16 Kasım 2012 Cuma

ŞEMSİ TEBRİZİ VE MEVLANA HAZRETLERİNE MEKTUBU 31

Musa Aleyhisselâm, bir dervişin eline iki testi verdi; çabuk su getir, dedi.
Sonra eline bir ekmek parçası verdi.
İkinci gün derviş Musa'ya yalvararak:

Ey Musa! Dedi
Allah, "Benim katımda söz değiştirilemez" ve sonra
(kulunun dilinden), "Yarabbi sen verdiğin sözden dönmezsin"
(Ali Ümran, 194) buyurmuştur.

Musa, dervişe, sana konuk geleceğim, dedi.
Derviş şaşırarak, Ey niyaz ehli olmayan ulu peygamber!
Bu nasıl olur? Dedi ve ilâve etti:

Ey Musa çabuk hayrete düşme.
Musa sordu: Cüz ile cüzî ve kül ile külli arasında ne fark vardır.
(Parça ile az ve çok ile bütün arasındaki fark)
 Derviş, evet, dedi.

Musa tekrar sordu:
Ne fark vardır, bu fark hangisidir?
Güldü ve hoştur, dedi.

Mısra:
Ey düğümler çözme yolunda ölen kahraman!

(M. 253)

İnsan bir maksat için yaratıldı ki, nereden geldiğini ve nereye gideceğini bilsin.
İç ve dış duyguları da bunun için verildi.

Çünkü bu duygular, bu yolda gerekli araştırmayı yapabilmek için lüzumlu birer araçtır, ama başka bir işte de kullanırlar.

Hayatı neşeli olmayınca insan kendisini emniyette bulmaz, önünden sonundan haberi olmaz.

İlim ile uğraşmak dünya işlerinin en iyisidir.
Zamane onu da götürür.
O uzaklaşmaya yol açar.

En iyi öğütçüler, son günlerinde şunu söylemişlerdir:

Dünyada elimizde kalan son nasip cefa (Eziyet, incitme) ve günahtır (Allah’ın emirlerine aykırı olarak görülen iş, dini suç).

Bu bütün cihana karşı verilmiş bir öğüttür ki, o zaman zorlanma zamanı değildir.

Yahut sözü biraz açıklayarak derler ki:
Ruhlarımız bedenlerimizden ürkmektedir.

Çünkü dünyamızın kazancı zahmet ve günahtır.
Dünya cevap verdi ve dedi ki:

Evet, burada güvenlik kazanılmaz, güvenlik yolu buradan çıkmaz.
Dedi ki: Sözü kendinden uzak söylemek, başkalarına öğüt vermek, kendi nefsini unutmaktır.

Bunun ayrılıktan başka ne faydası var?
Ama niçin gidip özür diliyorsun, nihayet gittiğime pişman oldum diyorsun?"

Biz de öyleyiz senden ayrılıyoruz.
Sonra kendimizi terbiye bahsine gelelim.

Burada sonunda pişman olacaksan daha önce olmalısın.
Çünkü ben iddia etsem ve desem ki:

Bu birleşme sırasındaki bir avuç toprak yabancılarla bulunduğun zamandaki altından daha hoştur.

Sen bu birleşmenin değerini bilmezsin.
Şüphesiz seni terbiye etmek gerektir.

Bu birliği, sen kimin elinde görüyorsun.
Bu üreme konusunda seninle bütün hayvanlar ortaktır.

Eğer senin sadece böyle bir çoğalıp üreme gücün varsa onlardan farkın yoktur.
Allah sevgisi gecikmez.

İki defa doğmamış olan mahlûk, melekût üzerine çıkamaz.

Dedi ki:
Bunu şeyh söylemedi.
Bu gerçeklenmemiş, sözdür.

Cevap verdim:
Biz bize nakledilmiş olan sözden bahsettik.

Gerçeklense de gerçeklenmese de, farkı yoktur.
Melek (Azrail A.S.), Allah’ına dedi ki: Yarabbi!

Beni bir şeyle görevli kılma; ben sana iki kat kulluk edeyim.

Beni nefsimin hoşuna gidecek şeyle teklif etme çünkü teklifte ürküntü vardır, ağırdır.

Allah buyurdu ki: Sana pek az teklif (Birinde eziyetli, fakat başkası için faydalı olan bir iş isteme) yükletilmesi, senin için teklifsiz olan milyonlarca ibadetten daha hayırlıdır.

