Bu bahiste benimle kavga etmişti.
Güzellik çağında iken gözünü
öpeyim, dedim, bir şeftali vermedin! Ben, Lut Peygamberin o ahlâksız, cinsî
sapık ümmetinden değilim ki!
O kıl, sanki onun gözünden
dışarı fırlamıştır, diyeyim.
Ben göremiyorum ne yapayım.
Göz yerine gözyaşı
ve ıstırap görüyorum.
Lut Peygambere o cihetten Lut derler ki, cinsî sapık değildi.
Peygamber idi.
Diyelim ki, söylediğimiz
evliya sırları yeterli değildi, şimdi nebilerinkine başlayalım.
Biri dedi ki: Bir iğneci
İsa’nın yolunu kesmiş.
Peygamberler için bu ne
iftira! Güya, yüzünü gördükçe iğreniyorum, demiş.
Şimdi Allah sebep halk etti
de seni seviyorum!
O iğrenme (Hoşlanmamak)
düşmanlıktan değildi.
Ancak bu, kalender (Her şeyi
hoş karşılayan) ve kalender gibi (Vurdumduymaz) gözükenlerin birbirine karışmış
olmasındandır.
(M. 256)
Tavîl, bana dedi ki:
Ben çabuk sıyrıldım.
Ona bu gün Allah adamı böyle
konuşur, dedim ve ilâve ettim:
Ona bir tokat vursam elini
namazdan çeker. Yenine vursam, yenini namazdan indirir.
Artık dışarı çıktın.
O kadıncık, o kahpe, ben
kendimi kör ve sağır ettim diyordu. Ne kör ve sağır ediyorsun, ne oluyor? Dedim.
Sözü çevirince de bana
sövmeye başladı:
Topaldır, tutarsam dışarı
atarım dedi. Bir saat oturdum.
Bakayım topal mıyım, beni nasıl tutar da dışarı atar diye bekledim, ama gelmedi.
Bu kancık tabiatlı insanın (Söylediğini yapmayan) acaba kadınlarla ne işi var dedim.
Dedi ki:
Ondan hiç kimse büyük suç
işliyor diye şikâyet etmedi.
Buyurdu ki:
Bütün kâfirlerde ve Tatarlarda, bir kimse halinden şikâyet ediyor mu,
yoksa etmiyor mu diye sınamak âdeti vardır.
Mümin için bunun ötesinde
başka bir şey olamaz.
Çünkü bunların arasına
düşmüştür.
Onlarda o kadar düşünce yoktur
ki, benim evimde bir sofra donatsınlar ve o sofrada her şey, asılmış üzüm
hevenkleri, su küpü ve her tarafta yüzlerce nimetler bulup yesinler.
Bu tatlı baldır.
Sana bir hikâye anlatayım,
demedim mi?
Şimdi elinle sakalını
yoluyorsun. Ben Mevlâna'dan vazgeçtim.
Çünkü o aşk ile yanıp tutuşuyor diyorsun.
Bir kimseyi, hiç olmasa kırk gün evde tutmak gerektir ki orada bir hayal görsün.
O ister adam oğlu olsun,
ister başka biri olsun.
Bu işle Muhammed dininin ne
ilgisi var?
Marifet davası güden bu
insanlar, hangi marifetten bahsediyorlar. Onların zannına göre marifet
saydıkları şeyde ya Hıristiyan yahut Yahudi olurlar.
Kâfir olan Nasranî(İsa’nın
köyünde), İsa zamanında yaşayan ve ölen kimse değildir.
Kâfir olan Yahudiler de, Musa
Peygamber çağında ölenlerden başkalarıdır.
Uyku gelmediği vakitler en güzel bir vakittir.
Uyku gelmediği vakitler en güzel bir vakittir.
Ben konuşayım yahut yaz diye
önüne bıraktığım yazıyı uykun gelinceye kadar yazasın!
Nihayet ona diyorum ki:
Benim dilediğim insan sen idin, başkalarından bana ne?
Her ne söyledimse bundan
sonra kaleme vuracağım, ta Musul'a kadar bir yolculuk yapacağım. (M. 257)
Oraları görmedim, Tebriz'e de
gideceğim.
Orada falan minberde vaaz
ediyordum, bu cemaati görüyor ve onların halvetinde bulunuyordum.
Ondan sonra Bağdat'a, sonra
Şam'a gideceğim.
Şimdi sen, para toplamak
sevdasında değilsin. Ben gidersem de razı olmuyorsun.
Ben iki yıldan daha az kalmam
geri dönerim.
Çok-çok iki yıldan eksik
değil bu yolculuk.
Bir kaç gün veya iki üç gün
daha baş ağrılarımızı çekersin, çünkü şairin dediği gibi:
Mısra:
Ömrümüzün defterinden bir yaprak kalmıştır.
Önce ona şaka yaptım:
Niçin tahtayı okumuyorsun? Mısra:
Ömrümüzün defterinden bir yaprak kalmıştır.
