9 Kasım 2012 Cuma

AYIP ARAMAK

Bir aziz dedi ki:

Yetmiş yıldır neşelenir, neşeden hâllenir (kendinden geçme), nazlanırım.

 

** Mum gibi yanıp yakılan bir gönlüm var.

Tenim yanmaya başladı mı özür dilemeye başlarım.

 

Böyle bir güzelim Tarımız var;

Biz de onun Tanrılığına gönül vermiş, bağlanmışız.

 

Fakat sen, halkın ayıbını aradıkça nasıl olur da Gayb güzelliği ile neşelenirsin?

 

Sen ayıp gören gözle ayıp aradıkça Gayb’ı nereden göreceksin?

 

Önce halkın ayıbından kurtul da sonra mutlak olan Gayb âleminin aşkıyla neşelen!

 

Başkalarının ayıbında kılı kırk yararsın;

Ama sana kendi ayıbını söylesem görmezsin, kör kesilirsin!

 

Kendi ayıbını görsen, onunla uğraşsan yine ayıplısın demektir ama makbul olursun hiç olmazsa.

 

* Yürü;

Başkalarının ayıbından dilini kes de iki âlemde de makbul ol!

                                        

                                      ***

MANTIK AL- TAYR 2 Feridüddin-i ATTAR İslam klasikleri.

 M. E. B. 2172 Çeviren Abdulbaki GÖLPINARLI

( Bu kitabı temin edip evinde bulundurmanı önemle öneririm)

                                        ***

Yaren,

Ten yanması:

Kişi yanlış yaptığı zaman aklı ve nefsi kabul etse bile gönlü kabul etmez.

Kabul etmeyen gönül bunu akla nesnel olarak sıkıntı vererek

 “durumun, tutumun, yaptığın yanlış tekrar değerlendir” diye vücudunda bir belirti gösterir.

Bu sıkıntı bazen teninde kızarıklık ve kaşınma hali, bazen kalbinde sıkışma, bazen can sıkıntısı yani stresin oluşturduğu belirtiler başlar.

 

Hemen koşar gidersin doktora.

Doktora gidersin kimyasal bir ilaçla orayı tamir eder.

Fakat esas neden durduğu için gönlün başka bir uyarı ile başka bir yerden seni tekrar uyarır.  

Orayı da aynı metotla halledersin ki başka bir yerden tekrar kendini gösterir.

 

*Artık doktor-doktor gezen hastalık hastalığı olmuşsun demektir.

 

Yaren, kendini hesaba çekip nerde yanlış yaptığını bulman ve düzeltmen gerekir.

                                          *

Gerçekleri algılamıyorsan, gördüğün halde görmemezlikten geliyorsan, söylendiği ve uyarıldığın halde değişme yapmıyorsan kör kesilmişsin demektir.

(Ansal körlük) 

 

Artık sen isteklerinin kontrolüne girmiş düzeltilmesi zor olan bir hastalıklı kişiliktesin demektir.

                                           *

Dikkatini başkalarının davranışlarına yoğunlaştırırsan kendi

ÖZÜNDEN uzaklaşırsın.

 

Tanrı ölçülerini kullanmıyorsan benliğin her yanlış davranışının doğru ve haklı olduğunu aklını inandırabilirsin ama gönlüne asla tesir etmez.

 

*Gönlün doğru olanı yapmakla ve haklının hakkını vermekle sakinleşir.

Nefsinin bahaneleri gönlünü yatıştıramaz.

 

Din adamına sorarlar cevap alırlar ama nefsinin istediği cevap olmadığı için aynı soruyu başka bir din adamına tekrar sorarlar, ama bu soruşta soruyu biraz değiştirirler ta ki nefsinin istediği cevabını alana kadar bu soru sorma bitmez.

                                           *

FARKINDA OLAN VEYA

 

İSTEĞİNE KOLAY KAVUŞAMAYAN ÇOK KİŞİ

 

ŞİKÂYETÇİ OLURLAR.

 

Başkalarını beğenmezlik içinde; ezberledikleri bilginin doğru olduğuna güvenerek kendilerini büyük görürler ama bu durumdaki olan kişiyi hiç kimse onaylamaz, hatta kendisi bile.

 

Kendisini cezalandırmak ister.

Eylem yapar.

Eylemde cop yer, itilir, kakılır, tutuklanır, mahkemeye gider, ceza alır da biraz sakinleşir.

Ama bu yetmez, ceza görmek onun delili, sebebi, haklılık gerekçesi olmuştur.

Artık küçük bir itilmeyi bile korkunç işkence olarak tanımlayıp anlatmaya başlar.

 

Anlattıkça ilaveler yaparak büyütür, büyütüp anlattıkça da kendini inandırır.

Gerçekten bu seviyede olmuş gibi inanır ve bu inançla kendini ifade etmeye çalışır.

