14 Kasım 2012 Çarşamba

MEVLANA VE DİNLEYENLER

Bir gün Mevlana bir Pazar yerinde durmuş, ilahi bilgiler ve manalar saçıyordu.

Etrafına toplanan halk gürültü çıkardı.

 

Bunun üzerine Mevlana mübarek yüzünü bunlardan duvara çevirerek devam etti.

 

Ortalık karardı, akşam namazı vakti geldi, gece bastı.

Çarşı ve pazarının bütün köpekleri Mevlana’nın etrafında halka olmuşlardı.

 

O gözlerini onlara dikerek sözlerine yine devam etti.

Köpekler kafalarını ve kuyruklarını sallıyor ve yavaş-yavaş içlerinden ses çıkarıyorlardı.

 

Mevlana “Varlık âleminde kendinden başka kudretli kahredici olmayan yüce, kuvvetli olan Tanrı’ya yemin ederim ki, bu köpekler bizim bilgilerimizi anlıyorlar.

 

Bundan sonra siz bunlara köpek demeyiniz.

Bunlar Eshab-ı Kehf’in köpeğinin akrabasındandır.

 

Şiir:

“ Eshab-ı Kehf’le bulunmak feyiz (ilim, bilme, anlama)                                                                                                                          ve kabiliyeti verildiğinden bu köpeklerin önünde

Bütün dünya aslanlarının başı eğildi.”

 

Tanrı’yı tespih eden bu kapılar ve duvarlar sırları anlarlar.

 

Şiir:

“Kapıdan ve duvardan çıkan ruhları gören göz nerede?

Kapılar, duvarlar, nükteler söylüyor, ateş, su ve toprak hikâyeler anlatıyor”

 

Birdenbire her taraftan dostlar üşüşmeye başladılar.

Mevlana buyurdu.

 

Şiir:

“ Geliniz, geliniz de sevgili gelip ulaşmıştır.

Geliniz, geliniz de gül bahçeleri yeşermiştir.”

 

Bundan sonra dedi ki:

“Tanrı sadakalar bağışlıyordu.

Sadaka almayanlar şimdiye kadar nerede idiler?”

 

Bunun üzerine bütün dostlar baş koydular ve böylece bilgiler saçarak ve sema ederek medreseye geldiler.

 

O gece sabaha kadar baş ağrısız sema ettiler.

Mevlana.

“ Tanrı’ya tekrar-tekrar yemin ederim ki, mahlûkların bu biçare ileri gelenlerinin, Peygamber ve veliler hakkında besledikleri itikadı (gönülden tasdik ederek inanma), bir tere satıcısı hakkında uygun olmaz.

 

Bu ancak velilerin inayetiyle (dikkati, gayreti, özenmesi, iyilikte bulunması, karşılıksız bağışlamasıyla) olur” buyurdu.

 

                                      ***

ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark İslam Klasikleri 29,

Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489

                                      ***

ASHAB-I KEHF

 

Eshab-ı Kehf ile kastedilen insanlar, kâfir bir toplumdan kaçıp dağda bir mağaraya sığınan bir mümin guruptur.

 

Kuran’ın 18. suresi, adını bu kıssadan almıştır.

Surenin 9-26 ayetinde bu kıssa anlatılmaktadır.

 

Kuran’da mağaraya sığınanların gençler olduğu, mağarada yıllarca uyudukları, köpeklerinin de yanlarında bulunduğu, belli bir süre sonra uyandıkları, aralarında mağarada ne kadar kaldıklarını konuştukları, içlerinden birinin şehre gümüş para ile yiyecek almaya gittiğini, mağarada 309 yıl kaldıklarının söylendiği, ancak ne kadar kaldıklarını Allah’ın bildiği ifade edilmiştir.

                                         *

Neler öğrendik:

 

1.   Bazı insanların ilahi bilgiden ve mananın değerini anlamadığını, dinlemediğini, ilgilenmediğini hatta rahatsız olduğunu öğrendik.

2.   Verilen ilahi bilginin ücretsiz olduğundan bazı kişilerin değersiz sandığını öğrendik.

3.   Bilinmeyenler, görünmeyenleri sen görüp söylediğin zaman kabul etmeyip uzaklaşıldığını öğrendik.

4.   Halka sırtını dönerek ilahi bilgilerin doluluğundan duvarlara anlatarak kendisini rahatlatmaya çalıştığını öğrendik.

