“ Ben buralarda, Lamba dükkânı denen bir dükkânı arıyorum” demiş birinci adam.
“ Ben buralara yakın
oturuyorum, seni oraya götürebilirim” demiş ikinci.
“Kendim bulabilirim.
Bana tarif ettiler bende
yazdım” demiş birinci adam.
“ O zaman bana neden
aradığını söyledin?”
“ Konuşmak için”
“ Öyleyse sen tarif değil,
arkadaş arıyorsun”
“ Evet, sanırım bu anlama
geliyor.”
“ Ama burada yaşayan birinden
tarif almak senin için daha kolay olurdu; özellikle de buradan sonrası zorken”
“ Ben, bana söylenene
güveniyorum, beni buraya kadar getirdi.
Zaten başka birine ya da bir
şeye güvenebileceğimden de emin değilim.”
“ O zaman, sen ilk bilgiye
güvenmene rağmen, sana kime güvenebileceğine dair gereken araçlar verilmemiş”
“Öyle”
“ Başka bir amacın var mı?”“Hayır, sadece Lamba dükkânını arıyorum.”
“ Neden lamba dükkânını
aradığını sorabilir miyim?”
“ Çünkü çok yüksek yetkili
biri bana, bir insanın gece okuması için gereken araçların orada bulunduğunu
söyledi.”“ Haklısın, ama burada bir ÖNKOŞUL ve bir de BİLGİ var. Bunları düşünüp düşünmediğini merak ediyorum.”
“ Neymiş onlar?”
“ Bir lamba aracılığıyla
okuyabilirsin demek, zaten senin okuyabildiğini gösterir.”
“ Bunu kanıtlayamazsın!”
“ Böyle karanlık bir gecede
tabii kanıtlayamam.”“peki, o BİLGİ neymiş”
“ Bilgi şu ki, Lamba dükkânı
hala olduğu yerde ama lambaların kendileri, başka bir yere taşındı.”
“ Ben lambanın ne olduğunu
bilmiyorum, ama anlaşılan o ki Lamba dükkânı bu aletleri satan bir yer.
Ne de olsa oraya lamba dükkânı
denmesinin bir amacı olmalı”
“ Ama lamba dükkânı iki
anlama gelebilir ve bu anlamlar birbirine zıt şeyler.
Birincisi, lambanın
bulunabileceği bir yer,
İkincisi ise, lambaların
bulunabileceği ama şu anda hiç lambası olmayan bir yer”“ Bunu kanıtlayamazsın!”
“ Sen, pek çok insan için
aptal biri gibi görünüyorsun”
“ Ama seni de aptal diye
nitelendirecek pek çok insan var. Oysa belki değilsin.
Muhtemelen sen beni, bir
arkadaşının lamba sattığı bir yere göndermeye çalışıyorsun.
Ya da belki lamba almamı hiç
istemiyorsun”
“ Ben senin düşündüğünden
daha kötüyüm.
Sana, lamba dükkânları vaat
etmek ve sorunların yanıtını burada bulabileceğini farz etmene izin vermek
yerine, senin en başta okuma bilip bilmediğini öğrenebilirdim.
Böyle bir dükkânın
yakınlarında olup olmadığını öğrenebilirdim.
Ya da başka bir yoldan sana
bir lamba bulunup bulunamayacağına bakabilirdim”
İki adam bir süre birbirine
bakmışlar.
Sonra ikisi de kendi yoluna
gitmiş.
***
MEVLANA VE GİZEMLİ SUFİ BİLGELİK HİKÂYELERİ.
IDRIES SHAH.ÇEV. MERVE DUYGUN. 2009 BUTİK YAYINCILIK VE KİŞİSEL GELİŞİM HİZ.
TİC. LTD. ŞTİ.YAYINI(Bu kitabı temin ederek evinde bulundurmanı önemle tavsiye ederim)
Yaren,
Bu hikâye iki sağırın
birbiriyle konuşup anlaşmasına, diğer bir değişle anlaşmış gibi yapmalarına
benzeyen öykülerden birisidir.
