10 Kasım 2012 Cumartesi

BALIKÇI VE CİN HİKÂYESİ

Bir balıkçı bir gün balık avlamak için attığı ağa bir pirinç şişe takılmış.

 

O gün balık yakalayamadığı için bunu pirinç tüccarına satabilirim diye düşünmüş.

 

Şişe çok büyük değilmiş. Tepesinde tuhaf bir sembol varmış;

Kral Süleyman’ın mührü Şişenin içinde, korkunç bir cin varmış.

Şişe Süleyman’ın kendisi tarafından denize bırakılmış. Biri gelip de o cini,

 

İNSANLIĞA FAYDALI OLACAK UYGUN GÖREVİNE

ATAYARAK KONTROL ALTINA ALANA DEK, halkı koruyacakmış.

 

Ama balıkçının bunlardan haberi yokmuş.

 

TEK BİLDİĞİ, BUNUN ONA FAYDA SAĞLAYACAK,

 

KAR GETİRECEK BİR ŞEY OLDUĞUYMUŞ.

 

Dışı parlakmış ve bir sanat eseriymiş.” İçinde elmaslar olabilir diye” düşünmüş.

 

“ İNSAN SADECE KULLANMAYI ÖĞRENDİĞİ ŞEYİ KULLANABİLİR” sözünü unutup tıpayı çekmiş.

 

Şişeyi ters çevirmiş, ancak içinde hiçbir şey yokmuş.

 

Bunun üzerine balıkçı şişeyi koyup uzunca bakmış, sonra içinden, giderek yoğunlaşan bir duman çıkmaya başladığını fark etmiş.

 

Duman süzülerek yükselmiş ve dev, korkutucu bir görünüme bürünüp ona derin bir sesle seslenmiş:

 

“ Ben Cinlerin, mucizevî oluşumlarının sırrını bilen Şefleriyim.

İsyan ettiğim Süleyman tarafından bu şişeye kapatıldım ve şimdi seni yok edeceğim!”

 

Balıkçı dehşete düşmüş ve kendini kumlara atıp ağlamış: “ Sana özgürlüğünü vereni yok mu edeceksin?”

 

“ Aslında bakarsan evet” demiş cin,

 

“ NE DE OLSA İSYAN BENİM DOĞAMDA VAR

 

VE ZARAR VERMEK BENİM İŞİM, HER NE KADAR

 

BİNLERCE YIL HAREKETSİZ KALSAM DA”

 

Balıkçı, bunun öyle karlı bir av olmadığını, aksine bir an önce yakalanması gerektiğini anlamış.

 

Tıpanın üzerindeki mühre bakmış ve birden aklına bir fikir gelmiş. “Senin bu şişeden çıkabilmiş olman mümkün değil” demiş.” Bu şişe çok küçük “

 

“Ne Cinlerin efendisinin sözünden şüphe mi ediyorsun?” diye kükremiş Cin.

Ve tekrar duman olup şişenin içine girivermiş.

 

Balıkçı tıpayı almış ve hemen şişenin ağzını kapatmış.

 

Sonra şişeyi denizin derinliklerine atmış.

                                                     *

Yıllar geçmiş, ta ki başka bir balıkçı, ilk balıkçının torunu, aynı yerde ağ atıp aynı şişeyi çıkarana kadar.

 

Şişeyi kumun üstüne koymuş ve tam açmak üzereymiş ki aklına bir şey gelmiş. Bu babasının babasından gelen ve ona

 

AKTARILAN BİR ÖĞÜTMÜŞ.

 

“ İNSAN SADECE KULLANMAYI ÖĞRENDİĞİ ŞEYİ KULLANABİLİR”

 

Bu ara cin şişenin içinden seslenmiş: “ Âdem’in oğlu, her kimsen, şişenin tıpasını çıkar ve beni serbest bırak; ben mucizevî oluşumların sırlarını bilen Cin şefiyim”.

 

Büyüklerden duyduklarını hatırlayan genç balıkçı, şişeyi bir mağaraya koymuş ve orada yaşayan bilge bilge adamın yanına gitmiş.

