla pek az bir müddet tatil yapardı.

Hocasının da adam akıllı gözündeydi…
Çünkü hakikaten pekiyi bir gençti.

Hocası, onu öbür talebeden üstün tutar, onunla başka bir çeşit konuşurdu.
Hocanın harem dairesinde bir halayığı ( Kadın köle) vardı.

Çekik gözlü, canlara can katacak kadar güzel, cihanı bezeyen, herkesi hayretlere düşüren bir dilberdi.
Öyle bir güzeldi ki baştan ayağa kadar tekmil ruhtan ibaretti…

Lütuf içinde lütuftu, feyiz içinde feyiz!
(Hem ruh, hem de vücut güzeli)

Tatlılıkta şekeri kendine kul etmiş;
Güzellikte ayı köle edinmişti.

Ay, yüceliğinden yerlere serilmişti…
Onun belindeki kemere âşık olmuş, o yüzden yerlere düşmüştü.

Lal (Kırmızı taş) dudaklarından şekerler damlar, bunu gören dudular, kanatlarını dökerler, berbat olurlardı.

Gözlerinden ok yağmurları yağar, herkesi kırar geçirir, kanlara bulardı!
Bir gün o talebe, nasılsa bu halayığı görüverdi…

Dedi ki: Ben talebeyim, hocam bu!
Artık dünyada başka bir hocam yok.

Şimdi bu güzele talebe olmam yeter!

Hocam, bana sevda ( Sevgi ve aşk) dersi vermezse başka bir dersi hatırlayamam artık!

Gece gündüz, o güzelin sevdasıyla yanıp yakılmaya, hocasından tamamıyla korkmamaya başladı.

Derdinden safran gibi sarardı…
Yüzü, sarı boya otuna döndü.

Aşk gelip aklı alt etti, gönlü gevşek bir hale koydu, onu canından bezdirdi!

Çok kişiler, ona akıllıca, bilgilice öğütler verdiler, bu sevdadan geçmesi için yardımda bulundular ama aşkın bir zerresi bile onların hepsini yele verdi!

BİLGİ TAHSİLİ, ADAMA ULULUK VERİR…

Kavgayı (Üzüntü veren düşünce), mücadeleyi doğurur…

AŞKA GİRİŞMEKSE ADAMI PERİŞAN BİR HALE KOR…
Rezil (Alçak, bayağı, soysuz, hayâsız, utanmaz), rüsva (İtibarsız, haysiyetsiz) eder!

Nihayet tamamıyla hastalandı…
Bütün mafsalları adeta birbirinden ayrıldı.
(Ayakta duramaz hale gelmek)

Sonunda hocası, halayığa âşık olduğunu anladı.
Bilgi ve tecrübesiyle düzene başvurdu.

O cariyeciğin iki kolundan kan aldırdı.
Ona kuvvetli bir müshil (Bağırsakları temizleyen ilaç)verdi…

Ondan sonra da cariye adet gördü (Aybaşı oldu).
Selviye benzeyen boyu, yay gibi büküldü;

Gül yanakları safrana döndü (Yeşilimsi sarı renk).
Ne yüzünde bir güzellik kaldı, ne yanağında bir tazelik!

Güzelliğinden bir zerre bile kalmadı…

O güzellik kadehi kırıldı, o saki geçip gitti!
Otuz yerde yediği ve kullandığı ilaçların hepsi de, bir leğen içinde birbirine karışmıştı.

Hayız kanıyla damarından alınan kan da o leğenin içindeydi.
Leğen ağzına kadar dolmuştu.

Hoca, o zeki talebeyi çağırdı…
Haremden de halayığı getirtti.

Talebeye yer gösterdi, oturttu.
Halayıkta talebenin önünde ayakta durdu.

Genç o kızı görünce yüzünü başka tarafa çevirdi.
O güzelim kızın az bir zaman içinde bu kadar değiştiğine şaşırıp kaldı.
Ondan soğudu…

Tahsil ateşi, yeni baştan alevlendi!
Bütün hastalığı geçti…
O cariyecik de unutuldu gitti!

