17 Kasım 2012 Cumartesi

MEVLANA VE ORUÇ 1

Mevlana Hazretleri anlatmıştır.

Hülağü Han 655 H. (1257 M.) senesinde Bağdat’a geldi.
Büyük savaşlarda bulundu, fakat buranın zaptı katiyen mümkün olmadı.

Bunun üzerine Hülağü Han:
Üç gün kimse bir şey yemesin, atlara da yem verilmesin.

Herkes Bağdat’ın fethi ve hanlarının galip gelmesi için kendi yaratkanına (yaradanına) yalvarsın” diye emir verdi.

Ve “ Belki bütün kapıları açan Tanrı, fethi kolaylaştırır.
Çünkü halife çok zengindir ve çok azmıştır” dedi.

Üç günlük oruç bittikten sonra Hülağü Han kendi memleketinin veziri ve bütün memleket işlerinin elinde bulunduğu Hoca Nasreddin-i Tusi’ye geldi ve ona “ Halifeye, tarafımızdan bir kâğıt yaz, itaat etsin, isyan ve inadı bıraksın;

Çünkü yaratkanın hükmü böyledir.
Eğer inat ederse sonunu getiremez.

Eğer bize itaat edip gelirse devlet ve hıl’ata (yönetime) sahip olur
Gelmezse devletinin göçüp kaybolacağını biliyorum” dedi.

Bunun üzerine Hoca Nasreddin hemen şöyle bir kâğıt yazdı:
Tanrı’ya hamd ettikten sonra, biz Bağdat’a konduk ‘Azap yurtlarına indiğinde, uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) sabahı ne kötü olur
( Saffat 177).

Biz o şehrin hükümdarını çağırdık.
O reddetti.

Bunun için o, “ Biz onu şiddetli bir işkence ile yok ettik
(Müzzemmil, 16) ayetindeki şiddetli işkenceyi hak etti.

Biz seni itaat etmeye davet ederiz.
Eğer gelirsen “ Ona rahatlık, güzel rızık ve naim cenneti vardır”.
(Vakıa 89) ayetinde buyrulan kimse gibi olursun ve eğer gelmeyi ret edersen kuvvetlerimi sana karşı harekete geçiririm.

Tırnağıyla ölümünü arayan ve burnunun ucunu avucuyla sakatlayan kimse gibi olma, selamlar.

Derler ki, Hülağü Han mektubu Ketbogay Bahadır’a vererek bir toplulukla beraber gönderdi.

Halife teklifi kabul etmedi;
İnat göstererek kötü cevaplar verdi.
Aynı günde Bağdat’ı alıp halifeyi esir ettiler.

Yemek yemeyip oruç tutmak, dini inkâr edenler ve gerçek bilgiden haberi olmayan ham insanların işlerinde böyle tesir gösterir, onların galip ve muvaffak olmalarına sebep olursa, artık bunun,

Basiret (Kutsi nurla nurlanmış, Tanrı ışığına alışmış olan akıl) sahibi Tanrı yardımcıları ve Tanrı dostları hakkında ne tesir yapacağını ve neler bağışlayacağını kıyas etmelisin.

Şiir:
Oruca devam et, çünkü o, Süleyman (Selam onun üzerine olsun) ın mührüdür.
O mührü kendi şeytanının eline verip saltanat mülkünü yıkma.”

                                     ***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,
Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                      ***
Neler öğrendik:

1.   Başarısızlık durumunda oruç tutmamız ve yaratan Tanrı’ya yalvarmamız gerektiğini öğrendik.

2.   Orucu bu işle etkisi olacak insan ve hayvanın da katılması gerektiğini öğrendik.

3.   İsyan ve inadın sonunun kötü sonuçlar verdiğini öğrendik.

4.   Yola gelmeyenlerin sonunun iyi olmayacağını öğrendik.

5.   “Tırnağıyla ölümü arayan” Kedinin aslana tırnak atarsa sonunun ölümle biteceğini öğrendik.

6.   “Burnunun ucunu avucuyla sakatlayan” Yanlış hareket etme sonunda kendi kendine zarar verebileceğimizi öğrendik.

7.   Dini inkâr eden ve gerçek Tanrı bilgisini bilmeyene aç kalmak ve oruç böyle tesir ederse İmanlı kimselerin muratlarına erişmekte çok daha etkin tesir eder.

8.   Her dediği olan, her isteğine kavuşturan mührün: Süleyman peygamberin mührü olduğunu ve bu mührün oruç olduğunu öğrendik.

9.   Oruçtan uzaklaşırsan mührü şeytana vermiş olacağımızı öğrendik.

İşte böyle yaren,

Tanrı’ya inanmak ve oruç tutarak yalvarmak böyle sonuçlar verir.
Bu bir Tanrı’ya iman konusudur.

Bu anlatılanların değerini bilmezsen, etkisini yaşamazsan unutup gider, şeytanın maskarası olursun.

Oruç insanı bütün zevklerin, güzelliklerin kaynağı olan ‘Yokluk âlemine’ doğru götürür.

Tanrı daima sabredenlerle beraberdir, düşüncesinde olan Mevlana Hazretleri, nefsi yenmek için mühim bir silah ve bu yenmeden meydana gelmiş bulunur bir nevi manevi haz kaynağı olan “oruca” daha çok değer vermiş görünüyor.

                                    *
RAVLİ

 

Popüler Yayınlar