Yetmiş yıldır neşelenir,
neşeden hâllenir (kendinden geçme), nazlanırım.
** Mum gibi yanıp yakılan bir
gönlüm var.
Tenim yanmaya başladı mı özür
dilemeye başlarım.
Böyle bir güzelim Tarımız
var;
Biz de onun Tanrılığına gönül
vermiş, bağlanmışız.
Fakat sen, halkın ayıbını
aradıkça nasıl olur da Gayb güzelliği ile neşelenirsin?
Sen ayıp gören gözle ayıp
aradıkça Gayb’ı nereden göreceksin?
Önce halkın ayıbından kurtul
da sonra mutlak olan Gayb âleminin aşkıyla neşelen!
Başkalarının ayıbında kılı
kırk yararsın;
Ama sana kendi ayıbını
söylesem görmezsin, kör kesilirsin!
Kendi ayıbını görsen, onunla
uğraşsan yine ayıplısın demektir ama makbul olursun hiç olmazsa.
* Yürü;
Başkalarının ayıbından dilini
kes de iki âlemde de makbul ol!
***
MANTIK AL- TAYR 2
Feridüddin-i ATTAR İslam klasikleri.
M. E. B. 2172 Çeviren Abdulbaki GÖLPINARLI
( Bu kitabı temin edip evinde
bulundurmanı önemle öneririm)
***
Yaren,
Ten yanması:
Kişi yanlış yaptığı zaman
aklı ve nefsi kabul etse bile gönlü kabul etmez.
Kabul etmeyen gönül bunu akla
nesnel olarak sıkıntı vererek
“durumun, tutumun, yaptığın yanlış tekrar
değerlendir” diye vücudunda bir belirti gösterir.
Bu sıkıntı bazen teninde
kızarıklık ve kaşınma hali, bazen kalbinde sıkışma, bazen can sıkıntısı yani
stresin oluşturduğu belirtiler başlar.
Hemen koşar gidersin doktora.
Doktora gidersin kimyasal bir
ilaçla orayı tamir eder.
Fakat esas neden durduğu için
gönlün başka bir uyarı ile başka bir yerden seni tekrar uyarır.
Orayı da aynı metotla
halledersin ki başka bir yerden tekrar kendini gösterir.
*Artık doktor-doktor gezen
hastalık hastalığı olmuşsun demektir.
Yaren, kendini hesaba çekip
nerde yanlış yaptığını bulman ve düzeltmen gerekir.
*
Gerçekleri algılamıyorsan,
gördüğün halde görmemezlikten geliyorsan, söylendiği ve uyarıldığın halde
değişme yapmıyorsan kör kesilmişsin demektir.
(Ansal körlük)
Artık sen isteklerinin
kontrolüne girmiş düzeltilmesi zor olan bir hastalıklı kişiliktesin demektir.
*
Dikkatini başkalarının
davranışlarına yoğunlaştırırsan kendi
ÖZÜNDEN uzaklaşırsın.
Tanrı ölçülerini kullanmıyorsan
benliğin her yanlış davranışının doğru ve haklı olduğunu aklını
inandırabilirsin ama gönlüne asla tesir etmez.
*Gönlün doğru olanı yapmakla
ve haklının hakkını vermekle sakinleşir.
Nefsinin bahaneleri gönlünü
yatıştıramaz.
Din adamına sorarlar cevap
alırlar ama nefsinin istediği cevap olmadığı için aynı soruyu başka bir din
adamına tekrar sorarlar, ama bu soruşta soruyu biraz değiştirirler ta ki
nefsinin istediği cevabını alana kadar bu soru sorma bitmez.
*
FARKINDA OLAN VEYA
İSTEĞİNE KOLAY KAVUŞAMAYAN
ÇOK KİŞİ
ŞİKÂYETÇİ OLURLAR.
Başkalarını beğenmezlik
içinde; ezberledikleri bilginin doğru olduğuna güvenerek kendilerini büyük görürler
ama bu durumdaki olan kişiyi hiç kimse onaylamaz, hatta kendisi bile.
Kendisini cezalandırmak
ister.
Eylem yapar.
Eylemde cop yer, itilir,
kakılır, tutuklanır, mahkemeye gider, ceza alır da biraz sakinleşir.
Ama bu yetmez, ceza görmek
onun delili, sebebi, haklılık gerekçesi olmuştur.
Artık küçük bir itilmeyi bile
korkunç işkence olarak tanımlayıp anlatmaya başlar.
Anlattıkça ilaveler yaparak
büyütür, büyütüp anlattıkça da kendini inandırır.
Gerçekten bu seviyede olmuş
gibi inanır ve bu inançla kendini ifade etmeye çalışır.
Kendine benzer kişileri
bularak sakinlik ve doygunluk bulmak ister ama bulamaz.