Hoca, talebenin kurtulduğunu, dertten halas olarak yeniden neşelendiğini görüp

O zeki gencin halayıktan soğuduğunu, gönlünde artık o sevda ateşinin soğuyup küllendiğini, söndüğünü anlayınca

Emretti…
Derhal o leğeni getirdiler; üstünü açıp talebenin önüne koyuverdiler.

Hoca dedi ki: “Ey genç, ne işe düşmüştün sen?
Kararsız bir hale gelmiştin; sabrın, kararın kalmamıştı.

Nerde o gönlündeki ateş?
Nerede o serbestliğin, nerde o utanmazlığın?

Gece gündüz o halayığı istiyordun ya…
Başını kıldır da bak…

Bütün istediklerin önünde,
Neden, onun sevdasıyla sararıp soldun da şimdi o kadar ateş, birden soğuyuverdi?

Sen, yine o gençsin; o da yine o cariye.
Fakat onda senin istediğin, gönül verdiğin bir şey vardı, o yok şimdi!

Dilediğin şey bu leğende,
Bu leğen, onunla ağzı ağzına dolmuş, şuracıkta durmada…

Hele bir bak!
Sen, halayıktan bir havadır, elde etmek istiyordun…
Hakikatte bu pisliğe âşıktın sen!

YOLA DÜŞÜNCESİZ GİRDİN…

Kana pisliğe âşık oldun!”
Talebe o anda işi anladı…

Tövbe etti, tekrar dersine koyuldu.

SURETE TAPMAYI SANAT EDİNEN, NASIL OLUR DA SIFATI DÜŞÜNEBİLİR?

(Görünüşe aşırı beğenen ve yaşamında en değerli haline getiren, bu tarz yaşamak için çalışan kişi görev ve ödev bakımından sorumluluklarını yerine getirmeyi düşünemez)

(Görünüşe düşkün kişi görev ve sorumluluklarını düşünmez)

SURETİN ASLI, ŞEYTANCA BİR İŞTİR…

(Hile üzerine sanat edinmek, geçim kaynağı yapmaktır)

MANA EHLİYSE RUHANİ CANDIR!

(Gözle görülmeyen, cismi olmayan fakat hayat veren kuvvettir)
Suretten (Görünenden)vazgeç de sıfata (Görev ve sorumluluklarına) aşık ol…

Âşık ol da bilgi güneşini bul!

* Suret, ahlâttan (İnsan vücudunda birbirine karışan 4 unsur. KAN+SALYA+SAFRA ‘öd’+DALAK ‘kan düzenleyici’), kandan başka bir şey değildir.

Surete kapılan adam, ilerisini düşünen bir adam değildir.
Ahlâttan ve kandan daha güzel olana düşer, âşık olursan işte buna sevda derler!

                                       ***
Bilgi sevdası, suret sevdası değildir.
(Sadece görüntüyü beğenip sevgi ile bağlanmak)

A hayvan sıfatlı, şehvetten doğan sevda, bilgi sevdası olamaz!
(Cinsel yönelişe sevda, aşk, sevgi denmez, cinsel bir yöneliş üreme güdüsünün aşırı zorlamasıdır)

İnsan noksan olan güzelliğe âşık olsa da nihayet o aşk biter!
(kendinde olmayan, başkasında olanı kendine alarak tamam olmak arzusu)

Zeval bulan güzelliğe dalıp o sevda ile sarhoş olmak, küfürdür.
(Yok, olacağını bilerek, sevgi ile bağlanmak varlığı sonsuz olana karşı fena bir davranıştır )

Güzelliği vücut sıvılarından olanın güzelliği bir zamana kadardır.
Sonra ne olur herkes bilir.

Görünüş güzeli etrafında nice bir dolaşıp güzellik arayacaksın?
Asıl güzellik gaip âlemidir.

