17 Kasım 2012 Cumartesi

MEVLANA VE OTURUŞ VE BİLGİÇ

Yine Necip (Soyu sopu temiz, nesli pak olan kimse)

İnsanlar Kâbe’nin ihramına bürünmüş (Allah’ın emrine ve kurallarını göre kendilerini kutsal bir alanda bulunduklarının farkında olarak davranan)

Ve onun mahrem-i esrarı (Kendisine sır söylenen kimse, sırdaş)
Olan dostlar (Tanrının rızası onların üstüne olsun) şöyle anlattılar:

Bir gün Muineddin Pervane (Tanrı onun derecesini yükseltsin) kendi sarayında uluları toplamıştı.

Bütün bilginler, şeyhler, fütüvvet erbabı (soyu temizler, mertler, yiğitler, delikanlılar, cömertler), münzeviler (köşesine çekilmiş kimseler) ve muhtelif iklimlerden (İnsanın yaşadığı yerlerden) gelen misafirler o toplantıda hazırdılar.

İleri gelen misafirler sedirleri işgal etmiş oturuyorlardı.

Pervane’nin içinde:
“ Mevlana hazretleri de nurla dolu olan huzuru ile buraya şeref verseydi ne olurdu?
Bu bizim için ömrümüz müddetince şeref olurdu” diye bir arzu uyandı.

Bunun üzerine Pervane’nin damadı, Mevlana’nın müridi (gönlünü bağlayanı) ve mutekidi (her şeyine inanan) olan ve faziletlerle (erdemlerle) dolu bulunan Mecdeddin Atabek kalkıp Mevlana’yı davet etmeye gitti.

İleri gelenler ve büyükler arasında “ Mevlana gelirse nereye oturacak” diye bir karışıklık ve mırıldanma oldu.

Hepsi birden “ Biz hepimiz layık olduğumuz yerlere oturmuşuz.
O da istediği yerde otursun” dediler.

Mevlana hazretleri bu daveti kabul ederek Çelebi Hüsameddin’i ve dostlarını toplayarak hareket etti.

Dostlar birbiri önü sıra gidiyorlardı.
Mevlana da ardı sıra geliyorlardı.

Çelebi Hüsameddin hazretleri Pervanenin sarayına ulaşınca, Pervane ve devlet erkânı ileri koştular, Pervane Hüdavendiğar hazretlerinin elini öptü ve “ Hüdavendigar hazretlerine zahmet, fakat biz kullarına ise rahmet oldu, lütuflar buyurdular” diye özür diledi.

Saraya girince sofanın aşağı ve yukarısında mevki sahibi büyüklerin oturduklarını gördü.
Selam verdikten sonra o da yere oturdu.

Hüsameddin hazretleri kalkıp aşağı tarafa geçti ve Mevlana’nın yanına oturdu.

Bu büyük adamların birçoğu da Hüsameddin’e uyarak bulundukları yerden inip aşağı tarafa gelip oturdular.

Fakat şeyh Nasireddin, şeyh Şerefeddin,-i Heriye, Seyyid Şerefeddin ve bunlara tabi olan her türlü ilimde adeta birer kütüphane sayılan ve nifak (ara bozukluğu) çıkarmak hususunda söz birliği eden sefihler ( zevk ve eğlenceye düşkün) de ne yapacaklarını şaşırdılar.

                                      ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
                                      ***

Neler öğrendik:

1.   Davet edilen yere gidilir.

2.   Saygı duyulan kişi her nereye oturursa etrafına saygı duyanları oturur.

3.   Saygın kişilere saygınlık göstergesi olan yüksek yerlere oturmalarına zemin hazırlanmalıdır.

4.   Misafir kapıda karşılanıp gerekli saygı gösterilmelidir.

5.   Kendini beğenmiş kişilerin gösterişe önem verdiklerini öğrendik.

6.   Gerçekten bilgin olan gösterişe önem vermez.

BİLGİÇ (MÜNEVVER), AYDIN İNSANLARLA SOHBET

Ey aziz Edep ehli demişlerdir ki:

Bilgiç (Bilgi olmakla birlikte bilgili görünmek isteyen, bilgili geçinen kimse) insanlardan sakın ki, onların şerrinden korunasın.

Bilhassa kötülüğü, yüzde dost görünen bilgiçten görürsün.

Dostun sana yardım eder.
Yabancı da sana saldırır ve kendi işine gider.

Fakat kötülüğün hepsi o bilgiç kişiden gelir ki, diliyle sana dost görünür.
Gönlünün derinliklerinden de sana düşmanlık besler.

Bu sebepten gücün yettiği kadar bilgiç insanlardan uzak ol ki, kötülüklerinden uzak olursun.

Fakat bir okul, bir cami, bir çarşı, bir mahalle veya bir şehir ve kasabada rastlarsan sakın onların hiç birini küçük görme ki, kendini onların hedefi haline getirme.

Onların dünyalıkları için büyüklük gözü ile bakma, durumlarını gözünde büyütme.
Ta ki, Allah ile insanlar arasında küçülmeyesin.

