Sultan Alâeddin Şeyh Baha
Veled’in türbesini ziyaret etti, öptü ağladı, ondan yardım ve himmet
(çalışmasını, çabalamasını) dileyerek Harim şah’ı karşılamaya hazırlandı.
Harim şah’ın ordusu Erzurum
hududuna ulaşınca, casuslar bu ordunun üstünlüğünü İslam Sultanına bildirdiler.
Askerine büyük bir kuruntu
geldi.
Sultan, Harim şah’ın halini
ve gidişini anlayıp ona göre hazırlanmayı düşündü.
Bir gece elbisesini
değiştirip birkaç dağlanmamış, rüzgâr gibi giden at seçti.
Dağ yolundan birkaç Türkle
beraber Harizm askerine katıldılar.
Harizm emirleri onların kim
olduklarını sorup araştırdılar.
Onlarda “Biz bu diyarın
Türklerindeniz.
Erzurum’un dağ nahiyelerinde
bulunuyoruz.
Bizim atalarımız Ceyhun nehri
civarındandı.
Bu birkaç sene içinde Sultan
Alaaddin Keykubat bizden yüz çevirip bizi zor duruma soktu.
Daima Tanrının yardımını
gören Harizm askerinin gelmesini bekliyoruz;
Belki bunlar sayesinde onun
zulmünden kurtulabiliriz.
Bu olayı Harim şah’ın
kulağına ulaştırdıkları vakit, çok sevindi ve bunu iyi bir fal saydı.
Özel sofrayı kurmalarını, bu
sofrada emirlerin, vezirlerin, hasların ve devlet erkânından her birinin kendi
yerlerini almalarını emretti.
Kabul törenini tertip ederek
bu misafirleri huzura getirdiler.
Bunlar Harim şah’ın önünde
baş koydular ve onun törenine tamamıyla hoşlanarak baktılar.
Getirdikleri atları da onlara
verdiler.
Harim şah, bu misafirlere
iltifat etti, kaftan giydirerek güzel vaatlerde bulundu.
Misafirlere bir çadır tayin
edip altın bağışladılar.
Hemen o gece Harim şah’ın hatırından
geçti ki, Sultan Alâeddin’in ülkelerinden, her nereden geçtimse bütün halk ondan
razı idi.
Bu birkaç Türk ondan neden
şikâyet ettiler?
Sultan Alâeddin’in de bu
taraflara geldiği duyuluyor.
Bu Türkler onun casusu
olmasınlar?
Durumu daha iyi tetkik etmek
lazımdır.
Zira “ŞÜPHE İHTİYATTIR”
(İhtiyat: İlerisini düşünerek,
görerek davranmak, tedbir almak, tedarikli bulunmak)
Hemen Erzurum sultanı
Mugiseddin’i yanına çağırdı, onunla bu hususta görüşüp “Yarın bunların durumunu
inceleyelim” dedi.
Sultan Alâeddin’in de hemen o
gece rüyasında Baha Veled’in gelip kendisine “KALK! Hemen atına bin, uyku
uyuyacak zaman değildir” dediğini gördü.
Uyandığı vakit kendi kendine
“ Yarın bir eğlence yapalım da sonra gideriz” diyerek tekrar uykuya daldı.
Baha Veled hazretleri yine
rüyasına girdi.
Asasını tahtına ve tahtın
üzerine çıkıp onun göğsüne vurarak “NİÇİN UYUYORSUN” dedi.
Alâeddin, Baha Veled’in
heybetinden uyandı.
Bütün vücudu titremeye
başladı.
Adamlarını da uyandırdı.
Gece yarısı atlarını
eğerleyip yola çıktılar.
Gece sona erdiği vakit Harim
şah “sayılı emirlerinden birkaç kişi onların çadırlarının etrafında göz kulak
olsunlar, biz de bu gün onların durumunu inceleyelim” diye emir verdi.
Fakat sabah olunca hepsinin
gitmiş olduğunu gördüler, bunu hemen Harim şah’a bildirdiler.
Harim şah bunları takip için
iki üç bin süvari yola çıkardı, kendisi de bunların arkasından atına binip
gitti.
Sultan Alaaddin arkasına
baktığı vakit bir ordunun kaldırdığı tozların havaya yükseldiğini gördü.
Bunun üzerine atını
doludizgin sürerek kendi ordusuna ulaştı.
Harim şah askerleri hiçbir
şey elde edemeden geri dönüp gittiler.
Sultan Alâeddin askerlerine
birçok hediyeler ve paralar verip “ TANRININ YARDIMI VE BAHA VELED
HAZRETLERİNİN HİMMETİ (gayretiyle) İLE BİZ GALİP VE TANRININ YARDIMINA MAZHARIZ
(görürüz)” BUYURDU.
Erzincan’ın yassı Çemen
mevkiine askerine karargâh yaptı.
Harizm şahla birkaç gün
muharebe yaptılar.
Beşinci günü birdenbire Tanrı
erlerinin kuvvetli nefeslerinden bir saadet ve zafer rüzgârı esti, Alâeddin’in
askerleri tarafındaki toz ve toprağı havaya kaldırarak Harizm askeri üzerine
saçtı.
Sultan hazretleri(Attığın
zaman da sen atmadın, fakat Allah attı)
(ENFAL suresi 17)
Ayetinin işaret ettiği yüzden
“Bu yüzler kararsın” dedi
“ Güç yetmediği şeyden kaçmak
peygamberin adetlerindendir” hadisinin korkusu da düşmanların kalbine çöktü.
Nihayet Tanrı’nın yardımı ile
sultanın bayrakları galip gelip askerleri zafer ve saadete kavuştular.
Fanilere de düşmanın böyle
heybetli ve haşmetli bir ordusunun, o zamanın Kutbu’nun gayretiyle fena bir
bozgunluğa uğradığı malum oldu.
(Düşmanları bu savaşı
duydular, Baha Veled’in gayretiyle galip gelindiğini anladılar)
Bu sofiler tayfasının yardım
ve gayretinin, dünya ve ahirette sonsuz bir saadeti ve ebedi bir salah
(iyileşme, düzelme, rahatlık, barış, dine olan bağlılık) ve kurtulmayı mucip olduğu
bir gerçektir.
Sultan Alâeddin mühim bir
olayla karşılaştığı vakit daima Şeyhin türbesine gider, ondan yardım diler,
galip ve başarılı olarak dönerdi.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B.
YAYINLARI 489
***
Yaren,
Allah dostları diridir ve
Allah’ın izniyle ve yetkiyle yardım ederler.
Biz ibadetlerimizi yaparız
ama kabul olunan mı bilemeyiz?
Allah’tan olan isteklerimiz
nefsimiz hükmünde ise Allah kendi isteği olarak görmediğinden kabul edip
vermez.
Gözyaşı dökerek velilerden,
evliyalardan istersen ve vereninde Allah olduğu bilincini kaybetmeden isteğine
kavuşursun.
Veren Allah’tır.
Büyüklerimiz Allah’ta hatırı
sayılan kimselerdir.
Biz sıkıntımız olduğu zaman
Afyonda iken Sultan Divane Mehmet Çelebi hazretlerinin huzuruna gider içimizi
dinleyerek ne yapacağımıza karar veririz.
Çünkü gönlümüzü bağladığımız
büyüğümüzdür.
*
RAVLİ