Vücudu çeşitli yerlerden
yanlış yoldasın bu yanlış yoldan çık kendini normal, dengeli, sağlıklı duruma
gel demesine rağmen bu uyarının özünü anlayamadığı için tekrar doktor-doktor
gezerek çare arar.
*Kişi artık şikâyetçidir.
Değişmenin kendine yarar
sağlayacağını farkında olmasına rağmen şikâyetçilikten beslendiği için
vazgeçmek istemez.
Kahraman olma, ismini
ölümsüzleştirmek isteme, toplumdan saygı görmek isteği de işin içine
karıştığından kişiyi yanlış yolda iyice ilerletir.
Yani yaren kişiyi çıkmaza
götürmüştür artık.
*
Peki, ne yapmalıyız?
Şikâyet yerine önce kişileri
ve olayları doğal olarak kabul etmelisin.
Tanrı sanatkârdır, Tanrının
sanatını görmeye, anlamaya çalışmalısın.
Kendi davranışlarında dinin
ölçülerini kullanmalısın.
Sahip olduğun değerleri
yeniden fark ederek şükretmelisin.
Devamlı şükür ederek
şikâyetçiliğimiz yerine şükrü koymalıyız.
Kendimiz çoğu zaman kendimizi
göremeyeceğimiz için doğru sözlü bir dost bularak kendini eleştirmesini
isteyip, eleştirisine kızmayıp teşekkür ederek hoşça karşılamalısın.
Eleştirileri yazıp sakin bir
zamanda bunu nasıl halledebileceğini düşünüp, yazıp, planlayarak gereğini
yapmalısın.
Çünkü gönlün doğru davranışa,
söze, hakkın yerine verilmedikçe normale dönmez.
Sakin ve dengeli bir yapıya
kavuşmak için gönlünü muhakkak temizlemelisin.
Anı yaşamak için, sevinçli
yaşamak için bunu muhakkak yapmalısın.
Tanrı’ya sevgiyle bağlanarak
gönlünü Tanrı’ya ver.
Söz ve davranışlarında bunu söylersem, bunu
yaparsam Tanrı ne der? Diye sor.
Bilen bilgili insanlara
yaklaş, ikramlarda bulun, saygı göster.
Bilgili insanın bir sözü sana
kurtuluş, sevinç kapısını gösterir, açar.
Söz dinleyen ol ki Tanrı akıl
hocan olsun.
Gönlünden gelen sesi dinle,
din ölçülerine göre yasaklanmamışsa hemen uygulamaya geç.
*
Gayb âlemi, görünmeyen ama
var ve etkisi olan âlem perdelenmiştir ve Tanrı izin vermezse bu âlemden haberdar
olamazsın.
Gayb âlemini diğer hikâye
anlatımında anlaşılacak şekilde anlatmıştık.
Yaren gören gözün değildir,
göz ışık yansıması yaparak beynine gönderir.
Beyninde onu akıl ile şekle
sokar, sora isim vererek anlaşılmasını sağlar.
Gayb ayrıdır.
Görmek orada gönülle, kalple,
can ile olur.
Sora da bir kısmı akla görüş
olarak verilir.
*
Yanlış yapan er geç bunun
zararını görür.
Doğru yapan er geç bunun
faydasını görür.
Kendin ve çevren için niye
fayda yoluna girmiyorsun?
Neden her şeyin sonunu
görmeden o gördüğünden şikâyet edip şikâyetçilikle aziz ömrünü zarar ve ziyana
sokuyorsun.
Sen aklı az olan birisi
misin?
Dikkatsiz bir yaşamın uzun ve
sevinçli geçmesini mi bekliyorsun?
Senin değerini neden
başkalarının bilmesini istiyorsun, Tanrı’nın bilmesi sana yetmiyor mu?
Görev ve sorumluluğun belli
olduğu halde bunları yapmayıp kendi kafana göre kendine görev ve sorumluluk ne
diye çıkarıyorsun?
Mademki kendin işin içinde
doğru olarak çıkamıyorsun, bu işin içinden çıkmış büyüklerimizi neden örnek
almıyorsun?
Seni yanlışlıklara sürükleyen
benlik ve nefsin zararı defalarca anlatılmasına, zararlarının en aklı az olanın
anlayabileceği seviyeye getirdiğimiz halde neden anlamazlıktan geliyorsun?
Müslüman aynı hataya bir kere
düşer, defalarca hataya düşmene ne diyelim?
Uyan artık.
Bu uykulu halin mezara kadar
mı gidecek.
Senin bu uykundan yakın
çevren de zararda fark etmiyor musun?
Sevinç içinde yaşamak çok zor
olduğunu mu sanıyorsun?
***
RAVLİ