Önce ona şaka yaptım:
(Geleceği görüp düşmüyorsun?)
Çocukça özür diledi.
Onun elde edilmesi kolay
değildir, bir adam tutayım da onlara bakış görüş etsin, dedim.
Ancak diyorsun ki, bizzat
bunlar olmaksızın bizim işimizde çok tamahkârlık gösteriyor; bu olmasa
postumuzu yüzer.
Şimdi tamah etmez ondan af
dilersen her gün suçunu bağışlar.
Cinsî sapığın kardeşine ait
hikâyede sözü geçen sıpayı satmak gerektir.Öteki kardeşinin bir eşeği vardı.
Daima ayağım ağrıyor, bu eşek
benim her yükümü çeker diyordu.
(Eşeği kendisine kadın etmiş,
sapıklığını perdelemek için de yük taşıyor demesi)Görüyorsun ki, aşikâr olan nifak o güvenden geliyor.
Şimdi Emiri Dad'ın (Adliye
emirinin) bu davetten maksadı, ben idim. O, bir sofuyu gönderdi ve ona
Şemseddini de çağır demedi.
Ben geçen gün o ihtiyarı
yolda gördüm.
Sakalını öptüm.
Duydum ki, seni sevmişim,
ancak bir saygı gösterme vardır ki, sevgimi açıklayamam.
Ola ki eksik bir şey yaparım
da aramızdaki muhabbet eksilir, diye düşünürüm.
Ancak sizin düşünceniz içten
ve dıştan öyle değildir, o dedi ki:
Geçen sabah namazında
gönlümden geçti ki, Adliye Emirine bir öpücük vereyim.
Öküzlerini al diyeyim, kendi
yaslı yuvamıza gidelim.
Ben her şeyden el çekmiş
gibiyim, benim huyumu bilenler zahirde ve batında üzüntü duymazlar.
Herkes bir meyvenin başına
gidiyor.
Ben senin duacınım, bana da
ver diyor.
Evet, dedi, ayağını ayağımın
üzerine koymuşsun, tam denk geliyorsun.
Eşek misin sen?
Evet, dedim, birçok eşekler
geldi geçti.
Nihayet denk geliyorsun, ama
beni de çamura atıyorsun.
Ben eşit, denk geliyorum, ama
seni dükkâna atıyorum bu hep feragat yönündendir. (M. 258)
Üzülme, dedim.
Eğer çok yemek yersem rahat
edemem, dün gece o kadar yedim ki, teravih namazını kılarken ayağım ağrıdı, bir
kısmını da oturarak kıldım.Eğer bu satranç oyunu, onu oyalarsa yetişir.
Yemekten içmekten başka bir işi olmayan kimse, ertesi günü daima hamama gider, yıkanır, bir yıllık günahını giderir.
Dedi ki:
Öyle ise yarın ben de hamama
gideyim. Bu acizi de birlikte götür, dedim.
***
MAKÂLÂT. Şems-i
Tebrizi.Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1.
Yanlış kişiler
arasında gördüğümüz her kişiyi de aynı sanmamızın yanlış olduğunu öğrendik.
2.
Gözün gerçeği
olduğu gibi yalın görmesi gerektiğini, ön yargılarla ve suçlayan, küçümseyen ve
sanılardan oluşan bir bakışın gerçeği göremeyeceğini, hataya düşeceğini
öğrendik.
3.
Bazı kişilerin
düşmanını hoşa gitmeyen yönünden gördüklerini ve tiksinti duyduklarını
öğrendik.
4.
Bir kişiyi zıt edenlerin o kişinin iyi-kötü, doğru-yanlış demeden
tüm söz ve hareketlerini kötü, tehlikeli ve uygun olmayan söz ve davranış
olarak kabul ettiklerini öğrendik.
5.
Her şeyi hoş
karşılayan ile kayıtsız davrananları birbirinden ayırmamız gerektiğini
öğrendik.
6.
Her insanın kalbini bağladığı sevdiği topluluk
olduğunu, o an bulunduğu toplulukta mecburi veya tesadüfen bulunmuş
olabileceğini öğrendik.
7.
Devamlı aynı
yerde kalmamamızı geziler yapmamız gerektiğini öğrendik.
8.
Güven duyulmaktan
cesaret alınarak yanlış işler yapılabileceğini öğrendik.
9.
Günahların
farkına vararak temizlenmek gerektiğini öğrendik.
Kişinin değerlerinin
sevdiklerinin bulunduğu ortamın farklı olabileceğini, peşin yargılarla
suçlamanın ve aşağılamanın yanlış olduğunu öğrendik, anladık.
Büyük insanların küçük
pisliklerle kimyasının bozulmadığını, temizlenmesini bilen kişinin her an
pislenmesinin farkında olarak temizlenme yollarını bulduğunu öğrendik, anladık.
*
RAVLİ