13 Kasım 2012 Salı

KUYU VE HAZRETİ ALİ

Mustafa (Peygamber) bir gün, bir yerde konakladı…
Askere kuyudan su getirin, dedi.

Birisi gitti, fakat derhal koşarak geri döndü ve
“ Kuyu kan içinde, suyu da yok” dedi.

Peygamber dedi ki:
“Neden öyle kanlı, bilmiyor musun?
Murtaza (seçilmiş) (Ali’nin lakabı), sırlarını o kuyuya söylemişti, ondan”

                                      *
Canında bu kadar heyecan bulunan, RUHU KAN KESİLMİŞ olan birisi, yüreğinde hatta bir karıncaya bile kin besleyebilir mi?

Senin canın taassupla ( taraftarlık etmek) coşmada..
Fakat Murtaza’da böyle bir CAN yoktur, sus!

Murtaza’yı kendinle KIYASLAMA sen…

HAKKI TANIYAN HAK’YOLUNA GİRER VE YOL İÇİNDE KALIR.

O da Tanrı işlerine girmiş…
Senin hayallerinden de rahatsız o!

Murtaza senin gibi kinle dolu olsaydı Mustafa’nın sahabesiyle (sahip çıkanlar, tutanlar) elbette savaşırdı.

O, senden çok yiğitti..
Peki, neden kimseyle savaşmadı?

Sıddık (Ebubekir) haksız olsaydı haklı olan Murtaza, onunla savaşmaz, hakkını istemez miydi?

Şaşılacak şey bu!

Müminler anasına uyanlar, kin güdüyorlardı…
Din için savaşmıyorlardı.

 
Murtaza, bunu görünce o kadar çalıştı, çabaladı ki nihayet zorla onları alt etti.
Kızıyla savaşmayı bilen kişi o kızın babasıyla savaşmayı da bilirdi elbette.

Oğlum, sende Ali’den bir iz yok..
Ali’yi bilmiyorsun sen.

Ali’ye ait Ali yazısından haberin var, işte o kadar!

Sen, KENDİ CANINA ÂŞIKSIN; bu yüzden kararın kalmamış…

Hâlbuki o, CAN FEDA ETMEYE HAZIR. 

                                         ***
MANTIK AL- TAYR 1 Feridüddin-i ATTAR İslam klasikleri. M.E.B. 2172 Çeviren Abdulbaki GÖLPINARLI ( Bu kitabı temin edip evinde bulundurmanı önemle öneririm)

                                      ***
Yaren,
Zamanla toplumun sende telkin (devamlı aynı şey söylendiği zaman akıl bunu doğru kabul eder) ederek kendinde oluşan değer yargılarınla kişilere ve olaylara baktığın zaman farkında olmadığın sende yerleşmiş duygusallıktan oluşmuş hissiyatla kanaat sahibi olursun.

Yani başkalarının anlatımı dinle, ama kendin ayrıca araştır ve düşün.
Kendine sorular sor ve bu cevapları kendin ver.

Yani din ile töre birbirini çok etkilediğinden bazen din diye töreye, bazen de töre diye din hükümlerini hayatımıza etken olarak katarız.

Farkında olmadan taraftar olduğumuz çok şey vardır.
Bunların farkında olarak etkilerini en aza indirmeliyiz.

Birine karşı kin (gizli düşmanlık) sistematik uygulanırsa o kişiden soğursun, bir zaman sonra hiç sana kötülüğü dokunmadığı halde düşman ilan edersin.

Hatta o düşman kabul ettiğinin değerlerini benimseyenlerine de aynı düşmanca tavırları gösterirsin.

Yaren kafan karışmasın.
Bazı Aleviler Peygamber vekilliği Ali’nin hakkıydı Ebubekir haksızlık ederek elinden aldı dedikodusunun gerçeğini anlatmak içindir bu anlatım.

İslam dinini kurulmasında ve yayılmasında dine hizmet eden büyüklerimiz arasında iktidar kavgası vardı görüşünü kabul ettirmek için uydurulan sözlere cevaptır.

Bu büyüklerimiz canları dâhil olmak üzere her şeylerini din yoluna harcamışlar ve birbirine yardım etmiş ve dayanmışlardır.

Ne yazık ki kin tohumlarını alevi dediğimiz çok kimseye daha akılları doğruyu görecek yaşa ve başa gelmeden işlemişler.

Halen bu zamanda da bile aynı ülkü ile canlarını bu yola koymuş olan büyüklerimizi sanki birbiri ile savaşmış düşman gibi göstermeye çalışıyorlar.

Bektaşiliğin taklidi olan Alevilerin önde olan aydınları; tarihi gerçekleri tarafsız olarak tekrar akıl yolundan düzenleme yapmalıdır.
                                        ***

Hazreti Ali:
Din ulusu, hakiki imam, hilm dağı(yavaş, yumuşak, tatlı), ilim denizi, din kutbu.
Kevser sakisi, yol gösteren imam, Mustafa’nın amcaoğlu, Tanrı aslanı.

Tanrı rızasını kazanmış, Tanrı’dan razı olmuş er, seçilmiş yiğit, dünyayı terk etmiş Fatıma’nın eşi, masum efendi, Peygamberin damadı.

Sözüyle herkese yol gösterdi.” Arştan aşağıda ne varsa sorun benden” sırlarına sahip oldu.

Din yolunda kendisine uyulacak er hakkıyla odur; o, bu ululuğa hak kazanmıştır, onun hakkıdır bu ululuk, fetvası, söz götürmez müftü odur.

Ali, Tanrı’nın gayb aleminde tekdir, eşizdir..
Akıl, nasıl olur da onun bilgisinden şüpheye düşer?

İsa nefesiyle ölü dirildiyse Ali de nefesiyle kesilmiş eli, yerine kaynattı.
O tanrı makbulü, Kâbe’de Peygamber’in omzuna çıktı da putları kırdı, yere attı!

Gayb âleminde gizli olan şeyler, hatırındaydı hep…

Onun için elini koynundan çıkardı, yed’i beyzaya (Nur parlayan el) gösterdi.

Eli, apaçık yed’i Beyza olmasaydı, hiç Zülfikar (kılıcı) o elde karar kılar mıydı?

Gâh kendi âleminde coşar köpürürdü…
Gâh gider, sırlarını kuyuya söylerdi.

Bütün âlemde kendisine bir hem dem (canciğer arkadaş) bulamadı, bir harama bulaşmadı da kendi içine gömüldü gitti.

İşte böyle yaren, Peygamberimizle aynı nurdan yaratılmış Ali’yi ayrı düşünemeyiz, ayrı bir biçimde sevemeyiz.

 Tanrı’nın sevdiklerini biz de seversek sevilenlerden oluruz.

                                    ***
RAVLİ

 

 

Popüler Yayınlar