25 Kasım 2012 Pazar

SEMA NEDİR

Dönmek, oynamak, güzel sesle ve müzikle vecde gelmek demektir.

Dini bir perde altında insanların oynamak ve müzik ihtiyacını karşılayan bir nevi eğlence şeklidir.

Dilimize çevirdiğimiz Eflaki’nin bu eserinde de son zamanlarda bilhassa Mevlevi tekkelerine münhasır olan bu eğlencenin o zamanlarda her yerde ve herkes tarafından tertip edildiği görülmektedir.

Hatta Mevlana, bazen bir kuyumcu dükkânının önünden geçerken içeriden duyduğu çekiç sesleriyle, bazen de bir değirmen taşının çıkardığı sesle dönerek oynamaya başlar.

Eskiden beri mutasavvıfların bir kısmı ve hatta ondan önce Yunan filozofları arasında revaçta olan bir adedin, bilhassa Mevlana ile daha fazla bir rağbet gördüğü anlaşılıyor.

Sema’ın Mevlana devrinde ne şekilde yapıldığına dair açık bilgimiz yoktur.

Yalnız Eflaki’nin anlattıklarına bakılırsa bazen Mevlana’nın tek başına dini bir vecdle (Sarhoşlukla) herhangi bir sese uyup dönerek oynadığı, bazen de müritleri arasında def, ney çalan ve şarkı okuyanların iştirakiyle teşekkül eden bir koronun müziğine uyarak etrafındakilerle birlikte raks ettiği görülüyor.

Yine bu devirde Sema, son zamanlarda olduğu gibi yalnız tekkelere münhasır değildir.

Mevlana’yı sevenler, onun için bazen evlerde, bazen de bahçelerde sema toplantıları tertip ederler.

Misafirlere şerbetler içirirler ve yemekler yedirirlerdi.
Bu devirde sema ile sema hakkındaki bilgilerimiz bundan ibarettir.

Sema toplantılarının son zamanlarda Mevlevi tekkelerinde aldığı şekil şudur:
Tekkelerde sema yapılmasına mahsus bir yer vardır.
Buraya semahane (Sema evi) derler.

Semahanenin, ortasında cilalı bir döşeme ile kaplı meydan vardı.
Bu meydanın etrafında parmaklıklarla ayrılmış sofalar ve daha yüksekçe yerlerde meydana bakan mahfiller bulunurdu.

Meydanın kıbleye bakan tarafında da bir mihrap vardı.
Ziyaretçiler, mahfillere ve sofalara dolardı.

Mevlevi dervişlerde, bellerine elif-lam dedikleri kuşak ve arkalarına, mintan üzerine güldeste denilen kolsuz ve yakasız ceket ve başlarına sikke giydikleri, omuzlarına da derviş hırkasını attıkları halde çıplak ayakla meydanın etrafına dizilip ayakta dururlar.

Müziği idare eden gurup da kendilerine ayrılan bir yerde otururlardı.
Bu hazırlık bittikten sonra şeyh meydana girer ve “ Selamün aleyküm “ der.

Meydanın etrafına dizilmiş olan dervişlerin başında bulunan ve semazen başı (Sema yapanların başı) denilen derviş de “ Aleyküm selam “ diyerek şeyhin selamına karşılık verirdi.

Hepsi yerlerine oturduktan sonra, bir müddet derin bir sessizlik hüküm sürer.

Sonra müziği idare edenlerin bulunduğu yerden bir kişi “Na’t” denilen manzumeyi şarkı ile okur.

Na’t okunup bittikten sonra, o gün okunacak olan ayinin bestesinden neyzen başı bir taksim yapar.

Herkes tam bir sessizlik içinde onu dinler.
Bu taksim biter bitmez, semahanenin etrafına dizilmiş olan dervişler hep birden ellerini vurarak semaya kalkarlar, hırkalarını oldukları yere bırakarak birbiri arkasına sıraya dizilirler.

Müziği idare eden gurup kendi yerinde kalır.
Kudümler usulüyle vurmaya başlayınca neyler de okunacak ayinin makamını çalmaya başlarlar.

Sema edecekler kollarını çapraz olarak omuzlarına koyup kendileriyle birlikte ayağa kalkmış olan şeyhin baş-keserek verdiği selama aynen eğilerek mukabele ederler.

