16 Kasım 2012 Cuma

ŞEMSİ TEBRİZİ VE MEVLANA HAZRETLERİNE MEKTUBU 32

Lehaverli Şeyh Şeref, bunu inkâr etmişti.
Bu bahiste benimle kavga etmişti.

Güzellik çağında iken gözünü öpeyim, dedim, bir şeftali vermedin! Ben, Lut Peygamberin o ahlâksız, cinsî sapık ümmetinden değilim ki!

O kıl, sanki onun gözünden dışarı fırlamıştır, diyeyim.
Ben göremiyorum ne yapayım.

Göz yerine gözyaşı ve ıstırap görüyorum.

Lut Peygambere o cihetten Lut derler ki, cinsî sapık değildi.
Peygamber idi.

Diyelim ki, söylediğimiz evliya sırları yeterli değildi, şimdi nebilerinkine başlayalım.

Biri dedi ki: Bir iğneci İsa’nın yolunu kesmiş.
Peygamberler için bu ne iftira!
Güya, yüzünü gördükçe iğreniyorum, demiş.

Şimdi Allah sebep halk etti de seni seviyorum!
O iğrenme (Hoşlanmamak) düşmanlıktan değildi.

Ancak bu, kalender (Her şeyi hoş karşılayan) ve kalender gibi (Vurdumduymaz) gözükenlerin birbirine karışmış olmasındandır.
(M. 256)

Tavîl, bana dedi ki:
Ben çabuk sıyrıldım.

Ona bu gün Allah adamı böyle konuşur, dedim ve ilâve ettim:
Ona bir tokat vursam elini namazdan çeker.
Yenine vursam, yenini namazdan indirir.

Artık dışarı çıktın.
O kadıncık, o kahpe, ben kendimi kör ve sağır ettim diyordu.
Ne kör ve sağır ediyorsun, ne oluyor? Dedim.

Sözü çevirince de bana sövmeye başladı:
Topaldır, tutarsam dışarı atarım dedi.

Bir saat oturdum.
Bakayım topal mıyım, beni nasıl tutar da dışarı atar diye bekledim, ama gelmedi.
Bu kancık tabiatlı insanın (Söylediğini yapmayan) acaba kadınlarla ne işi var dedim.

Dedi ki:
Ondan hiç kimse büyük suç işliyor diye şikâyet etmedi.

Buyurdu ki:
Bütün kâfirlerde ve Tatarlarda, bir kimse halinden şikâyet ediyor mu, yoksa etmiyor mu diye sınamak âdeti vardır.

Mümin için bunun ötesinde başka bir şey olamaz.
Çünkü bunların arasına düşmüştür.

Onlarda o kadar düşünce yoktur ki, benim evimde bir sofra donatsınlar ve o sofrada her şey, asılmış üzüm hevenkleri, su küpü ve her tarafta yüzlerce nimetler bulup yesinler.
Bu tatlı baldır.

Sana bir hikâye anlatayım, demedim mi?
Şimdi elinle sakalını yoluyorsun.

Ben Mevlâna'dan vazgeçtim.
Çünkü o aşk ile yanıp tutuşuyor diyorsun.
Bir kimseyi, hiç olmasa kırk gün evde tutmak gerektir ki orada bir hayal görsün.

O ister adam oğlu olsun, ister başka biri olsun.
Bu işle Muhammed dininin ne ilgisi var?

Marifet davası güden bu insanlar, hangi marifetten bahsediyorlar. Onların zannına göre marifet saydıkları şeyde ya Hıristiyan yahut Yahudi olurlar.

Kâfir olan Nasranî(İsa’nın köyünde), İsa zamanında yaşayan ve ölen kimse değildir.

Kâfir olan Yahudiler de, Musa Peygamber çağında ölenlerden başkalarıdır.
Uyku gelmediği vakitler en güzel bir vakittir.

Ben konuşayım yahut yaz diye önüne bıraktığım yazıyı uykun gelinceye kadar yazasın!

Nihayet ona diyorum ki:
Benim dilediğim insan sen idin, başkalarından bana ne?

Her ne söyledimse bundan sonra kaleme vuracağım, ta Musul'a kadar bir yolculuk yapacağım. (M. 257)

Oraları görmedim, Tebriz'e de gideceğim.
Orada falan minberde vaaz ediyordum, bu cemaati görüyor ve onların halvetinde bulunuyordum.

Ondan sonra Bağdat'a, sonra Şam'a gideceğim.
Şimdi sen, para toplamak sevdasında değilsin.
Ben gidersem de razı olmuyorsun.

Ben iki yıldan daha az kalmam geri dönerim.
Çok-çok iki yıldan eksik değil bu yolculuk.

Bir kaç gün veya iki üç gün daha baş ağrılarımızı çekersin, çünkü şairin dediği gibi:

Mısra:
Ömrümüzün defterinden bir yaprak kalmıştır.