Dilencinin isteği üzerine vereceğin bir akçe, kendi arzunla verdiğin bin akçeden hayırlıdır. (M. 254)

Kuran'da, "Allah’ı ululuğuna yaraşır bir halde takdir etmediler'", (Enam Suresi, 91)

Kuran'daki, "Ferahlandılar,"
(Enam 44) sözü de dünya nimetlerine işarettir.

Yine ayetteki ferahlanmadılar" sözünde de onları ebedî hayata yaklaştıran milyonlarca hikmet vardır.

Onlar bir dirhem bulurlarsa ferahlanırlar, sevinirler, şaşırırlar, nimet sayarlar ve yeri öperler.
Sıkıntıdan kurtulurlar.

Gelin!
Bizim işimiz hep doğrudur, bütün işlerimiz hatta yiyip içmemiz bile aramızda danışma ile olur.
Yemekte bile aramızda ayrılık yoktur.

Talip (İsteyen) için dedi ki, nefsime taatten (Allah’ın emirlerini yerine getirmek), kulluktan (Sevgi ile bağlanıp hizmet etmek) sorular sordum, cevap vermedi.

Bize vaat ettiler, fakat bizi unuttular.
Matlup (İstenilen) dedi ki:

Kırmızı (Kan) ve beyaz suyu nefsinden iste yahut parçaları ve nesilleri ıslah eden Buhar'ı ara ki, kulluk ondadır.

(Buğu, buhar:: İnsanın yüreği içinde olan gazdır.
Duman şeklindedir.
Siyahtır.
İyilik yaptıkça, Allah’a yalvardıkça nurun tesiriyle beyazlaşır ve nur tutar, nurun durduğu yer olur.
Senden sonraki nesillere D:N:A. gibi tesir eder.)

Çünkü o erkek bir asıldan (Şekil değiştirmeyen öz) doğmuştur.

Nasıl ki Allah, "Sizin ve benim düşmanımı dost tutmayın," (Mümtehıne suresi 1) buyurdu.

Yer sarsıntısı, öküzün bacağından olsaydı, bütün yeryüzünü titretirdi. Hâlbuki bir şehir alt üst olurken, öteki selâmette kalır.

Hakkın sözünü dinle.
Kudret Allah'ın elindedir.

Kuran'ın "Oku!" hitabındaki işaret bir ışıktır; kolaylıkla saçasın diye.
Yani, ey edepsiz çocuk ibret al ve ey kocamış kişi, çocukluk etme!
Ey Hakkı arayan adam!
Arama yolunun şartlarını bil!

Kuran'da, "Yer sarsıldığı zaman," (Zilzal Suresi, 1) buyurdu.
Eğer bir parça daha kımıldatsalar, bilir misin ne olur?

Maddenin çirkinliği hilâfına (zıddına), gözle görünmeyen lâtif bir kudret olur.
( Tanrı kudretini gösterdiği zaman güzellikler oluşur)
Bu güzel cevaptır.

 Acaba senin kaç evin var?
Hiç çare yok ki, önce korku gelir, sonra da zevk ve gönül hoşluğu başlar.

Mademki böyle oluyor, bundan sonra her kim bu teklifin artmasından zevk alırsa, teklif de fazlalaşır.

Senin işini düzeltirler, ama bizimkini geri bırakırlar; onlar nasiplerini alırlar.
Gönül için, Kâbe’dir, dediğinden bahsediyorsun.

Bundan sonra dedi ki:
O ne acayip bir kimsedir ki insanın yüzüne karşı söylüyor.
O, ben ondan batkın bir haldeyim, diyor.

 Ben de diyorum ki:
Mademki sana böyle haber verdiler, bana niçin içerde söylemedin?
O şeriat önderidir.

Gerektir ki, şeriat hükümleri tarafına kulak versin!
Yoksa bilse ki taş gibi bir yüzü var, o nasıl Müslüman olur?

O kimsenin ki bir sırrı ve bir hakikati vardır, Allah'ı takdis ederek (Kutsallaştırarak) böyle bir manayı nasıl inkâr eder?

Şimdi o bize bu cefayı (İncitmeyi) yaparken, mühlet (Zaman) vermiyor ki, söz söyleyelim. (M. 255)

Istırap, insanları iyiliğe nasıl istidatlı (Yetenekli) kılar?
Eğer ıstırap olmasa, benlik ona perde olurdu.

