Sahabe, yani Peygamberimizin
yoldaşları, Ey Allah elçisi, o kardeşler bizler miyiz? Dediler.
- Hayır.
- Yoksa nebiler mi?- Hayır, buyurdular.
Benden sonra gelecek bir
toplumdur onlar.
Bunlar uykulu birtakım
sorular sordular, sonra tekrar uykuya vardılar. O sözler uyanıklığın yankısı idi.
Nasıl olur da o kadar yankı
gelsin de ondan ayılmasınlar ve başka yankılar vermesinler.
Bu, yeteneklerinin eksikliğindendi.
Bütün cihan halkı bir tarafa
geçsin, ben öbür tarafa geçeyim.
Her ne zorlukları varsa
benden sorsunlar, hepsine cevap vereyim ve hiç kaçmayayım.
Sözden, konuşmadan yüz
çevirmem, daldan dala sıçramam.
Zeyneddini Tusî on, on beş
gün için Şeyhi ziyarete gelmişti; ondan halvette bazı şeyler sordu.
Nihayet onu halvetten (İki
kişinin baş başa kalıp konuşması) dışarı çıkardılar yolcu ettiler.
Bir gün birisi ile
konuşuyorduk; Zeyneddin benim müridim idi, divane oldu, dedi.
Ben çok uğraşıyordum ki bu
müritler gibi başımı aşağı indireyim. Neticede hakikat böyledir.
Ben onun gibi bir müridi
nerede bulayım ki Allah benim müridimdir.
(Allah’ın
iradesiyle, emriyle, buyruğuyla hareket ederim)
Çünkü onun kutsal adlarından
biri de mürid'dir (İrade eden, emreden, buyuran).
Murad (İsteyen, dileyen, arzusu olan) ise benim.
Çünkü her müridin bir muradı,
dileği vardır.
Bana bu zahir bilgileri
(Açık, meydanda olan) ve bu çabuk anlayış
kudreti gerektir ki, bunların yardımı ile yazıktır şu benim bilgimi onlara
söylemek gerekmez, diyeyim.
Ancak onların bilgileri
onların olsun.
Onları bu değersiz bilgileri
ile meşgul etmek gerektir.
Tarîrı:” Hiç kimsenin
bedeninin boşluğunda iki yürek yaratmadı”.
(herkes de bir kalp yarattı).
Bizim her neyimiz varsa hep
onundur.
Bu her iki söz de bir
anlamdadır.
Hak yüce Allah asla "Enel Hak", yani ben Hakkım demez.
Allah, her zaman
beni kutlayın, beni kutlayın! Da demez.
Çünkü bunlar hayret ve
taaccub (Şaşkınlık) ifade eden sözlerdir.
Hak nasıl olur da hayret ve
taaccub beyan eder?
Eğer kuluna ait bir ilgi
dolayısıyla taaccüp ifade eden süphan (Her türlü
arazlardan, kusur ve eksikler ayrı tutmak) kelimesini kullanırsa doğru
olabilir.(M. 260)
Rubi (1/4) meskûn yeni yerin dörtte bir parçası
halkın üzerinde yerleştiği parçadır.
Geri kalan dörtte üçü güneşin
sıcağında yanar, orada halk yurt tutamaz.
Bu dörtte bir parçada
yerleşmiş olanlar, bana ne kadar zor meseleler sorarlarsa sorsunlar,
karşılığını peşin alırlar.
Onlar için pek zor görünen
sorulara karşı cevap içinde cevap, kayıt içinde kayıt, şerh (Açıklama) içinde
şerh (Açıklama) yazmışlardır.
(Açıkça yazılanı
yazmışlar’Nakletme’, açıkça anlaşılanı açıklamışlar)
Benim sözümde ise bunların
her birine on türlü cevap vardır.
O, güzelliği ve o tatlı edası
ile hiç bir kitapta yazılı değildir.
Nasıl ki Mevlâna, bana,
"Seninle tanıştıktan sonra bu kitaplar nazarımda pek tatsız kaldı," buyurdular.
Bu arşın gölgesi altında yedi
zümre vardır.
Gerçi kıyamet gününde bütün
yaratıklar şaşkına dönerler, korku içinde kalırlar, gördükleri birçok korkunç
manzaradan ürkmüş bir halde kızgın gün ışığında yanarlar.
Bir başka topluluk da kan ter içinde bunalmıştır.
Yukarıda sözü geçen yedi zümre her şeyden selâmette kalırlar.
Bu yedi zümreden birisi
yalancılardır.
Ama şöyle bir yalan olmalı:
Biri sana gelir, biraz önce
filânla birlikte idim, şimdi onun yanından geliyorum, çok üzüntülü idi, senden
yana utanarak diyordu ki, Allah-Allah nasıl oldu da ben falan zat hakkında
terbiyesizlik ettim?
Aklım başımdan gitmiş, hiç kendime sahip değildim.
Yaptıklarımın farkında değilim, pişman oldum.
