Dini bir perde altında
insanların oynamak ve müzik ihtiyacını karşılayan bir nevi eğlence şeklidir.
Dilimize çevirdiğimiz
Eflaki’nin bu eserinde de son zamanlarda bilhassa Mevlevi tekkelerine münhasır
olan bu eğlencenin o zamanlarda her yerde ve herkes tarafından tertip edildiği
görülmektedir.
Hatta Mevlana, bazen bir
kuyumcu dükkânının önünden geçerken içeriden duyduğu çekiç sesleriyle, bazen de
bir değirmen taşının çıkardığı sesle dönerek oynamaya başlar.
Eskiden beri mutasavvıfların
bir kısmı ve hatta ondan önce Yunan filozofları arasında revaçta olan bir
adedin, bilhassa Mevlana ile daha fazla bir rağbet gördüğü anlaşılıyor.
Sema’ın Mevlana devrinde ne
şekilde yapıldığına dair açık bilgimiz yoktur.
Yalnız Eflaki’nin
anlattıklarına bakılırsa bazen Mevlana’nın tek başına dini bir vecdle
(Sarhoşlukla) herhangi bir sese uyup dönerek oynadığı, bazen de müritleri
arasında def, ney çalan ve şarkı okuyanların iştirakiyle teşekkül eden bir
koronun müziğine uyarak etrafındakilerle birlikte raks ettiği görülüyor.
Yine bu devirde Sema, son
zamanlarda olduğu gibi yalnız tekkelere münhasır değildir.
Mevlana’yı sevenler, onun
için bazen evlerde, bazen de bahçelerde sema toplantıları tertip ederler.
Misafirlere şerbetler
içirirler ve yemekler yedirirlerdi.
Bu devirde sema ile sema
hakkındaki bilgilerimiz bundan ibarettir.
Sema toplantılarının son
zamanlarda Mevlevi tekkelerinde aldığı şekil şudur:
Tekkelerde sema yapılmasına
mahsus bir yer vardır.Buraya semahane (Sema evi) derler.
Semahanenin, ortasında cilalı
bir döşeme ile kaplı meydan vardı.
Bu meydanın etrafında
parmaklıklarla ayrılmış sofalar ve daha yüksekçe yerlerde meydana bakan
mahfiller bulunurdu.
Meydanın kıbleye bakan tarafında
da bir mihrap vardı.
Ziyaretçiler, mahfillere ve
sofalara dolardı.
Mevlevi dervişlerde,
bellerine elif-lam dedikleri kuşak ve arkalarına, mintan üzerine güldeste
denilen kolsuz ve yakasız ceket ve başlarına sikke giydikleri, omuzlarına da
derviş hırkasını attıkları halde çıplak ayakla meydanın etrafına dizilip ayakta
dururlar.
Müziği idare eden gurup da
kendilerine ayrılan bir yerde otururlardı.
Bu hazırlık bittikten sonra
şeyh meydana girer ve “ Selamün aleyküm “ der.
Meydanın etrafına dizilmiş
olan dervişlerin başında bulunan ve semazen başı (Sema yapanların başı) denilen
derviş de “ Aleyküm selam “ diyerek şeyhin selamına karşılık verirdi.
Hepsi yerlerine oturduktan
sonra, bir müddet derin bir sessizlik hüküm sürer.
Sonra müziği idare edenlerin
bulunduğu yerden bir kişi “Na’t” denilen manzumeyi şarkı ile okur.
Na’t okunup bittikten sonra,
o gün okunacak olan ayinin bestesinden neyzen başı bir taksim yapar.
Herkes tam bir sessizlik
içinde onu dinler.
Bu taksim biter bitmez,
semahanenin etrafına dizilmiş olan dervişler hep birden ellerini vurarak semaya
kalkarlar, hırkalarını oldukları yere bırakarak birbiri arkasına sıraya
dizilirler.
Müziği idare eden gurup kendi
yerinde kalır.
Kudümler usulüyle vurmaya
başlayınca neyler de okunacak ayinin makamını çalmaya başlarlar.
Sema edecekler kollarını
çapraz olarak omuzlarına koyup kendileriyle birlikte ayağa kalkmış olan şeyhin
baş-keserek verdiği selama aynen eğilerek mukabele ederler.