5.   Köpeklerin bile hissettikleri o ilahi enerjiyi bazı insanların hissedemediğini öğrendik.

6.   Köpeklerin his yoluyla ilahi bilgileri, manayı aldıklarını, anladıklarını ve bu anlamanın gereği olarak tepki verdiklerini öğrendik.

7.    Eshab-ı Kehf’le birlikte bulunan köpek (Kıtmir) o müminleri terk etmediğinden diğer âlemde de ollarla beraber olacaklarını öğrendik.

8.   Mümin kula sadık kalarak onu terk etmeyen köpek bile sahibiyle beraber olacağından Allah erlerini terk etmemiz gerektiğini öğrendik.

9.   Her duvarın, her yapının, her kapının, her yaratılanın anlattığı hikâyeleri dinlemek için kulak, giren çıkanı görecek göz sahibi olmamız gerektiğini öğrendik.

10.                  Tanrı hazinelerini dağıtana yaklaşmak ve yanından ayrılmamak gerektiğini öğrendik.

11.                  Peygamber veya veliler inancın; birine çok iyi bildiği bir şeyi öğretmeye kalkmakla (tereciye tere satmak) olmayacağını öğrendik.

12.                  Peygamber ve veli sevgisi ancak veli olan başkasının kalbine yerleştirebileceğini öğrendik.

 

İşte böyle yaren,

 

Hakikati ararsan akıl anlamaya başlar.

Aklını doğru ve yüce bilgilerle geliştirmiyorsan anlamaz, duygularını geliştiremeyen, his enerjisini etkin kılmayan biri olursun ki, bilinmeyenden uzaklaşırsın.

 

Ey yaren,

Mevlana hazretlerinin “Gelin, geliniz” çağrısı yakın olun, uzaklaşmayın.

Bizle birlikte olun, siz elde edemeseniz bile ben size veririm.

Çünkü Tanrı sadakalar dağıtmaya başladı, hissenize düşeni alın diyor.

Gül bahçesinin içine girin, her nerde durursan o bahçenin kokusunu alırsın diyor.

 

Yaren,

Köpek ne geçmişle uğraşır, ne de gelecek kaygısı yaşar.

Köpek anı yaşar.

Köpekten bu öğüdü almalıyız.

Anı yaşamalıyız.

 

Öykü:

Beyazit-i Bistami’ye sormuşlar bu yüce davranışları kimden öğrendin.

O da cevap vermiş “Köpekten”

 

Bu söz halk arasında yayılmış ve değiştirilmiş, Beyazit şeyhine köpek diyor diye.

 

Beyazit vaaz ederken anlatmış:

“ Bir dere kenarında abdest alırken çok susamış bir köpek geldi.

Tam su içeceği zaman kendi yüzünü suda görünce düşman sanıp havlayarak uzaklaştı.

Birkaç defa bunu yaptı.

Susuzluğu sınırı geçince suda gördüğü o canavarı öldürmek ve su içmek için suya atladı.

Baktı ki suda canavar yok.

Kana-kana su içti” dedi.

 

İşte yaren korkularınla savaşmak için rahmete atıl.

Aslında düşmanının kendi oluşturduğun korkular, kendinin yarattığın canavarlar olduğunu göreceksin.

 

Yaren,

İşte köpeğin konuşması böyledir.

Onu anlayacak kulak da anlayışınla ders çıkarıp yüceliğe doğru yürümendir.

 

Yaren,

Beyazit gibi bir büyüğümüzün ufkunu açan bu küçük olayı hiç unutma.

Günlük işlerden sıyrıl da bu güzellikleri gör.

 

Bu yazıyı okuduğun için aferin.

İyi yoldasın.

Kendi yolunu kendin bulacaksın,

Kendin gideceksin, K endin yararlanacaksın,

Yani seninle başlayacak ve seninle sona erecektir.

 

Bizim görevimiz tariftir.

Sen arif olursan tarif de gerekmez.

                                   *

RAVLİ

Popüler Yayınlar