Şimdi gerektir ki, dertsiz bir kimse daima böyle ıstırap çeksin, afetlerden kurtulsun.

Hazreti Muhammed, "Genişleten kimse, genişlik bulur" buyurmuştur. Ona uymayan bir insan, münkir (İnkâr eden) olmaz, kâfir (Küfür eden) olmaz da ne olur? Hıristiyan ve Yahudi olur.

Burada kuvvet olduğunu ne bilsin!
Mevlâna buradadır, gel bir kenara çekelim, bunu görüşme yönünden çok arzu ediyorduk.

Bir öğüt yetişmez, ama öteki cihet ne oluyor.
Bu da ruhun gıdası ve amelin (Düşünce ve işin) sağlamlığı içindir.

Şimdi sofinin sözünü söylüyorum: ister salı günü işitmiş olalım, ister cuma günü.


Her ikisi de olabilir.
Bu Zehra ile o, her ikisi düşmanlığa kalkışmışlar; bilmem ki maksatları nedir?

Eğer söylemiş olsam işi açıkladığım için bütün cihan beni sakalımdan asar.
Şüphe yok ki aradan bin yıl da geçse bu söz ancak benim istediğim kimselere söylenebilir.

Bir kaç kimse Hazreti Peygambere (S. A.) vahi kâtibi yani ilâhi emirler yazıcısı oldular; bir kaç kişi de vahyin indiği yer, yani onun muhatabı oldular.
Çalış ki her ikisi de sen olasın!


Yani vahyin hem muhatabı, hem de kalbe gelen vahyin kâtibi olasın. Harfleri arasında Elif ile Nün bulunmayan şeyin vasıflarını söyleyemem.

Vav, Kaf veTe bulunmadığı zaman da böylece Eliften bir ışık belirir. Yere düştüğün zaman niçin yoksun kalasın!

Niçin onun tev'ili (Değiştirmesi) kendini buraya atmak olmasın?
Ayette, "İbrahim’in makamına giren güven bulur,"
(Hac’ca gitmek)(K. 3/97) buyrulmuştur.
                  ***

 MAKÂLÂT. Şems-i Tebrizi.
Çeviren Mehmed Nuri Gençosman.
ATAÇ yayınları Tasavvuf 6

                    ***
Neler öğrendik:

1.   Allah’ın verdiği sözden dönmeyeceğini öğrendik.

2.   Allah’ın her kılığa girerek konuşabileceğini öğrendik.

3.   Küçük ile parçanın, büyük ile bütünün farklı gözüktüğünü ancak bunların özlerinin aynı olduğunu öğrendik.

4.   İnsanın bir maksat için yaratıldığını, bu maksadın anlaşılmasının ve gereğinin yapılması lazım geldiğini öğrendik.

5.   Dünyaya yaşamımızın maksadının Allah’ı layık olduğu şekilde ululamak olduğunu öğrendik.

6.   Dünyada en iyi işin ilim ile uğraşarak iç ve dış duyguları kullanarak yaradılış maksadına göre geldiği yer olan Allah’a kendi çabalarıyla ulaşmaya çalışmasının gerektiğini öğrendik.

7.    Dünyada uğraşımızın günah, eziyet ve incitme ile geçtiğini bundan ruhlarımızın rahatsız olduğunu öğrendik.

8.   İstenileni yapmanın istemeden yapılandan işten bin kat üstün olduğunu öğrendik.

9.   Değişmeye özü aramamız ve bulmamızı ve nesillerimize öğretmemiz gerektiğini öğrendik.

10.           Kuran’daki arama yolunu bilmemiz ve işaret ve ışıkları takip etmemiz gerektiğini öğrendik.

 

İşte böyle yaren,

 Tanrı’yı görmeyi çok arzu eden Musa’ya sana konuk geleceğim demesi ile Musa sofrayı hazırladı.

Tanrı bir derviş kıyafetiyle geldi ve Musa’dan ekmek istedi fakat Musa bunu bilmiyordu.

 
Musa gelen dervişe sofrada eksik olan suyu dereden getirmesi için testi vererek su getirtti sonra ekmek verdi.

Tanrının derviş kıyafetiyle kendi yüzünü göstermesi ve Musa ile konuşması hikâyesini okumalısın.

                *

RAVLİ

Popüler Yayınlar