İlki ayakkabılarını çıkarmış
ve onları düzgün bir şekilde, kapının dışına, yan yana koymuş.
İkinci adam ayakkabılarını
çıkarmış, taban tabana birleştirip camiye sokmuş.
Kapının yakınında oturan
diğer didar ve saygıdeğer adamlar arsında, hangisinin daha iyi olduğuna dair
bir tartışma başlamış.
“ Eğer insan camiye
ayakkabıyla giremiyorsa, ayakkabılarını dışarıda bırakması daha iyi değil mi”
diye sormuş.
Biri:
“ Ama ayakkabılarını yanında
camiye sokan adamın, bunu tam mütevazılık içinde olduğunu hatırlatmak içinde
olduğunu hatırlatmak için yaptığını düşünmeli miyiz? Diye sormuş bir diğeri.
İki adam da dua edip
çıktıktan sonra, izleyiciler arasından farklı guruplar, onları ayrı, ayrı
sorguya çekmiş.
İlk adam:
“ Ayakkabılarımı her zaman ki sebepten dolayı
dışarıda bıraktım.
Eğer biri onları çalmak
isterse, hırsızlık dürtüsüne direnecek fırsatı veriyorum, böylece o insan kendi
için bir şey yapmış olacak”
Dinleyenler, EŞYANIN KADERİ NE OLURSA OLSUN, MALINI ÖNEMSEMEYEN bu
adamın yüce gönlüne hayran kalmış.
*
Aynı anda ikinci adam bu
soruya:
“ Ayakkabılarımı aldım camiye
girdim, çünkü eğer onları dışarıda bıraksaydım, bir insanın içindeki çalma
dürtüsünü uyandırabilirdi.
Her kim bu dürtüye yenilirse,
ben de o günaha sebep olduğum için o günahtan sorumlu olurum” diye yanıtlamış.
Dinleyenler bu DİNDAR DUYGUYLA ETKİLENMİŞ VE BİLGELİK DÜŞÜNCESİ OLAN TAVRINI
beğenmişler.
*
Ama orada bulunan bir başka
bilge adam girmiş lafa:
“ Siz iki adam ve sizi
dinleyen ve izleyen sizin parlak sözlerinizi teorik bir oyun gibi izlerken,
gerçek şeyler oluyor” demiş.
Kalabalık: “ Neymiş o gerçek
sözler?” Diye sormuşlar.
“ Kimse ayakkabı çalmaya
teşvik edilmedi.
Adı bilinmeyen günahkâr
gelmedi” dedi.
Bu ara;
Ayakkabısı olmayan yoksul bir adam girdi
camiye, hiç kimse onu görmedi. O, samimiyetle namazını kıldı, duasını etti,
gitti.
Tüm hırsızlara örnek
davranışta bulundu, ayakkabısı olmamasına rağmen kendisine ait olmayanı almadı,
çalmadı.
*
Etrafımızda bilge sözleri
söylemeyen fakat gerçek bilge davranışları yapan insanlar olduğunu görüp
anladığımızda gören göze sahip olmuşuz demektir.
GÖREN GÖZLERLE KENDİN
BAK, Başkasının gösterdiği gerçek yeterli
gerçek olmayabilir.
***
MEVLANA VE GİZEMLİ SUFİ BİLGELİK HİKÂYELERİ.
IDRIES SHAH.
ÇEV. MERVE DUYGUN. 2009 BUTİK
YAYINCILIK VE KİŞİSEL GELİŞİM HİZ. TİC. LTD. ŞTİ.YAYINI
(Bu kitabı temin ederek evinde bulundurmanı
önemle tavsiye ederim)
***
Bilinç:
İnsanın toplumsal ilişkileri
ve etkinlikleri içinde çevresini ve kendisini anlamasını sağlayan anlıksal
süreçlerin toplamıdır.
Bilinç insanın düşüncesi,
duygusu, iradesi, karakteri, heyecanı, sezgisi ile anlaması, ilişkileri
kavraması, soyutlaması, genelleme yapması, yargılaması, birleştirmesi,
çözümlemesi, ayır etmesi, eleştirmesi, yani bilgi ve görüş olanak ve
yeteneklerinin toplamıdır.
Bilinç bulunduğun yere göre
şekillenir.
İnsana özgüdür. Toplumsal bir
üründür.
Dil temelinde biçimlenir.
Bilgi ve anlama olmadan
bilinç olmaz.
Öz bilinçlilik:
Kişinin kendi varlığı üzerine
olan bilincine denir.
(Ruhbilim Sözlüğü. Orhan
Hançerlioğlu. Remzi kitapevi) Alıntı.
Yaren,
Söz dikkatini çeker, öğrenmen
için gereklidir ama örnek yaşamlara dikkatlice bakarsan daha inandırıcı ve
gerçekçi doğruları daha çabuk bulursun.
Şimdiki gazeteler nasıl ki
sana bu gün bunu konuş, bunu düşün diye görüş alanını kapatıyorsa sen bu şekilde
seni yönlendiren, görüş alanını daraltan, seni taraftar yapmaya çalışan
tesirlerin etkisinde kalmamaya çalış.
Saygılarımla.
*
RAVLİ