Hikâyeyi anlatmış. Bilge de:

 

“ Aklına gelen söz son derece doğrudur. Ve

 

BUNU KENDİN YAPMALISIN,

 

AMA TABİİ ÖNCE NASIL YAPILACAĞINI BİLMELİSİN”

 

“Ama ne yapmam gerekiyor?” diye sormuş balıkçı.

“ Elbette, yapmak istediğin bir şey vardır, değil mi*” demiş bilge.

“ Yapmak istediğim şey, cini serbest bırakmak.

Böylece bana mucizevî bilgiyi verebilir ya da dağlarca altın ve zümrüt getirebilir bana”

 

“Tabii sen hiç, serbest kaldığı takdirde cinin bunları sana vermeyeceğini ya da verip onları koruyacak araçların olmadığı için sonradan geri alabileceğini düşünmedin” demiş bilge.

 

“İNSAN SADECE KULLANMAYI ÖĞRENDİĞİ ŞEYİ KULLANABİLİR”

 

sözünü hatırladıktan sonra peki ne yapmalıyım? Diye sordu bilgeye.

 

“Cinden, sunabileceği şeyin bir numunesini iste. O numuneyi koruyacak ve test edecek bir araç iste.

 

******* BİLGİ İSTE, MAL MÜLK DEĞİL,

 

ÇÜNKÜ BİLGİ OLMADAN MAL FAYDASIZDIR

 

VE TÜM SORUNLARIMIZIN SEBEBİ DE BUDUR”********

 

Şimdi olayı daha iyi kavrayan genç balıkçı, cini bıraktığı yere dönmüş.

Şişeyi tıklatmış cin uyanmış. Cine:

 

“Senin iddia ettiğin kişi olduğuna ve söylediğin güçlere sahip olduğuna inanmıyorum”, “Yalan da söyleyebilirsin” demiş genç balıkçı.

 

“Evet” diye itiraf etmiş cin.” Ama bu

 

GÜÇLERİMLE ÖZGÜR KALAMAM “

 

“ İyi, o zaman” demiş balıkçı

 

“AKLIMDAKİ SORUNUN GERÇEK OLUP OLMADIĞINI

 

ANLAMAM İÇİN GEREKLİ BECERİYİ VER BANA.”

 

Sihir gerçekleşince büyük babasından gelen öğüdün sebebini anlamış.

Cinlerden neler olabileceğini görmüş. Şişeyi büyük babası gibi denizin dibine atmış.

 

Ve yaşamının geri kalanını, bir balıkçı olarak değil, başkalarına

 

 “ İNSAN SADECE KULLANMAYI BİLDİĞİ ŞEYİ KULLANABİLİR”

 

sözünün değerini anlatan bir adam olarak geçirmiş.

 

Sonraları akıl verecek akıllı insanlara kıymet vermedikleri için sonra gelen nesiller, bu söz onlara tabu olmuş, dine dönüşmüş, taklit edilmiş, inanca dönüşmüş.

 

Bu balıkçının mirasçıları onun “ Öğretileri” diye nitelendirdikleri şeylere zarar vermişler ve onun anlatımını taklit etmişler.

Zamanla bu öğretiler dine dönüşmüş.

Ve bu balıkçının davranışına saygı duydukları için, her açıdan ona benzemeye çalışmışlar.

 

Bugün, yüzyıllar sonra, şişe hala bu insanlar için kutsal bir sembol ve gizemini koruyor. Birbirlerini sevmeye çalışıyorlar, sadece o balıkçıyı sevdikleri için ve onun yerleşip bir baraka kurduğu yerde, şimdi onlar güzel giysiler giyip ayinler yapıyorlar.

 

 

 Zeki adamın ilkelerinin hala yaşadığını bilmeyen torunları da nerede, bilinmiyor. Pirinç şişe ise, içinde uyuyan cinle birlikte denizin dibinde yatıyor.

 

 

                                                       ***

 

 MEVLANA VE GİZEMLİ SUFİ BİLGELİK HİKÂYELERİ.

