Sonra eline bir ekmek parçası verdi.
İkinci gün derviş Musa'ya yalvararak:
Ey Musa! Dedi
Allah, "Benim katımda söz değiştirilemez" ve sonra (kulunun dilinden), "Yarabbi sen verdiğin sözden dönmezsin"
(Ali Ümran, 194) buyurmuştur.
Musa, dervişe, sana konuk
geleceğim, dedi.
Derviş şaşırarak, Ey niyaz
ehli olmayan ulu peygamber! Bu nasıl olur? Dedi ve ilâve etti:
Ey Musa çabuk hayrete düşme.
Musa sordu: Cüz ile cüzî ve
kül ile külli arasında ne fark vardır. (Parça ile az ve çok ile bütün arasındaki fark)
Musa tekrar sordu:
Ne fark vardır, bu fark hangisidir?
Güldü ve hoştur, dedi.
Mısra:
Ey düğümler çözme yolunda ölen kahraman!
(M. 253)
İnsan bir maksat
için yaratıldı ki, nereden geldiğini ve
nereye gideceğini bilsin.
İç ve dış duyguları
da bunun için verildi.
Çünkü bu duygular, bu yolda
gerekli araştırmayı yapabilmek için lüzumlu birer araçtır,
ama başka bir işte de kullanırlar.
Hayatı neşeli olmayınca insan
kendisini emniyette bulmaz, önünden sonundan haberi olmaz.
İlim ile uğraşmak
dünya işlerinin en iyisidir.
Zamane onu da götürür.O uzaklaşmaya yol açar.
En iyi öğütçüler, son günlerinde
şunu söylemişlerdir:
Dünyada elimizde kalan son
nasip cefa (Eziyet, incitme) ve günahtır (Allah’ın
emirlerine aykırı olarak görülen iş, dini suç).
Bu bütün cihana karşı
verilmiş bir öğüttür ki, o zaman zorlanma zamanı değildir.
Yahut sözü biraz açıklayarak
derler ki:
Ruhlarımız
bedenlerimizden ürkmektedir.
Çünkü dünyamızın kazancı
zahmet ve günahtır.
Dünya cevap verdi ve dedi ki:
Evet, burada güvenlik
kazanılmaz, güvenlik yolu buradan çıkmaz.
Dedi ki: Sözü kendinden uzak söylemek, başkalarına öğüt vermek, kendi nefsini unutmaktır.
Dedi ki: Sözü kendinden uzak söylemek, başkalarına öğüt vermek, kendi nefsini unutmaktır.
Bunun ayrılıktan başka ne
faydası var?
Ama niçin gidip özür diliyorsun, nihayet gittiğime pişman oldum diyorsun?"
Ama niçin gidip özür diliyorsun, nihayet gittiğime pişman oldum diyorsun?"
Biz de öyleyiz senden
ayrılıyoruz.
Sonra kendimizi terbiye
bahsine gelelim.
Burada sonunda pişman olacaksan daha önce olmalısın.
Çünkü ben iddia etsem ve
desem ki:
Bu birleşme sırasındaki bir
avuç toprak yabancılarla bulunduğun zamandaki altından daha hoştur.
Sen bu birleşmenin değerini bilmezsin.
Şüphesiz seni terbiye etmek
gerektir.
Bu birliği, sen kimin elinde
görüyorsun.
Bu üreme konusunda seninle
bütün hayvanlar ortaktır.
Eğer senin sadece böyle bir
çoğalıp üreme gücün varsa onlardan farkın yoktur.
Allah sevgisi gecikmez.
Allah sevgisi gecikmez.
İki defa doğmamış olan
mahlûk, melekût üzerine çıkamaz.
Dedi ki:
Bunu şeyh söylemedi. Bu gerçeklenmemiş, sözdür.
Cevap verdim:
Biz bize nakledilmiş olan
sözden bahsettik.
Gerçeklense de gerçeklenmese de,
farkı yoktur.
Melek (Azrail A.S.), Allah’ına dedi ki: Yarabbi!
Melek (Azrail A.S.), Allah’ına dedi ki: Yarabbi!
Beni bir şeyle görevli kılma;
ben sana iki kat kulluk edeyim.
Beni nefsimin hoşuna gidecek
şeyle teklif etme çünkü teklifte ürküntü vardır, ağırdır.
