19 Kasım 2012 Pazartesi

HU! VE ŞEMSİ TEBRİZİ 1

(M. 259) Peygamberimiz buyurdu ki: "Kardeşlerimle buluşacağım günü çok özlüyorum."

Sahabe, yani Peygamberimizin yoldaşları, Ey Allah elçisi, o kardeşler bizler miyiz? Dediler.

- Hayır.
- Yoksa nebiler mi?
- Hayır, buyurdular.

Benden sonra gelecek bir toplumdur onlar.
Bunlar uykulu birtakım sorular sordular, sonra tekrar uykuya vardılar.
O sözler uyanıklığın yankısı idi.

Nasıl olur da o kadar yankı gelsin de ondan ayılmasınlar ve başka yankılar vermesinler.
Bu, yeteneklerinin eksikliğindendi.

Bütün cihan halkı bir tarafa geçsin, ben öbür tarafa geçeyim.
Her ne zorlukları varsa benden sorsunlar, hepsine cevap vereyim ve hiç kaçmayayım.

Sözden, konuşmadan yüz çevirmem, daldan dala sıçramam.
Zeyneddini Tusî on, on beş gün için Şeyhi ziyarete gelmişti; ondan halvette bazı şeyler sordu.

Nihayet onu halvetten (İki kişinin baş başa kalıp konuşması) dışarı çıkardılar yolcu ettiler.

Bir gün birisi ile konuşuyorduk; Zeyneddin benim müridim idi, divane oldu, dedi.
Ben çok uğraşıyordum ki bu müritler gibi başımı aşağı indireyim. Neticede hakikat böyledir.

Ben onun gibi bir müridi nerede bulayım ki Allah benim müridimdir.
(Allah’ın iradesiyle, emriyle, buyruğuyla hareket ederim)

Çünkü onun kutsal adlarından biri de mürid'dir (İrade eden, emreden, buyuran).
Murad (İsteyen, dileyen, arzusu olan) ise benim.

Çünkü her müridin bir muradı, dileği vardır.

Bana bu zahir bilgileri (Açık, meydanda olan) ve bu çabuk anlayış kudreti gerektir ki, bunların yardımı ile yazıktır şu benim bilgimi onlara söylemek gerekmez, diyeyim.

Ancak onların bilgileri onların olsun.
Onları bu değersiz bilgileri ile meşgul etmek gerektir.

Tarîrı:” Hiç kimsenin bedeninin boşluğunda iki yürek yaratmadı”.
 (herkes de bir kalp yarattı).

Bizim her neyimiz varsa hep onundur.
Bu her iki söz de bir anlamdadır.

Hak yüce Allah asla "Enel Hak", yani ben Hakkım demez.
Allah, her zaman beni kutlayın, beni kutlayın!
Da demez.

Çünkü bunlar hayret ve taaccub (Şaşkınlık) ifade eden sözlerdir.
Hak nasıl olur da hayret ve taaccub beyan eder?

Eğer kuluna ait bir ilgi dolayısıyla taaccüp ifade eden süphan (Her türlü arazlardan, kusur ve eksikler ayrı tutmak) kelimesini kullanırsa doğru olabilir.(M. 260)

Rubi  (1/4) meskûn yeni yerin dörtte bir parçası halkın üzerinde yerleştiği parçadır.
Geri kalan dörtte üçü güneşin sıcağında yanar, orada halk yurt tutamaz.

Bu dörtte bir parçada yerleşmiş olanlar, bana ne kadar zor meseleler sorarlarsa sorsunlar, karşılığını peşin alırlar.

Onlar için pek zor görünen sorulara karşı cevap içinde cevap, kayıt içinde kayıt, şerh (Açıklama) içinde şerh (Açıklama) yazmışlardır.
(Açıkça yazılanı yazmışlar’Nakletme’, açıkça anlaşılanı açıklamışlar)

Benim sözümde ise bunların her birine on türlü cevap vardır.
O, güzelliği ve o tatlı edası ile hiç bir kitapta yazılı değildir.

Nasıl ki Mevlâna, bana, "Seninle tanıştıktan sonra bu kitaplar nazarımda pek tatsız kaldı," buyurdular.

Bu arşın gölgesi altında yedi zümre vardır.

Gerçi kıyamet gününde bütün yaratıklar şaşkına dönerler, korku içinde kalırlar, gördükleri birçok korkunç manzaradan ürkmüş bir halde kızgın gün ışığında yanarlar.

Bir başka topluluk da kan ter içinde bunalmıştır.
Yukarıda sözü geçen yedi zümre her şeyden selâmette kalırlar.

Bu yedi zümreden birisi yalancılardır.
Ama şöyle bir yalan olmalı:

Biri sana gelir, biraz önce filânla birlikte idim, şimdi onun yanından geliyorum, çok üzüntülü idi, senden yana utanarak diyordu ki, Allah-Allah nasıl oldu da ben falan zat hakkında terbiyesizlik ettim?

Aklım başımdan gitmiş, hiç kendime sahip değildim.
Yaptıklarımın farkında değilim, pişman oldum.