 

Kendine benzer kişileri bularak sakinlik ve doygunluk bulmak ister ama bulamaz.

Vücudu çeşitli yerlerden yanlış yoldasın bu yanlış yoldan çık kendini normal, dengeli, sağlıklı duruma gel demesine rağmen bu uyarının özünü anlayamadığı için tekrar doktor-doktor gezerek çare arar.

 

*Kişi artık şikâyetçidir.

Değişmenin kendine yarar sağlayacağını farkında olmasına rağmen şikâyetçilikten beslendiği için vazgeçmek istemez.

Kahraman olma, ismini ölümsüzleştirmek isteme, toplumdan saygı görmek isteği de işin içine karıştığından kişiyi yanlış yolda iyice ilerletir.

 

Yani yaren kişiyi çıkmaza götürmüştür artık.

                                         *

Peki, ne yapmalıyız?

 

Şikâyet yerine önce kişileri ve olayları doğal olarak kabul etmelisin.

Tanrı sanatkârdır, Tanrının sanatını görmeye, anlamaya çalışmalısın.

 

Kendi davranışlarında dinin ölçülerini kullanmalısın.

 

Sahip olduğun değerleri yeniden fark ederek şükretmelisin.

 

Devamlı şükür ederek şikâyetçiliğimiz yerine şükrü koymalıyız.

 

Kendimiz çoğu zaman kendimizi göremeyeceğimiz için doğru sözlü bir dost bularak kendini eleştirmesini isteyip, eleştirisine kızmayıp teşekkür ederek hoşça karşılamalısın.

 

Eleştirileri yazıp sakin bir zamanda bunu nasıl halledebileceğini düşünüp, yazıp, planlayarak gereğini yapmalısın.

Çünkü gönlün doğru davranışa, söze, hakkın yerine verilmedikçe normale dönmez.

 

Sakin ve dengeli bir yapıya kavuşmak için gönlünü muhakkak temizlemelisin.  

Anı yaşamak için, sevinçli yaşamak için bunu muhakkak yapmalısın.

 

Tanrı’ya sevgiyle bağlanarak gönlünü Tanrı’ya ver.

 Söz ve davranışlarında bunu söylersem, bunu yaparsam Tanrı ne der? Diye sor.

 

Bilen bilgili insanlara yaklaş, ikramlarda bulun, saygı göster.

Bilgili insanın bir sözü sana kurtuluş, sevinç kapısını gösterir, açar. 

 

Söz dinleyen ol ki Tanrı akıl hocan olsun.

Gönlünden gelen sesi dinle, din ölçülerine göre yasaklanmamışsa hemen uygulamaya geç.

                                          *

Gayb âlemi, görünmeyen ama var ve etkisi olan âlem perdelenmiştir ve Tanrı izin vermezse bu âlemden haberdar olamazsın.

 

Gayb âlemini diğer hikâye anlatımında anlaşılacak şekilde anlatmıştık.

 

Yaren gören gözün değildir, göz ışık yansıması yaparak beynine gönderir.

Beyninde onu akıl ile şekle sokar, sora isim vererek anlaşılmasını sağlar.

 

Gayb ayrıdır.

Görmek orada gönülle, kalple, can ile olur.

Sora da bir kısmı akla görüş olarak verilir.

                                           *

Yanlış yapan er geç bunun zararını görür.

Doğru yapan er geç bunun faydasını görür.

 

Kendin ve çevren için niye fayda yoluna girmiyorsun?

Neden her şeyin sonunu görmeden o gördüğünden şikâyet edip şikâyetçilikle aziz ömrünü zarar ve ziyana sokuyorsun.

 

Sen aklı az olan birisi misin?

Dikkatsiz bir yaşamın uzun ve sevinçli geçmesini mi bekliyorsun?

Senin değerini neden başkalarının bilmesini istiyorsun, Tanrı’nın bilmesi sana yetmiyor mu?

Görev ve sorumluluğun belli olduğu halde bunları yapmayıp kendi kafana göre kendine görev ve sorumluluk ne diye çıkarıyorsun?

Mademki kendin işin içinde doğru olarak çıkamıyorsun, bu işin içinden çıkmış büyüklerimizi neden örnek almıyorsun?

Seni yanlışlıklara sürükleyen benlik ve nefsin zararı defalarca anlatılmasına, zararlarının en aklı az olanın anlayabileceği seviyeye getirdiğimiz halde neden anlamazlıktan geliyorsun?

Müslüman aynı hataya bir kere düşer, defalarca hataya düşmene ne diyelim?

Uyan artık.

Bu uykulu halin mezara kadar mı gidecek.

Senin bu uykundan yakın çevren de zararda fark etmiyor musun?

Sevinç içinde yaşamak çok zor olduğunu mu sanıyorsun?                                          

                                        ***
                                                                       
RAVLİ

Popüler Yayınlar