Güzellik âleminde eşi, örneği yoktu.
“”Seher çağı, onun yüzünden
gelen bir ışıktı.
Ruhulkudüs(Cebrail), onun
kokusundan bir esinti!
Bütün alem, ona gizli sırlar
kitabıydı….
Yüzü güzelliğinin bir delili,
bir ayetiydi.
Bilmem kimin o güzellikten
pay almak haddineydi?
Dünya yüzü, onun yüzünden
kavgalarla dolmuştu, halkın ona sevgisi sınırları aşmıştı!
Gah sokağa çıkar, kara yağız
atını sürer, yüzüne pembe bir örtü örterdi.
Kim bu örtüye bakarsa suçsuz
günahsız demeden başını kestirirdi
Kim adını anarsa hemen dilini
koparttırdı.
Biri, o güzelliği düşünürse
hayale düşer, aklını, canını yele verirdi.
Yüzünü apaçık gören, ağlaya
inleye can verir, ölür giderdi.
O gönüller okşayan güzelin
aşkıyla ölmek, yüzlerce yıl süren ömürden tercih edilirdi.
Gün olurdu ki aşkının
derdiyle binlerce kişi ölürdü…
İşte aşk, işte iş!
Ne kimse ona bir an sabreder…
Ne kimsede kuvvet ve kudret
kalırdı.
Halk, daima onu araştırır, bu
istekle ölürdü.
Ne ona sabreden vardı, ne
onsuz sabreden…
Ne şaşılacak şey!
Bir an olsun birisinde sabır
ve takat olsaydı padişah, ona apaçık yüzünü gösterirdi.
Fakat hiç kimse ona layık bir
adam değildi…
O yüzden herkes, gönlü onun
derdi, ölüp giderdi.
Ama onu görmeye kimsede takat
yoktu.
Onun için yalnız onun adına
duymakla lezzet alırlardı.
Padişah, her an bakmak,
kendisini seyretmek üzere bir ayna yapılmasını buyurdu.
Padişaha güzel bir köşk
yaptılar, oraya da güzel bir ayna koydular.
Köşke gittikçe o aynaya
bakar, kendisini seyrederdi.
Yüzü aynaya vurur, herkes bu
suretle o aksi görür, lezzet alırdı.
Canını ayna yap da onun
güzelliğini seyret!
Senin padişahın ululuk
köşkündedir…..
Köşk, o güzellik güneşinden
parlayıp aydınlanmaktadır.
Padişahı gönlünde gör….
Arşı bir zerrede seyret!
Ovaya yayılan her elbise,
güzelim Tanrı’nın gölgesidir.
Sana Tanrı, yüzünü gösterirse
hayale kapılmaksızın gölgeyi Tanrı olarak görürsün.
Her şey, Tanrı olsun, sayısız
kuşun olsun, odur.
Ne görürsen gör, Tanrı’nın
gölgesidir.
Çünkü gölge Tanrı’dan
ayrılmaz..
Ayrı desen olamaz.
İkisi de birbiri ile beraberdir…
Ara, aktar.
Gölgeden de geç asıl sırrı
ara!
Fakat sen, bir gölgede
kaybolur gidersen nereden Tanrı’dan bir şey elde edeceksin?
Sana bir kapı açılırsa, o
lütfe uğrarsan gölge içinde güneşi görürsün….
Daima gölgeyi, güneşte
kaybolmuş görür, her şeyi güneş olarak seyredersin vesselam!
***
O yüce lütfüyle bir ayna icat
etti….O ayna gönüldür, gönüle bak da onun yüzünü gönülde gör.
***
MANTIK AL- TAYR 1
Feridüddin-i ATTAR İslam klasikleri.M.E.B. 2172 Çeviren Abdulbaki GÖLPINARLI
( Bu kitabı temin edip evinde bulundurmanı önemle öneririm)
***
Yaren, Tanrı gönlünü ayna
yarattı.Oradan sana bakıyor, sende ona oradan bakacaksın.
Tanrı kuluna aracısız bakmaz
ve seslenmez.
Çünkü insanoğlu buna dayanamaz mahvolur.
Tanrı Kâbe’ye ve insanın
gönlünü kendisine ev yaptı.
Onun için gönlünü temiz
tutmak gerekir.
Gönlün isteklerle doluysa,
ruhsal hastalıklarla dolu ise, kendini dünyaya bağladı isen, gönlündeki ayna
kararmıştır ki Tanrı’nın yüzünü görmek imkânsızlaştığı gibi, ondan görüntülerle
gelen uyarıları ve müjdeleri göremezsin.
Ey yaren yıllarca iyi, güzel
diye birçok şeyi gönlünde topladın.
Çer çöple doldu.
Şimdi kendini farkında olarak
öz eleştiriye sokarak temizlemelisin.
Zordur ama muhakkak yapman
gerekir.
Tanrı gönlüme bakacak ben de
göreceğim diye isteğin ve kararın varsa işin kolaylaşır.
Hayır, bu işlemi
yapmayacağım, ben iyiyim, ben temizim diyorsan kendin kendi ölçünle kendini
tartarsan ki bu kendine yalan söylemek ve kendini kendin kandırmak olur.
Kendin bilirsin.
Yücelere çıkmak kendini kandırmakla, kendine yalan söylemekle, kendine kendin masal anlatarak uyutmakla olmaz.
****
RAVLİ