O kimse ki hem bu adama gelir, hem öteki hasma gider, aralarını bulmak ister.

Hayırseverliğin iki mislini yapar, ateşi söndürünceye kadar çabalar ki, kimseyi yakmasın, işte o fitne ateşini söndürmek kutlu bir iştir, ister yalanla, ister doğru sözle olsun!
Ateşi söndür de, ister idrar ile ister hendek suyu ile söndür, ister tertemiz su ile.

Bu millet ise aksini yapıyor.
Kavga koparmak için yalan söylüyor.

Şu bizim insanlarımız nerede görülmüştür?
Eğer arada Mevlâna olmasaydı bizim ile onlar arasında (paylaşılamayacak) ne vardı?

İşte bu sebeple bir tek dost gözü görüyorum, ama yüz düşman gözünü de görmek zorunda kalıyorum ve şüphesiz ki görüyorum.

Geçen gün hayalini karşıma getirdim, onunla tartışmaya koyuldum. Niçin bunların karşılığını açıkça ve olduğu gibi vermiyorsun, dedim.

Hayalin bana şu cevabı verdi:

Onlardan utanıyorum; istemiyorum ki incinsinler.
Ben de buna karşılık verdim.
Derken tartışma uzadı.

Söylemediğim ne kaldı ki!
Hayır, söylediklerim ne idi ki!
Sanki hiç bir şey konuşmadık.

Yani irfanı eksik (Bilme, anlama yeteneği az olan) insanların sözlerine nispetle her şeyi söyledik, ama kendi söyleyeceğime göre hiç bir şey söyleyemedik.
(M. 261)

                 ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
KIYAMET GÜNÜNDE KORKUDAN EMİN OLAN YEDİ İNANMIŞ TOPLULUK

1.   Arayı düzeltmek için yalan söyleyenler.

2.   Arabozuculuğa, azgınlığa, sıkıntıya, karışıklığa, kışkırtmalara engel olanlar.

3.   Can ve gönülden Allah’a kulluk edenler.

4.   Benlik davası gütmeyenler.

5.   Allah ile var olduğunu bilenler.

6.   Mertlik yapanlar ve mert huylu olanlar.

7.   Allah hak ve hukukunu nefsine rağmen gerçekleştirenler.

Neler öğrendik:

1.   Uyanıklığa kavuşamamışların sözlerine uykulu tabiri kullanıldığını öğrendik.

2.   Peygamber efendimizin özlediklerinin kendisinden sonra gelecek olan veliler, erenler, ermişler olduğunu öğrendik.

3.   Şems Hazretlerinin ahret hayatı ile sorulan sorulara cevap verdiğini, ahret hayatına geçmek isteyenlere yolu tarif edip yardım ettiğini öğrendik.

4.   Yeteneksiz yol gösterici ile yalnızlığa çekilip öğrenenin deli divane olabileceğini öğrendik)

5.   Öğretenin olgun öğrenenin uygun olması gerektiğini öğrendik.

6.    Öğrenende çabuk anlayış kudreti varsa önemli şeyler anlatılacağını öğrendik.

7.   Eğer çabuk anlama yeteneği yoksa öğrenen kişinin o konuyu anlaması için anlatanın boşuna uğraşacağını öğrendik.

8.   Her insanda tek yürek olduğunu öğrendik, bunun hakikatinin anlaşılmasıyla tek yürek olmak için anlayışımızı düzenlememiz gerektiğini öğrendik.

9.   Âlim olduğunu söyleyenlerin açıkça yazılı olan ve anlaşılan hükümleri açıklamaya çalıştıklarını öğrendik.

10.           Yanlış yola gidilmesini önlemeye çalışmamız gerektiğini öğrendik. 

 
İşte böyle yaren,

Şems Hazretlerinin söylediği sözleri kendisinin bildiği ve bize öğreteceklerinden çok küçük bir parça olduğunu öğrendik, anladık.

Şems Hazretlerinden yeteri kadar faydalanmak isteyen yarenlerin canı gönülden bu büyüğümüze bağlanması ve her sözünün doğru olduğunu kabul etmesiyle olur.

Şems Hazretleri olgun olduğundan bizim yararlanabilmemiz için uygun duruma kendimizi getirmemiz gerekmektedir.

Yaren bu yol uzundur ama zevkli ve heyecanlıdır.
Tadını alan bu yoldan asla geri dönmemiştir.

Yüzeysel veya merakını gidermek için uğraşanlar birkaç kendine yarayan hikâyeden başka bir şey öğrenemeden hayatını yaşar gider.

Ebedi hayat isteyenler için bu yol açıktır ve yol ve yolun şartları açıkça bellidir.

Geçici dünya zevklerini önemseyenler merakını giderdikten sonra bu yoldan ayrılırlar ama kendilerine ileri hayatta fayda sağlayamayacakları bu yolun adını kullanırlar.

Elbette hissesi olan alır.
Hissesi olan da çalışmalı, uğraşmalı, ulaşmalı ki kavuşsun.

                                 *

RAVLİ

Popüler Yayınlar