IDRIES SHAH.

ÇEV. MERVE DUYGUN. 2009

BUTİK YAYINCILIK VE KİŞİSEL GELİŞİM HİZ. TİC. LTD. ŞTİ.YAYINI

 (Bu kitabı temin ederek evinde bulundurmanı önemle tavsiye ederim)                                                   

                                                      

                                                        ***

Cin: Göze gözükmeyen fakat etkisi büyük değişiklik olduğu zaman, sebebi bilinmiyorsa veya anlaşılamamışsa cin olarak ifade edilir.

 

 

Yaren,

Bilinmeyenin gücünü kontrol altına alıncaya kadar insanları uyarmalısın ve korumalısın.

 

Yapısında isyan olana asla özgürlük alanı bırakma, zarar verir.

Yapısında şikâyetçi olanı yanına yaklaştırma, huyunu bozar.

 

Aktarılan bir öğüt muhakkak yaşanmıştır, aynen yaşanmasa bile o anlamı taşıyacak bir olay yaşanmıştır ve senin yararın için binlerce yıl hafızada yaşatılıp sana sunulmuştur.

Öğütün değeri buradan gelmektedir.

 

KENDİNİN YAPMADIĞI BİR DENEYİM KALICI OLAMAZ,

 

 GELECEĞE MİRAS OLARAK AKTARILAMAZ.

 

Varlıkların çok alanda gücü vardır ama özgür olabilme ve kalabilme gücünü yalnız isteyen insan elde edebilir.

 

Aklımız şehir gibidir. Düşünceler gelir, gezinir, biraz kalır, sonra gider.

 

Aklına gelen düşüncelerin içindeki sorular bilgi şehrinde cevap ararlar.

 

Bulabilirlerse alırlar, cevabı beğenirlerse kalırlar.

Bulamazlarsa bulabilecekleri başka akıllara giderler.

 

Akıl gerçek olmayanı asla kabul etmez.

 

Nefsinin kabul ettiği şeyleri aklın kabul etmiş gibi kabul edersen kendini kandırmaya çalışırsın ki yine de kandıramazsın. Anlatır durursun.

 

Yaren burada çok dikkatli davranmalısın.

Nefsin istekleri kendini gösterirce kontrolü kaybetme. Nefsini kontrol etmek için ihtiyaç sınırı koymalısın.

 

 Nefsin istediği gelip geçicidir.

Aklın istediği kalıcı olandır.

 

Şu soruyu günde kendine defalarca somalısın.

Bunu arzu ettim. Bu arzum aklımdan mı?

 Nefsimden mi?

Ne yaparsan yap nasıl yaparsan yap bilincince ve kontrol altına al yap.

                                               *

 

Yaren, her hikâye ile beyninde bir zekâ kimyası oluşmaktadır.

Hikâye ile aklına hitap edilir, ilgin ve merakın tetiklenir.

Hikâyeyi anlamaya çalışırken gönül bahçenin kapısı kendiliğinden açılır.

Gülfidanları uygun yerlere dikilir.

Sen tam anlayacağım derken gönülden aklına gelinir ve orada gönülle olan ilişki kimyasal olarak yazılır.

 

Gül mevsimi gelince gönlünde güller açar, mis gibi kokular saçılır.

Sen o gülleri dikeni, çeşitlerini, ne zaman dikildiğini unutursun ama kokunun lezzetini kokladıkça tarif edemeyeceğin bir hoşluğa girersin.

Bu hoşluk içten gelen bir yaşam sevincidir.

Zaman içinde zekâ ile gönlüne dikilen sofi gülfidanlarıdır.

 

Neyse, fazla açık etmemek gerek.

Mevlana hazretleri gel bize kimyanı değiştirelim sözünü hatırlayalım.

 

Sevgiyle kalın,

Hoşlukla kalın,

 Sevinç içinde kalın,

Sevdiklerinizle birlikte kalın.

Hoşça kalın                            

 RAVLİ

 

Popüler Yayınlar