Önce ona şaka yaptım:
Niçin tahtayı okumuyorsun?
(Geleceği görüp düşmüyorsun?)
Çocukça özür diledi.

Onun elde edilmesi kolay değildir, bir adam tutayım da onlara bakış görüş etsin, dedim.

Ancak diyorsun ki, bizzat bunlar olmaksızın bizim işimizde çok tamahkârlık gösteriyor; bu olmasa postumuzu yüzer.

Şimdi tamah etmez ondan af dilersen her gün suçunu bağışlar.
Cinsî sapığın kardeşine ait hikâyede sözü geçen sıpayı satmak gerektir.
Öteki kardeşinin bir eşeği vardı.


Daima ayağım ağrıyor, bu eşek benim her yükümü çeker diyordu.
(Eşeği kendisine kadın etmiş, sapıklığını perdelemek için de yük taşıyor demesi)
Görüyorsun ki, aşikâr olan nifak o güvenden geliyor.

Şimdi Emiri Dad'ın (Adliye emirinin) bu davetten maksadı, ben idim. O, bir sofuyu gönderdi ve ona Şemseddini de çağır demedi.

Ben geçen gün o ihtiyarı yolda gördüm.
Sakalını öptüm.

Duydum ki, seni sevmişim, ancak bir saygı gösterme vardır ki, sevgimi açıklayamam.

Ola ki eksik bir şey yaparım da aramızdaki muhabbet eksilir, diye düşünürüm.

Ancak sizin düşünceniz içten ve dıştan öyle değildir, o dedi ki:
Geçen sabah namazında gönlümden geçti ki, Adliye Emirine bir öpücük vereyim.

Öküzlerini al diyeyim, kendi yaslı yuvamıza gidelim.
Ben her şeyden el çekmiş gibiyim, benim huyumu bilenler zahirde ve batında üzüntü duymazlar.

Herkes bir meyvenin başına gidiyor.
Ben senin duacınım, bana da ver diyor.

Evet, dedi, ayağını ayağımın üzerine koymuşsun, tam denk geliyorsun.
Eşek misin sen?

Evet, dedim, birçok eşekler geldi geçti.
Nihayet denk geliyorsun, ama beni de çamura atıyorsun.

Ben eşit, denk geliyorum, ama seni dükkâna atıyorum bu hep feragat yönündendir. (M. 258)

Üzülme, dedim.
Eğer çok yemek yersem rahat edemem, dün gece o kadar yedim ki, teravih namazını kılarken ayağım ağrıdı, bir kısmını da oturarak kıldım.

Eğer bu satranç oyunu, onu oyalarsa yetişir.

Yemekten içmekten başka bir işi olmayan kimse, ertesi günü daima hamama gider, yıkanır, bir yıllık günahını giderir.

Dedi ki:
Öyle ise yarın ben de hamama gideyim.
Bu acizi de birlikte götür, dedim.

                  ***
MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Yanlış kişiler arasında gördüğümüz her kişiyi de aynı sanmamızın yanlış olduğunu öğrendik.

2.   Gözün gerçeği olduğu gibi yalın görmesi gerektiğini, ön yargılarla ve suçlayan, küçümseyen ve sanılardan oluşan bir bakışın gerçeği göremeyeceğini, hataya düşeceğini öğrendik.

3.   Bazı kişilerin düşmanını hoşa gitmeyen yönünden gördüklerini ve tiksinti duyduklarını öğrendik.

4.   Bir kişiyi zıt edenlerin o kişinin iyi-kötü, doğru-yanlış demeden tüm söz ve hareketlerini kötü, tehlikeli ve uygun olmayan söz ve davranış olarak kabul ettiklerini öğrendik.

5.   Her şeyi hoş karşılayan ile kayıtsız davrananları birbirinden ayırmamız gerektiğini öğrendik.

6.    Her insanın kalbini bağladığı sevdiği topluluk olduğunu, o an bulunduğu toplulukta mecburi veya tesadüfen bulunmuş olabileceğini öğrendik.

7.   Devamlı aynı yerde kalmamamızı geziler yapmamız gerektiğini öğrendik.

8.   Güven duyulmaktan cesaret alınarak yanlış işler yapılabileceğini öğrendik.

9.   Günahların farkına vararak temizlenmek gerektiğini öğrendik.

 
İşte böyle yaren,

Kişinin değerlerinin sevdiklerinin bulunduğu ortamın farklı olabileceğini, peşin yargılarla suçlamanın ve aşağılamanın yanlış olduğunu öğrendik, anladık.

Büyük insanların küçük pisliklerle kimyasının bozulmadığını, temizlenmesini bilen kişinin her an pislenmesinin farkında olarak temizlenme yollarını bulduğunu öğrendik, anladık.

                                    *

RAVLİ

 

Popüler Yayınlar