Sonra şeyh, oturduğu posttan
bir iki adım ilerle.
Bir selam resmi daha yapılır.
Bu sırada semazen başı şeyhin
huzuruna gelir, baş-keserek eğilir.
Üçüncü bir selam töreni daha
yapıldıktan sonra semazenbaşı yüzü şeyhe dönük olduğu halde üç adım geri
çekilir.
Bu suretle şeyhle onun
arasında bir yol açılır.
Semazenler, sıra ile bu
aralığa gelerek şeyhin elini öper ve bu aralıktan geçip semaya başlarlar.
Semazenlerin hepsi meydana
girince semazenbaşı da yerinden ayrılarak dervişler arasında gezip mihverlerin
bozulmamasına çalışır.
Müziği idare eden peşrevden
sonra ayin okumaya devam eder.
Ayinler, sema esnasında
verilen selama göre tertiplenmişlerdir.
Birinci selam bitince
semazenler oldukları yerde dururlar.
Semazenbaşı şeyhin önüne
gelip selam verir.
Tekrar sema başlar ve ondan
sonra bu şekilde dört selam merasimi bitince semaa son verilir.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
SEMANIN İÇİ
Aşk, Hakkın zatına bağlı,
diğer sıfatlar ise aşka bağlıdır.
Bunun için Aşk Allah’ın
sıfatlarına değil kendisine ulaşır.
Tarikat insanı hakikate
eriştiren manevi bir yol olduğundan, bu yolda gidenin yol şartlarına uyması
gerekir.
Peygamberimiz Cebrail (A.S.)
“ Bir adım daha atarsam yanarım” dediği yerden Allah’ın huzuruna aşk ile
gitmiştir.
Âşık başka bir aşığın
eseridir.
Aşkı öğreten hem amirdir hem
memur.
Aşka bunun dışındaki yollar
kapalıdır.
Velilerle âşıklara helal ve
güzel olan davranıştır.
Güzel sesten lezzet duymayan
ve güzel yüze âşık olmayan kimsenin saflığını kaybetmiş başka şeylerle karışık
hale gelmiş huylara sahip olduğundan sema edemezler.
Kulak ile ses ve nağmelerle
başlayan, kalbinde ilahi heyecan duyulması ile başlar.
Bu hal ilahi cezbenin
öncüsüdür.
Dünya ilgisini keser.
Sonra.
Yüksek bir heyecan o kişiyi
hareket etmeye, dönmeye karşı konamayacak bir biçimde zorlayarak hareket
ettirir.
Sonra.
Ah çekip inlemeye başlanır ve
vezinli ve güzel sesle şiir söylenmeye başlanır.
Kendine merhamet etmeye
başlar, acıma duyguları oluşur.
Bu duygu Allah’ın rahmetini
(Acımasını, esirgemesini, korumasını) çeker.
Sonra.
Kişi artık kendisini
bilmeyecek hale gelir.Artık kişi kendini yerde mi gökte mi bilemez hale gelir.
Kimi ağlar, kimi üstünü
başını yırtar.
Sonra.
Fevkalade güzel nağme taşıyan
Allah’ın o eşsiz hitabı olan “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”
Hitabını duyar ve bu
hitabından hâsıl olan lezzeti bulur.
Bu eşsiz hitabı duyunca
yeniden ruhu yaşamaya başlar.
Ruhu uyarılır, doğru yolu,
Tanrı yolunu görür hale gelir ve aslına kavuşur.
Sonra.
Ruhani hazlara yükselir.Manevi gıdayı alır, fetihler yapar.
Tanrı erleri için namaz
kılmak, sema etmek de, onların gizlice Tanrı’nın emirlerine uymak ve
yasaklarına uymamanın bir misalidir.(Mevlana Fihi Mafih)
*
Ey güzel yaren,
Kendi kafana göre Allah’a
ulaşamazsın.Allah’a ulaşmışların yolunu izlemelisin.
Taklit seni ikiyüzlülüğe
götürür sonunda boşa çaba sarf ettiğini sonunda anlarsın.
Şeriat hükümlerini yerine
getirmeden tasavvufla ilgilenirsen yanlış yollara gider hakikati bulamazsın.
*
RAVLİ