O kimse ki hem bu adama
gelir, hem öteki hasma gider, aralarını bulmak ister.
Hayırseverliğin iki mislini
yapar, ateşi söndürünceye kadar çabalar ki, kimseyi yakmasın, işte o fitne
ateşini söndürmek kutlu bir iştir, ister yalanla, ister doğru sözle olsun!
Ateşi söndür de,
ister idrar ile ister hendek suyu ile söndür, ister tertemiz su ile. Bu millet ise aksini yapıyor.
Kavga koparmak için yalan söylüyor.
Şu bizim insanlarımız nerede
görülmüştür?
Eğer arada Mevlâna olmasaydı
bizim ile onlar arasında (paylaşılamayacak) ne vardı?
İşte bu sebeple bir tek dost
gözü görüyorum, ama yüz düşman gözünü de görmek zorunda kalıyorum ve şüphesiz
ki görüyorum.
Geçen gün hayalini karşıma
getirdim, onunla tartışmaya koyuldum. Niçin bunların karşılığını açıkça ve
olduğu gibi vermiyorsun, dedim.
Hayalin bana şu cevabı verdi:
Onlardan utanıyorum; istemiyorum ki incinsinler.
Ben de buna karşılık verdim.
Derken tartışma uzadı.
Söylemediğim ne kaldı ki!
Hayır, söylediklerim ne idi
ki! Sanki hiç bir şey konuşmadık.
Yani irfanı eksik (Bilme,
anlama yeteneği az olan) insanların sözlerine nispetle her şeyi söyledik, ama
kendi söyleyeceğime göre hiç bir şey söyleyemedik.
(M. 261)
***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
KIYAMET GÜNÜNDE KORKUDAN EMİN OLAN YEDİ İNANMIŞ
TOPLULUK
1. Arayı düzeltmek için yalan söyleyenler.
2. Arabozuculuğa, azgınlığa, sıkıntıya, karışıklığa,
kışkırtmalara engel olanlar.
3. Can ve gönülden Allah’a kulluk edenler.
4. Benlik davası gütmeyenler.
5. Allah ile var olduğunu bilenler.
6. Mertlik yapanlar ve mert huylu olanlar.
7. Allah hak ve hukukunu nefsine rağmen
gerçekleştirenler.
Neler
öğrendik:
1. Uyanıklığa kavuşamamışların sözlerine uykulu tabiri
kullanıldığını öğrendik.
2. Peygamber efendimizin özlediklerinin kendisinden sonra
gelecek olan veliler, erenler, ermişler olduğunu öğrendik.
3. Şems Hazretlerinin ahret hayatı ile sorulan sorulara
cevap verdiğini, ahret hayatına geçmek isteyenlere yolu tarif edip yardım
ettiğini öğrendik.
4. Yeteneksiz yol gösterici ile yalnızlığa çekilip
öğrenenin deli divane olabileceğini öğrendik)
5. Öğretenin olgun öğrenenin uygun olması gerektiğini
öğrendik.
6. Öğrenende çabuk
anlayış kudreti varsa önemli şeyler anlatılacağını öğrendik.
7. Eğer çabuk anlama yeteneği yoksa öğrenen kişinin o
konuyu anlaması için anlatanın boşuna uğraşacağını öğrendik.
8. Her insanda tek yürek olduğunu öğrendik, bunun
hakikatinin anlaşılmasıyla tek yürek olmak için anlayışımızı düzenlememiz
gerektiğini öğrendik.
9. Âlim olduğunu söyleyenlerin açıkça yazılı olan ve
anlaşılan hükümleri açıklamaya çalıştıklarını öğrendik.
10.
Yanlış yola
gidilmesini önlemeye çalışmamız gerektiğini öğrendik.
Şems Hazretlerinin söylediği
sözleri kendisinin bildiği ve bize öğreteceklerinden çok küçük bir parça
olduğunu öğrendik, anladık.
Şems Hazretlerinden yeteri kadar faydalanmak isteyen yarenlerin canı gönülden bu büyüğümüze bağlanması ve her sözünün doğru olduğunu kabul etmesiyle olur.
Şems Hazretleri olgun olduğundan bizim yararlanabilmemiz için uygun duruma kendimizi getirmemiz gerekmektedir.
Yaren bu yol uzundur ama
zevkli ve heyecanlıdır.
Tadını alan bu yoldan asla
geri dönmemiştir.
Yüzeysel veya merakını
gidermek için uğraşanlar birkaç kendine yarayan hikâyeden başka bir şey
öğrenemeden hayatını yaşar gider.
Ebedi hayat isteyenler için
bu yol açıktır ve yol ve yolun şartları açıkça bellidir.
Geçici dünya zevklerini önemseyenler merakını giderdikten sonra bu yoldan ayrılırlar ama kendilerine ileri hayatta fayda sağlayamayacakları bu yolun adını kullanırlar.
Elbette hissesi olan alır.
Hissesi olan da çalışmalı,
uğraşmalı, ulaşmalı ki kavuşsun.
*
RAVLİ