İnsanlar Kâbe’nin ihramına
bürünmüş (Allah’ın emrine ve kurallarını göre kendilerini kutsal bir alanda
bulunduklarının farkında olarak davranan)
Ve onun mahrem-i esrarı (Kendisine
sır söylenen kimse, sırdaş)
Olan dostlar (Tanrının rızası
onların üstüne olsun) şöyle anlattılar:
Bir gün Muineddin Pervane
(Tanrı onun derecesini yükseltsin) kendi sarayında uluları toplamıştı.
Bütün bilginler, şeyhler,
fütüvvet erbabı (soyu temizler, mertler, yiğitler, delikanlılar, cömertler),
münzeviler (köşesine çekilmiş kimseler) ve muhtelif iklimlerden (İnsanın
yaşadığı yerlerden) gelen misafirler o toplantıda hazırdılar.
İleri gelen misafirler
sedirleri işgal etmiş oturuyorlardı.
Pervane’nin içinde:
“ Mevlana hazretleri de nurla
dolu olan huzuru ile buraya şeref verseydi ne olurdu?Bu bizim için ömrümüz müddetince şeref olurdu” diye bir arzu uyandı.
Bunun üzerine Pervane’nin
damadı, Mevlana’nın müridi (gönlünü bağlayanı) ve mutekidi (her şeyine inanan)
olan ve faziletlerle (erdemlerle) dolu bulunan Mecdeddin Atabek kalkıp
Mevlana’yı davet etmeye gitti.
İleri gelenler ve büyükler
arasında “ Mevlana gelirse nereye oturacak” diye bir karışıklık ve mırıldanma
oldu.
Hepsi birden “ Biz hepimiz
layık olduğumuz yerlere oturmuşuz.
O da istediği yerde otursun”
dediler.
Mevlana hazretleri bu daveti
kabul ederek Çelebi Hüsameddin’i ve dostlarını toplayarak hareket etti.
Dostlar birbiri önü sıra
gidiyorlardı.
Mevlana da ardı sıra geliyorlardı.
Çelebi Hüsameddin hazretleri
Pervanenin sarayına ulaşınca, Pervane ve devlet erkânı ileri koştular, Pervane
Hüdavendiğar hazretlerinin elini öptü ve “ Hüdavendigar hazretlerine zahmet,
fakat biz kullarına ise rahmet oldu, lütuflar buyurdular” diye özür diledi.
Saraya girince sofanın aşağı ve yukarısında mevki sahibi büyüklerin oturduklarını gördü.
Selam verdikten sonra o da yere oturdu.
Hüsameddin hazretleri kalkıp
aşağı tarafa geçti ve Mevlana’nın yanına oturdu.
Bu büyük adamların birçoğu da
Hüsameddin’e uyarak bulundukları yerden inip aşağı tarafa gelip oturdular.
Fakat şeyh Nasireddin, şeyh
Şerefeddin,-i Heriye, Seyyid Şerefeddin ve bunlara tabi olan her türlü ilimde
adeta birer kütüphane sayılan ve nifak (ara bozukluğu) çıkarmak hususunda söz
birliği eden sefihler ( zevk ve eğlenceye düşkün) de ne yapacaklarını
şaşırdılar.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
Neler öğrendik:
1.
Davet edilen yere
gidilir.
2.
Saygı duyulan
kişi her nereye oturursa etrafına saygı duyanları oturur.
3.
Saygın kişilere
saygınlık göstergesi olan yüksek yerlere oturmalarına zemin hazırlanmalıdır.
4.
Misafir kapıda
karşılanıp gerekli saygı gösterilmelidir.
5.
Kendini beğenmiş
kişilerin gösterişe önem verdiklerini öğrendik.
6.
Gerçekten bilgin
olan gösterişe önem vermez.
BİLGİÇ (MÜNEVVER), AYDIN
İNSANLARLA SOHBET
Ey aziz Edep ehli demişlerdir
ki:
Bilgiç (Bilgi olmakla
birlikte bilgili görünmek isteyen, bilgili geçinen kimse) insanlardan sakın ki,
onların şerrinden korunasın.
Bilhassa kötülüğü, yüzde dost
görünen bilgiçten görürsün.
Dostun sana yardım eder.
Yabancı da sana saldırır ve
kendi işine gider.
Fakat kötülüğün hepsi o
bilgiç kişiden gelir ki, diliyle sana dost görünür.
Gönlünün derinliklerinden de
sana düşmanlık besler.
Bu sebepten gücün yettiği
kadar bilgiç insanlardan uzak ol ki, kötülüklerinden uzak olursun.
Fakat bir okul, bir cami, bir
çarşı, bir mahalle veya bir şehir ve kasabada rastlarsan sakın onların hiç birini
küçük görme ki, kendini onların hedefi haline getirme.
Onların dünyalıkları için
büyüklük gözü ile bakma, durumlarını gözünde büyütme.
Ta ki, Allah ile insanlar
arasında küçülmeyesin.
Çünkü dünya bütün varlığıyla
Allah’ın yanında küçüktür, bir hiçtir.
