Askere kuyudan su getirin, dedi.
Birisi gitti, fakat derhal
koşarak geri döndü ve
“ Kuyu kan içinde, suyu da
yok” dedi.
Peygamber dedi ki:
“Neden öyle kanlı, bilmiyor
musun? Murtaza (seçilmiş) (Ali’nin lakabı), sırlarını o kuyuya söylemişti, ondan”
*
Canında bu kadar heyecan
bulunan, RUHU KAN KESİLMİŞ olan birisi, yüreğinde hatta bir karıncaya bile kin
besleyebilir mi?Senin canın taassupla ( taraftarlık etmek) coşmada..
Fakat Murtaza’da böyle bir CAN yoktur, sus!
Murtaza’yı kendinle KIYASLAMA
sen…
HAKKI TANIYAN HAK’YOLUNA
GİRER VE YOL İÇİNDE KALIR.
O da Tanrı işlerine girmiş…
Senin hayallerinden de
rahatsız o!
Murtaza senin gibi kinle dolu
olsaydı Mustafa’nın sahabesiyle (sahip çıkanlar, tutanlar) elbette savaşırdı.
O, senden çok yiğitti..
Peki, neden kimseyle
savaşmadı?
Sıddık (Ebubekir) haksız
olsaydı haklı olan Murtaza, onunla savaşmaz, hakkını istemez miydi?
Şaşılacak şey bu!
Müminler anasına uyanlar, kin
güdüyorlardı…
Din için savaşmıyorlardı.Kızıyla savaşmayı bilen kişi o kızın babasıyla savaşmayı da bilirdi elbette.
Oğlum, sende Ali’den bir iz
yok..
Ali’yi bilmiyorsun sen.
Ali’ye ait Ali yazısından
haberin var, işte o kadar!
Sen, KENDİ CANINA ÂŞIKSIN; bu
yüzden kararın kalmamış…
Hâlbuki o, CAN FEDA ETMEYE
HAZIR.
***
MANTIK AL- TAYR 1
Feridüddin-i ATTAR İslam klasikleri. M.E.B. 2172 Çeviren Abdulbaki GÖLPINARLI (
Bu kitabı temin edip evinde bulundurmanı önemle öneririm)
***
Yaren,Zamanla toplumun sende telkin (devamlı aynı şey söylendiği zaman akıl bunu doğru kabul eder) ederek kendinde oluşan değer yargılarınla kişilere ve olaylara baktığın zaman farkında olmadığın sende yerleşmiş duygusallıktan oluşmuş hissiyatla kanaat sahibi olursun.
Yani başkalarının anlatımı
dinle, ama kendin ayrıca araştır ve düşün.
Kendine sorular sor ve bu
cevapları kendin ver.
Yani din ile töre birbirini
çok etkilediğinden bazen din diye töreye, bazen de töre diye din hükümlerini
hayatımıza etken olarak katarız.
Farkında olmadan taraftar olduğumuz
çok şey vardır.
Bunların farkında olarak etkilerini en aza indirmeliyiz.
Birine karşı kin (gizli
düşmanlık) sistematik uygulanırsa o kişiden soğursun, bir zaman sonra hiç sana
kötülüğü dokunmadığı halde düşman ilan edersin.
Hatta o düşman kabul ettiğinin
değerlerini benimseyenlerine de aynı düşmanca tavırları gösterirsin.
Yaren kafan karışmasın.
Bazı Aleviler Peygamber
vekilliği Ali’nin hakkıydı Ebubekir haksızlık ederek elinden aldı dedikodusunun
gerçeğini anlatmak içindir bu anlatım.İslam dinini kurulmasında ve yayılmasında dine hizmet eden büyüklerimiz arasında iktidar kavgası vardı görüşünü kabul ettirmek için uydurulan sözlere cevaptır.
Bu büyüklerimiz canları dâhil
olmak üzere her şeylerini din yoluna harcamışlar ve birbirine yardım etmiş ve
dayanmışlardır.
Ne yazık ki kin tohumlarını
alevi dediğimiz çok kimseye daha akılları doğruyu görecek yaşa ve başa gelmeden
işlemişler.
Halen bu zamanda da bile aynı
ülkü ile canlarını bu yola koymuş olan büyüklerimizi sanki birbiri ile savaşmış
düşman gibi göstermeye çalışıyorlar.
Bektaşiliğin taklidi olan
Alevilerin önde olan aydınları; tarihi gerçekleri tarafsız olarak tekrar akıl
yolundan düzenleme yapmalıdır.
***
Hazreti Ali:
Din ulusu, hakiki imam, hilm
dağı(yavaş, yumuşak, tatlı), ilim denizi, din kutbu.Kevser sakisi, yol gösteren imam, Mustafa’nın amcaoğlu, Tanrı aslanı.
Tanrı rızasını kazanmış,
Tanrı’dan razı olmuş er, seçilmiş yiğit, dünyayı terk etmiş Fatıma’nın eşi,
masum efendi, Peygamberin damadı.
Sözüyle herkese yol
gösterdi.” Arştan aşağıda ne varsa sorun benden” sırlarına sahip oldu.
Din yolunda kendisine
uyulacak er hakkıyla odur; o, bu ululuğa hak kazanmıştır, onun hakkıdır bu
ululuk, fetvası, söz götürmez müftü odur.
Ali, Tanrı’nın gayb aleminde
tekdir, eşizdir..
Akıl, nasıl olur da onun
bilgisinden şüpheye düşer?
İsa nefesiyle ölü dirildiyse
Ali de nefesiyle kesilmiş eli, yerine kaynattı.
O tanrı makbulü, Kâbe’de
Peygamber’in omzuna çıktı da putları kırdı, yere attı!
Gayb âleminde gizli olan
şeyler, hatırındaydı hep…
Onun için elini koynundan
çıkardı, yed’i beyzaya (Nur parlayan el) gösterdi.
Eli, apaçık yed’i Beyza
olmasaydı, hiç Zülfikar (kılıcı) o elde karar kılar mıydı?
Gâh kendi âleminde coşar
köpürürdü…
Gâh gider, sırlarını kuyuya
söylerdi.
Bütün âlemde kendisine bir hem
dem (canciğer arkadaş) bulamadı, bir harama bulaşmadı da kendi içine gömüldü
gitti.
İşte böyle yaren,
Peygamberimizle aynı nurdan yaratılmış Ali’yi ayrı düşünemeyiz, ayrı bir
biçimde sevemeyiz.
***
RAVLİ