O ulu şeyh bir gece rüyasında
Aydın ay gibi yola giderken
yolda önüne bir meleğin çıktığını gördü.
Melek ona dedi ki:Niyetin nereye kadar gitmek?
Şeyh cevap verdi:
Tanrı
tapısına kadar!
Melek dedi ki:
Utan yahu!
Bunca
işle güçle meşgulsün…
Bu kadar malın mülkün var…
Sonra da Tanrı tapısına
ulaşmak havasındasın ha!
İşini gücünü, malını mülkünü
aziz tutuyorsun ama Tanrı yakınlığın da sence pek aziz olması lazım!
Bu kadar adamların sana
asılmışken sen, nasıl olur da Tanrı nuruna karışabilirsin?
Adam, ertesi günü bu dertten
adeta helak oldu…
Nesi var, nesi yoksa hepsini
elden çıkardı.
Yalnız bir yün hırkası vardı,
onu alıkoydu;
Başka nesi varsa hepsini
verdi.
O temiz adam, ertesi gece
uyuyunca o melek, yine yoluna çıkageldi.
Hey, böyle nereye
gidiyorsun?
Adam, Âlemlerin Rabbi Tanrı’nın yakınlık makamına dedi.
Melek dedi ki:
Oraya
akılsızca böyle bir yün hırkayla gidiyorsun ha?
İsa’nın yoluna bir iğne hicap
(utanmasına sebep) oldu.
Sense kendine yün hırkayı
zırh ediniyorsun?
Adam, ertesi günü bir ateş
yakıp o yün hırkayı ateşe atarak yaktı.
Hülasa ertesi gece rüyada
yine o meleği gördü;
Melek yine dedi ki:
Ey tertemiz er, nereye
gidiyorsun?Adam, işleri düzene koyan Tanrı’ya diye cevap verdi.
Melek dedi ki:
Ey ünlü er,
mademki neyin varsa ona feda ettin…
Artık gitmene lüzum yok; otur
burada.
Sen oturdun mu padişah sana
gelir.
Her şeyi Hak yoluna verdin
ya…
Şüphe yok artık Hak, senin
yanına gelecektir.
Neyin varsa hepsinden arın,
hepsini oyna, elden çıkarda bu temizliğe erişince Tanrı gelsin, seni
karşılasın!
Yoksulluk noktasını
bulmadıkça Tanrı yakınlığınla bir ilişkin olamaz.
Herkesin devleti, yoksulluk
noktasıdır…
Herkesin derdine derman,
canlar yakan yokluktur.
Peygamber gibi yoklukta,
yoksullukla övünmüyorsan dinin ikiliktir,
Faziletin (İnsanda iyilik
etmeye ve fenalıktan çekinmeye olan devamlı ve değişmez alışkanlık, güzel
özellik, yaradılışındaki iyilik yapma huyu, erdem) saçma ve uydurmadır.
Yokluk, yoksulluk, insana Kâbe
gibi dört direktir gösterir…
Beşinci direği Tanrı’dan başka
kimse gösteremez.
Mustafa’nın zamanında bu
dördü, sahabede (Peygambere sahip çıkanlar) apaşikar görünürdü:
Açlık, canla başla oynamak
(Ölümüne bağlılık), alçak gönüllülük ve gurbet.
Bu dördünden sonra beşincisi
fırsattır.
Sahabenin hepsi de aç
kalmadıkça rahatlaşmaz, esenleşmezdi…
Kimsede ne ekmek kavgası
vardı, ne ad san (şöhret) kaygısı!
Hepsi gurbette vatan tutmuştu…
Gönüllerinden azık, tarla
kaygısını çıkarıp atmışlardı.
Sahabenin hepsi canlarıyla
oynadılar, cennete âşık oldular…
Hepsinin yüceliği
alçalmadaydı.
Hülasa onların bütün cüzleri
(bütünün parçaları) kül (yanarak kimyası değişmesi) olmuştu.
Hâsılı onlar yoklukta padişah
kesilmişlerdi…
Halkın en iyileri onlardı!
Adamın, ne başı olmalı, ne
ayağı…
Her şeyini Tanrı’da
mahvetmeli, kendisi de Tanrı’da yok olmalı!
Yokluğun tamamlanması da bir
zerrecik benliğin kalsa ebediyen emniyet ve huzur yüzü göremezsin!
***
MANTIK AL- TAYR 1
Feridüddin-i ATTAR İslam klasikleri. M. E. B. 2172 Çeviren Abdulbaki GÖLPINARLI
( Bu kitabı temin edip evinde bulundurmanı önemle öneririm)
***
Yaren,
Gece gündüz kör gibi
kalakalmış..
Karınca gibi hırsa düşmüş,
surete dalmışsın!
Dört gözle üzerine titrediğin
şeyi yoksullara ver…
Tanrı:
“ Sevdiğiniz şeylerden
yoksullara vermedikçe, onları doyurmadıkça Tanrı lütfüne nail olamazsınız”
buyurmuştur. (Lütuf: Hoşluk, güzellik, iyi muamele, iyilik)
Tanrıyı kandırmaya çalışarak,
malını mülkünü korumaya mı çalışıyorsun?
Ancak sen kendini
kandırırsın.
Tanrı’yı istiyorsan Tanrı’dan
başka hiçbir şeye sevgiyle bağlanma!
Bağların ne denli çok olursa,
Tanrı’ya yakın olamazsın.
Kendi kafana göre yorum
yapmayı, kıvırmaları bırak.
Yol kuralları apaçık
bellidir.
Kendince ne yeter
diyebilirsin nede tamım.
Tanrı tapısına kavuşmayı
kolay, ucuz bir davranışla elde edemezsin.
*
RAVLİ