Dünya halkının varlığını
gözünde büyütürsen muhakkak o anda Allah’ın yanında değerinden düşersin.
Sonra dünyayı sevenlerin
ellerinde olan dünya varlığına ermek için kapılarını çalma ve onlara dinini
harcama.
Çünkü onlara bu şekilde
yaltaklananlar muhakkak onların gözünde alçalmışlardır ve ellerinde bulunan
dünya malından da mahrum olmuşlardır.
Eğer onlar, sana düşmanlık
yaparlarsa, sen onlara düşmanca karşılık verme.
Çünkü onların yaptıklarına
sabredemezsen o zaman dinin zayıflar ve onlardan çektiğin, yorgunlukların uzar
gider.
Eğer onlar, sana ikramda
bulunur, sevgi gösterir ve yüzüne seni överse onlara inanma ve güvenme.
Zira hakikatini arasan
bunların binde birinde vefa (sözünde durma) ve doğruluk bulamazsın.
Zannetme ki, onlar sana rahat
verecek ve arkanda seni çekiştirmeyecekler.
Böyle yaptıklarını duyarsan
hayret etme.
Onlara kızıp acı söyleme.
Çünkü insaf ile kendi kendine
incelersen, senin de o ruh hali içinde bulunduğunu göreceksin.(Kınadığın şeyi kendinin yaptığının farkına varırsın)
Hatta dost ve yakınların,
belki de ana baba ve hocaların hakkında gizli veya açık aynı şekilde hareket
edemezsin.
Çünkü onlar için arkalarında
söylediklerini karşı karşıya geldiğinizde katiyen onlara söyleyemezsin.
Bilgiçlerin mal, mevki ve
yardımlarından ümidini kes ve bunları hırsa kapılarak isteme.
Tama (Doymazlık) edenlerin
her zaman alçaldıklarını ve mallarını ellerinden gittiğini unutma.
Onlardan bir şey istediğin zaman verirlerse dua ve teşekkür et.
Vermezlerse kınama, azarlama ve şikayette bulunma.,,
Ta ki, kindarlık ve
düşmanlık, ruhuna sinmesin ve kusur işleyip özür dilemeyesin.
Belki onların o kusurunda
senin bilmediğin özürlerini bulursun.
Onların hiç birine Öğüt
verme.
Vaiz ve nasihatte bulunma.
Sormadıkları hikmetleri
(görünmeyen âlem sırlarını) onlara söyleme yoksa onları senden kabul etmez.
Sana düşman kesilirler.
Eğer onlar bir meselede bir
işte hata eder ve bu hatalarını başkalarından işitip öğrenirse sakın onlara bu
hususta bir şey öğretme.
Çünkü onlar, senden hem ilim
öğrenir, hem de sana düşman olurlar.
Eğer hataları, dini emirlere
aykırı ise lütufla, güzellikle hakkı, doğruyu kendilerine söylemen gerekir.
Eğer onlardan bir iyilik, bir
ihsan gördüysen Cenab-ı Hakka şükret ki, seni onlara sevdirmiştir.
Eğer onlardan bir kötülük,
bir zara gördünse bunu da Allah’tan bil ve onları, Allah’a havale et.
Onları kınama, azarlama ve
ben filan oğlu falanım, âlim ve fazıl (erdemli) bir insanım, niçin kadir ve
kıymetimi bilmediniz ve gereken saygıyı göstermediniz deme.
Çünkü bu sözler, nefsin övünmesi
ve kibirlenmesi demektir.
Övünmek ve kibirlenmekse
ahmaklık ve küçüklüktür.
Şuna inanmalısın ki, senin
geçmişteki bir günahından dolayı Cenab-ı Hak, onları sana musallat etmiş,
saldırtmıştır.
Onların doğru sözlerini
dinle, yanlışlarını işitme, iyiliklerini söyle, kötülüklerine göz yum, kimseye
söyleme.
İşi gücü yalan ve kavga
olanlarla kalkıp oturmaktan çekin.
Çünkü onlar seni kıskanır,
arkandan çekiştirir, dedi kodunu yaparlar.
Hata ve kusurlarını büyütür,
çoğaltır, saklar ve sana kızdıkları veya tartışmaya giriştikleri anda
birer-birer sayar dökerler.
Onlar ne senin kusurunu gizler, ne de bir hatanı affederler.
İnceden inceye hesaplar, azı veya çoğu için seni kıskanıp dururlar.
Eğer senden razı gibi görünürlerse
bil ki dalkavukluktur.
İçleri hınçla dolu,
görünüşleri sahtedir.
Bu onların huy ve
alışkanlıklarıdır.
Bu sebepten onlarla görüşüp
konuşmak zara, oturup kalkmak pişmanlık vericidir.
Bunlar dost görünen
bilgiçlerdir (münevver) ki düşman görünenlerin hareket ve davranışları
bunlarınkine göre daha az zarar verir.
(Marifetnama. İbrahim Hakkı
Hz.Cilt IIBölüm 34. Madde 2 alıntı)
*
RAVLİ