Allah buyurdu ki: Sana pek az
teklif (Birinde eziyetli, fakat başkası için faydalı olan bir iş isteme) yükletilmesi,
senin için teklifsiz olan milyonlarca ibadetten daha hayırlıdır.
Dilencinin isteği
üzerine vereceğin bir akçe, kendi arzunla verdiğin bin akçeden hayırlıdır. (M. 254)
Kuran'da, "Allah’ı ululuğuna yaraşır bir halde takdir etmediler'",
(Enam Suresi, 91)
Kuran'daki, "Ferahlandılar,"
(Enam 44) sözü de dünya
nimetlerine işarettir.
Yine ayetteki
ferahlanmadılar" sözünde de onları ebedî hayata yaklaştıran milyonlarca
hikmet vardır.
Onlar bir dirhem bulurlarsa
ferahlanırlar, sevinirler, şaşırırlar, nimet sayarlar ve yeri öperler.
Sıkıntıdan kurtulurlar.
Gelin!
Bizim işimiz hep doğrudur,
bütün işlerimiz hatta yiyip içmemiz bile aramızda danışma ile olur. Yemekte bile aramızda ayrılık yoktur.
Talip (İsteyen) için dedi ki,
nefsime taatten (Allah’ın emirlerini yerine getirmek), kulluktan (Sevgi ile
bağlanıp hizmet etmek) sorular sordum, cevap vermedi.
Bize vaat ettiler, fakat bizi
unuttular.
Matlup (İstenilen) dedi ki:
Kırmızı (Kan) ve beyaz suyu
nefsinden iste yahut parçaları ve nesilleri ıslah eden
Buhar'ı ara ki, kulluk ondadır.
(Buğu, buhar:: İnsanın yüreği
içinde olan gazdır.
Duman şeklindedir.Siyahtır.
İyilik yaptıkça, Allah’a yalvardıkça nurun tesiriyle beyazlaşır ve nur tutar, nurun durduğu yer olur.
Senden sonraki nesillere D:N:A. gibi tesir eder.)
Çünkü o erkek bir asıldan (Şekil
değiştirmeyen öz) doğmuştur.
Nasıl ki Allah, "Sizin ve benim düşmanımı dost tutmayın,"
(Mümtehıne suresi 1) buyurdu.
Yer sarsıntısı, öküzün bacağından olsaydı, bütün yeryüzünü titretirdi. Hâlbuki bir şehir alt üst olurken, öteki selâmette kalır.
Yer sarsıntısı, öküzün bacağından olsaydı, bütün yeryüzünü titretirdi. Hâlbuki bir şehir alt üst olurken, öteki selâmette kalır.
Hakkın sözünü dinle.
Kudret Allah'ın elindedir.
Kuran'ın "Oku!" hitabındaki işaret
bir ışıktır; kolaylıkla saçasın diye.
Yani, ey edepsiz çocuk ibret
al ve ey kocamış kişi, çocukluk etme! Ey Hakkı arayan adam!
Arama yolunun şartlarını bil!
Kuran'da, "Yer sarsıldığı zaman," (Zilzal Suresi, 1) buyurdu.
Eğer bir parça daha
kımıldatsalar, bilir misin ne olur?
Maddenin çirkinliği hilâfına
(zıddına), gözle görünmeyen lâtif bir kudret olur.
( Tanrı kudretini gösterdiği
zaman güzellikler oluşur)Bu güzel cevaptır.
Acaba senin kaç evin var?
Hiç çare yok ki, önce korku
gelir, sonra da zevk ve gönül hoşluğu başlar.
Mademki böyle oluyor, bundan
sonra her kim bu teklifin artmasından zevk alırsa, teklif de fazlalaşır.
Senin işini düzeltirler, ama
bizimkini geri bırakırlar; onlar nasiplerini alırlar.
Gönül için, Kâbe’dir,
dediğinden bahsediyorsun.
Bundan sonra dedi ki:
O ne acayip bir kimsedir ki
insanın yüzüne karşı söylüyor. O, ben ondan batkın bir haldeyim, diyor.
O şeriat önderidir.
Gerektir ki, şeriat hükümleri
tarafına kulak versin!
Yoksa bilse ki taş gibi bir
yüzü var, o nasıl Müslüman olur?
O kimsenin ki bir sırrı ve
bir hakikati vardır, Allah'ı takdis ederek (Kutsallaştırarak) böyle bir manayı
nasıl inkâr eder?