Çünkü dünya bütün varlığıyla Allah’ın yanında küçüktür, bir hiçtir.
Dünya halkının varlığını gözünde büyütürsen muhakkak o anda Allah’ın yanında değerinden düşersin.

Sonra dünyayı sevenlerin ellerinde olan dünya varlığına ermek için kapılarını çalma ve onlara dinini harcama.

Çünkü onlara bu şekilde yaltaklananlar muhakkak onların gözünde alçalmışlardır ve ellerinde bulunan dünya malından da mahrum olmuşlardır.

Eğer onlar, sana düşmanlık yaparlarsa, sen onlara düşmanca karşılık verme.
Çünkü onların yaptıklarına sabredemezsen o zaman dinin zayıflar ve onlardan çektiğin, yorgunlukların uzar gider.

Eğer onlar, sana ikramda bulunur, sevgi gösterir ve yüzüne seni överse onlara inanma ve güvenme.

Zira hakikatini arasan bunların binde birinde vefa (sözünde durma) ve doğruluk bulamazsın.

Zannetme ki, onlar sana rahat verecek ve arkanda seni çekiştirmeyecekler.
Böyle yaptıklarını duyarsan hayret etme.

Onlara kızıp acı söyleme.
Çünkü insaf ile kendi kendine incelersen, senin de o ruh hali içinde bulunduğunu göreceksin.
(Kınadığın şeyi kendinin yaptığının farkına varırsın)

Hatta dost ve yakınların, belki de ana baba ve hocaların hakkında gizli veya açık aynı şekilde hareket edemezsin.

Çünkü onlar için arkalarında söylediklerini karşı karşıya geldiğinizde katiyen onlara söyleyemezsin.

Bilgiçlerin mal, mevki ve yardımlarından ümidini kes ve bunları hırsa kapılarak isteme.

Tama (Doymazlık) edenlerin her zaman alçaldıklarını ve mallarını ellerinden gittiğini unutma.

Onlardan bir şey istediğin zaman verirlerse dua ve teşekkür et.
Vermezlerse kınama, azarlama ve şikayette bulunma.,,

Ta ki, kindarlık ve düşmanlık, ruhuna sinmesin ve kusur işleyip özür dilemeyesin.
Belki onların o kusurunda senin bilmediğin özürlerini bulursun.

Onların hiç birine Öğüt verme.
Vaiz ve nasihatte bulunma.

Sormadıkları hikmetleri (görünmeyen âlem sırlarını) onlara söyleme yoksa onları senden kabul etmez.
Sana düşman kesilirler.

Eğer onlar bir meselede bir işte hata eder ve bu hatalarını başkalarından işitip öğrenirse sakın onlara bu hususta bir şey öğretme.

Çünkü onlar, senden hem ilim öğrenir, hem de sana düşman olurlar.
Eğer hataları, dini emirlere aykırı ise lütufla, güzellikle hakkı, doğruyu kendilerine söylemen gerekir.

Eğer onlardan bir iyilik, bir ihsan gördüysen Cenab-ı Hakka şükret ki, seni onlara sevdirmiştir.

Eğer onlardan bir kötülük, bir zara gördünse bunu da Allah’tan bil ve onları, Allah’a havale et.

Onları kınama, azarlama ve ben filan oğlu falanım, âlim ve fazıl (erdemli) bir insanım, niçin kadir ve kıymetimi bilmediniz ve gereken saygıyı göstermediniz deme.

Çünkü bu sözler, nefsin övünmesi ve kibirlenmesi demektir.
Övünmek ve kibirlenmekse ahmaklık ve küçüklüktür.

Şuna inanmalısın ki, senin geçmişteki bir günahından dolayı Cenab-ı Hak, onları sana musallat etmiş, saldırtmıştır.

Onların doğru sözlerini dinle, yanlışlarını işitme, iyiliklerini söyle, kötülüklerine göz yum, kimseye söyleme.

İşi gücü yalan ve kavga olanlarla kalkıp oturmaktan çekin.
Çünkü onlar seni kıskanır, arkandan çekiştirir, dedi kodunu yaparlar.

Hata ve kusurlarını büyütür, çoğaltır, saklar ve sana kızdıkları veya tartışmaya giriştikleri anda birer-birer sayar dökerler.

Onlar ne senin kusurunu gizler, ne de bir hatanı affederler.
İnceden inceye hesaplar, azı veya çoğu için seni kıskanıp dururlar.

Eğer senden razı gibi görünürlerse bil ki dalkavukluktur.
İçleri hınçla dolu, görünüşleri sahtedir.

Bu onların huy ve alışkanlıklarıdır.
Bu sebepten onlarla görüşüp konuşmak zara, oturup kalkmak pişmanlık vericidir.

Bunlar dost görünen bilgiçlerdir (münevver) ki düşman görünenlerin hareket ve davranışları bunlarınkine göre daha az zarar verir.

(Marifetnama. İbrahim Hakkı Hz.Cilt IIBölüm 34. Madde 2 alıntı)

                             *
RAVLİ

Popüler Yayınlar