Güzelliği görünmeyen o âlemde ara!
İşin perdesi kalktı mı ne ülke kalır ne o ülkedeki!
(Aradaki perde kalkınca gerçek olanı görürsün)

Bütün âlemin sureti mahvolur; yüceliklerin hepsi de aşağılara döner!

(Güzel sanıp değer verdiğin her şey yok olduğunu anladığın zaman gerçek yücelikler sana gelmeye, kendini göstermeye başlar.)

Suretle dost oluşunun ne olduğunu şu kadar olanı bil!

SURETE AİT ŞEYLERİN HEPSİ, BİRBİRİNE DÜŞMANDIR.

Fakat gaip (görünmeyen) âlemindeki güzele dost oldun mu iş değişir…
Bu sevdanın bir ayıbı, bir garazı (Maksadı) yoksa işte asıl sevda budur!

Bundan başka dost olduğun her şey, senin yolunu keser…
Ansızın öyle bir nedamete (pişmanlığa) düşersin ki!

(Daha önceki doğru ve güzel bilip uğraştığın, hatta canını bile vermek için uğraştıklarının yok olan bir görüntü olduğunu anladığın zaman kaybettiğin zaman ve uğraşılar için pişman olursun)
                                   ***
MANTIK AL- TAYR 1 Feridüddin-i ATTAR İslam klasikleri.
M. E. B. 2172 Çeviren Abdulbaki GÖLPINARLI
( Bu kitabı temin edip evinde bulundurmanı önemle öneririm)

                                   ***

İşte böyle yaren,

Doğruyu arayış yolunda daha doğruların olduğunu ve bunun yücelerde olduğunu anladık.

Doğruluk yolunda olursan, ayıplardan kendini temizlersen, elde edişle benliğine hizmet etmeyeceğin anlaşılınca Tanrı seni kendine dost eder.

Bu dostlukta kazancının ne olacağını tahmin bile edemezsin.

Bu dünyada sevgi ve ilgi duyduğuna ilerideki zamanlarda ne olacağını düşünürsen anlayarak görüşün berraklaşır.

Kararın daha isabetli olur.
Bu dünyadaki görev ve sorumluluklarının yükünün de üzerinden alındığını da görürsün.

Yani hiçbir şeyden geri kalmazsın.
Aşağıda yaşarken yüce olanlarla birlikte olmak iyi değil mi?

Temiz yaşayarak hiç vicdan azabı çekmeden yaşamak güzel değil mi?

Doğru yönlendirmelerinle insanların batağa saplanmaktan kurtarmak sevindirmez mi seni?

Yani sadece kendine değil çevrene faydalı olman kötü bir davranış mı?

Yaren, Bu hikâyede bize anlatılmak istenen, gönlüne sonu olan varlıkları severek alman istenmiyor.

Tahsille, terbiyeyle gönlü anlaman, kıymetini bilmen, değersiz çer çöp ile doldurman istenmiyor.

Gönlün Tanrıya aittir.
Çünkü oraya evim dedi.

Evi temiz tutarsan gelir.

Yaren, Tanrı sana bu gönlü verdiği halde oraya sığacak kadar küçülerek seni aziz hale getirirken sen de bunun kıymetini bilerek davranmalısın.

O kadar kudretli olmasına rağmen sana nasıl değer verdiğini anla.
Anla da buna layık olmaya giden yolu öğren ve git.

Bize anlatılanlar nokta-nokta yol gerekleri anlatılmakta.
Okuduğun zaman anlamadıysan o bir noktadır.

Devam et, anladıklarından daha sonra anlamadıklarını da anlarsın.
Önemli olan gayretle o yolda kalmaya çalış, ilerlemeye çalış.

Gel diye davet eden Tanrı elbette ki sana yardım edecektir.
Tanrının nazlarına, imtihanına hazır ve bilinçli olarak küsüp yoldan sakın kaçma.
                                               *
 RAVLİ

 

Popüler Yayınlar