Şimdi o bize bu cefayı (İncitmeyi)
yaparken, mühlet (Zaman) vermiyor ki, söz söyleyelim. (M. 255)
Istırap, insanları iyiliğe
nasıl istidatlı (Yetenekli) kılar?
Eğer ıstırap olmasa, benlik
ona perde olurdu.
Şimdi gerektir ki, dertsiz
bir kimse daima böyle ıstırap çeksin, afetlerden kurtulsun.
Hazreti Muhammed, "Genişleten kimse, genişlik bulur" buyurmuştur.
Ona uymayan bir insan, münkir (İnkâr eden) olmaz, kâfir (Küfür eden) olmaz da
ne olur? Hıristiyan ve Yahudi olur.
Burada kuvvet olduğunu ne
bilsin!
Mevlâna buradadır, gel bir
kenara çekelim, bunu görüşme yönünden çok arzu ediyorduk.
Bir öğüt yetişmez, ama öteki
cihet ne oluyor.
Bu da ruhun gıdası ve amelin (Düşünce ve işin) sağlamlığı içindir.Şimdi sofinin sözünü söylüyorum: ister salı günü işitmiş olalım, ister cuma günü.
Her ikisi de olabilir.
Bu Zehra ile o, her ikisi
düşmanlığa kalkışmışlar; bilmem ki maksatları nedir?
Eğer söylemiş olsam işi
açıkladığım için bütün cihan beni sakalımdan asar.
Şüphe yok ki aradan bin yıl
da geçse bu söz ancak benim istediğim kimselere söylenebilir.Bir kaç kimse Hazreti Peygambere (S. A.) vahi kâtibi yani ilâhi emirler yazıcısı oldular; bir kaç kişi de vahyin indiği yer, yani onun muhatabı oldular.
Çalış ki her ikisi de sen olasın!
Yani vahyin hem muhatabı, hem de kalbe gelen vahyin kâtibi olasın. Harfleri arasında Elif ile Nün bulunmayan şeyin vasıflarını söyleyemem.
Vav, Kaf veTe bulunmadığı
zaman da böylece Eliften bir ışık belirir. Yere düştüğün zaman niçin yoksun
kalasın!
Niçin onun tev'ili (Değiştirmesi)
kendini buraya atmak olmasın?
Ayette, "İbrahim’in makamına giren güven bulur," (Hac’ca gitmek)(K. 3/97) buyrulmuştur.
***
MAKÂLÂT. Şems-i
Tebrizi.
Çeviren Mehmed
Nuri Gençosman.ATAÇ yayınları Tasavvuf 6
***
Neler öğrendik:
1. Allah’ın verdiği sözden dönmeyeceğini öğrendik.
2. Allah’ın her kılığa girerek konuşabileceğini öğrendik.
3. Küçük ile parçanın, büyük ile bütünün farklı
gözüktüğünü ancak bunların özlerinin aynı olduğunu öğrendik.
4. İnsanın bir maksat için yaratıldığını, bu maksadın
anlaşılmasının ve gereğinin yapılması lazım geldiğini öğrendik.
5. Dünyaya yaşamımızın maksadının Allah’ı layık olduğu
şekilde ululamak olduğunu öğrendik.
6. Dünyada en iyi işin ilim ile uğraşarak iç ve dış
duyguları kullanarak yaradılış maksadına göre geldiği yer olan Allah’a kendi
çabalarıyla ulaşmaya çalışmasının gerektiğini öğrendik.
7. Dünyada
uğraşımızın günah, eziyet ve incitme ile geçtiğini bundan ruhlarımızın rahatsız
olduğunu öğrendik.
8. İstenileni yapmanın istemeden yapılandan işten bin kat
üstün olduğunu öğrendik.
9. Değişmeye özü aramamız ve bulmamızı ve nesillerimize
öğretmemiz gerektiğini öğrendik.
10.
Kuran’daki arama
yolunu bilmemiz ve işaret ve ışıkları takip etmemiz gerektiğini öğrendik.
İşte
böyle yaren,
Tanrı
bir derviş kıyafetiyle geldi ve Musa’dan ekmek istedi fakat Musa bunu
bilmiyordu.
Tanrının
derviş kıyafetiyle kendi yüzünü göstermesi ve Musa ile konuşması hikâyesini
okumalısın.
*
RAVLİ