Sonra şeyh, oturduğu posttan bir iki adım ilerle.
Bir selam resmi daha yapılır.

Bu sırada semazen başı şeyhin huzuruna gelir, baş-keserek eğilir.
Üçüncü bir selam töreni daha yapıldıktan sonra semazenbaşı yüzü şeyhe dönük olduğu halde üç adım geri çekilir.

Bu suretle şeyhle onun arasında bir yol açılır.
Semazenler, sıra ile bu aralığa gelerek şeyhin elini öper ve bu aralıktan geçip semaya başlarlar.

Semazenlerin hepsi meydana girince semazenbaşı da yerinden ayrılarak dervişler arasında gezip mihverlerin bozulmamasına çalışır.

Müziği idare eden peşrevden sonra ayin okumaya devam eder.
Ayinler, sema esnasında verilen selama göre tertiplenmişlerdir.

Birinci selam bitince semazenler oldukları yerde dururlar.
Semazenbaşı şeyhin önüne gelip selam verir.

Tekrar sema başlar ve ondan sonra bu şekilde dört selam merasimi bitince semaa son verilir.

                                          ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                      ***

SEMANIN İÇİ

Aşk, Hakkın zatına bağlı, diğer sıfatlar ise aşka bağlıdır.
Bunun için Aşk Allah’ın sıfatlarına değil kendisine ulaşır.

Tarikat insanı hakikate eriştiren manevi bir yol olduğundan, bu yolda gidenin yol şartlarına uyması gerekir.

Peygamberimiz Cebrail (A.S.) “ Bir adım daha atarsam yanarım” dediği yerden Allah’ın huzuruna aşk ile gitmiştir.

Âşık başka bir aşığın eseridir.
Aşkı öğreten hem amirdir hem memur.

Aşka bunun dışındaki yollar kapalıdır.
Velilerle âşıklara helal ve güzel olan davranıştır.

Güzel sesten lezzet duymayan ve güzel yüze âşık olmayan kimsenin saflığını kaybetmiş başka şeylerle karışık hale gelmiş huylara sahip olduğundan sema edemezler.

Kulak ile ses ve nağmelerle başlayan, kalbinde ilahi heyecan duyulması ile başlar.
Bu hal ilahi cezbenin öncüsüdür.

Dünya ilgisini keser.

Sonra.
Yüksek bir heyecan o kişiyi hareket etmeye, dönmeye karşı konamayacak bir biçimde zorlayarak hareket ettirir.

Sonra.
Ah çekip inlemeye başlanır ve vezinli ve güzel sesle şiir söylenmeye başlanır.

Kendine merhamet etmeye başlar, acıma duyguları oluşur.
Bu duygu Allah’ın rahmetini (Acımasını, esirgemesini, korumasını) çeker.

Sonra.
Kişi artık kendisini bilmeyecek hale gelir.
Artık kişi kendini yerde mi gökte mi bilemez hale gelir.

Kimi ağlar, kimi üstünü başını yırtar.

Sonra.
Fevkalade güzel nağme taşıyan Allah’ın o eşsiz hitabı olan
“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”

Hitabını duyar ve bu hitabından hâsıl olan lezzeti bulur.
Bu eşsiz hitabı duyunca yeniden ruhu yaşamaya başlar.

Ruhu uyarılır, doğru yolu, Tanrı yolunu görür hale gelir ve aslına kavuşur.

Sonra.
Ruhani hazlara yükselir.
Manevi gıdayı alır, fetihler yapar.

Tanrı erleri için namaz kılmak, sema etmek de, onların gizlice Tanrı’nın emirlerine uymak ve yasaklarına uymamanın bir misalidir.(Mevlana Fihi Mafih)

                              *

Ey güzel yaren,
Kendi kafana göre Allah’a ulaşamazsın.
Allah’a ulaşmışların yolunu izlemelisin.

Taklit seni ikiyüzlülüğe götürür sonunda boşa çaba sarf ettiğini sonunda anlarsın.
Şeriat hükümlerini yerine getirmeden tasavvufla ilgilenirsen yanlış yollara gider hakikati bulamazsın.

                             *

RAVLİ

 

 

 

 

 

Popüler Yayınlar