Kendi önyargılarına göre
görüşte olanlar sağıra benzerler.
Gerçekleri duymazlar.
Duysalar da anlamazlar.
Kendileri görüş sahibi
olamayanlara ne kadar göstersen anlamazlar.
Hatta anlamamak için
direnirler, herkesçe bilinen ve görünene bile ispat isterler.
İlle de kendi düşündüğünü
akıllılara onaylatmak isterler.
*
Diğer bir tarafı da anlayış
farklılığından doğan anlaşmazlıktır.
İşaret edilen, remizle
söylenen veya o kişinin aklına göre açıklanmayan yanlış anlaşılmalara yol açar.
Mesela. “Lambacı dükkânına
git” Seni aydınlatanların bulunduğu yere git anlamınadır.
Mesela “ Kendine bir lamba
(Kandil, mum) bul” Seni aydınlatacak birini bul.
Mesela” karanlık- gece” var
olduğu halde görünmeyen.
İşte böyle yaren âlimlerin,
dervişlerin böyle sözleri vardır.
Zekân varsa bunları anlar
gereğini yaparsın.
Zekân bunu çözemiyorsa
görünen şekliyle yalan yanlış gidersin.
Yaren, eğer sen aydınlatan yakınındaki
âlimi göremiyorsan seni böyle yollara gönderirler.
Sırf konuşmak için söz
edenler aklı az olanlardır.
Aklı az olanla konuşmak
insanı sinir eder.*
Hazreti Mevlana söylenen söze bak, söyleyen kişiye bak der.
Yani, söz büyükse, anlamlı ise söyleyenin de büyük olması gerekir.
Söz büyük, söyleyen küçükse o
büyük söz söyleyenin ağzına yakışmaz.
Ancak, tanınmayan büyük, sözü
tanınan bir büyüğün ağzından ve üstünden söyler ki söz gereken faydayı versin.
*
Kime güvenebileceğimizi öğrenmeliyiz.Yaşayan ve yakın olan birinden tarif almak işleri kolaylaştırır.
Ön bilgi doğrudur,
gereklidir, ön yargı yanlıştır ve zarara neden olur.
Yani bilgi al fakat yargı
oluşturma.
Dinleyen senin öğrenmek için
mi sorduğunu, sırf arkadaşlık için mi konuştuğunu, kendi fikirlerini onaylatmak
için mi konuştuğunu anlar.
Yaren biri söze ben diye
başladı ise, cümlesini daha tamamlamadan kov, kovamıyorsan terle,
terleyemiyorsan kalk git.
Asla ben diye söze başlayan
biriyle anlaşamazsın.
Sonradan olayla aranız
bozulacağına baştan zarar görmeden mesafeyi koy.
Yalnızlık ben diyenden çok daha
iyidir.
Her kelimenin anlamını, sonra
cümlenin anlamını doğru okumaya (anlamaya) çalışmalısın.
Sonra
Bunda ne amaçlanmış sorusunu kendine
sormalısın. Yine bu sorunun cevabını kendin vermelisin.
DERVİŞ, SÖZÜ ANLAMAYA
ÇALIŞIRKEN, O SÖZÜ SÖYLEYENİN İÇİNİN DOLU OLUP OLMADIĞINA DA BAKARAK
DEĞERLENDİRİR.
Çünkü herkes kendi doluluğu
oranında söz eder, fakat manasını anlamadığı sözleri de söylenebileceğinin olabileceğinin
farkındadır.
Yani söyleyerek anlatan ile
dinleyen arasında önce içinin boş veya dolu olduğu tanımlamak için bir kaç soru
sorulması ve cevaplardan sonra GÜVEN olursa, değerlendirme yapılması gerekir.
GÜVEN oluşmasında söylenen
sözlere; gizlice içinden delil ve şahitlerin olmasını sağlamalısın.
Kalbin en doğruyu söyleyen
olduğu için kalbine danış.
Tereddüdün varsa asla inanma.
Nefsine danışırsan (Çıkar
yönünden) yanılırsın, tuzağa düşersin
Güven oluşmadı ise veya güven oluşturacak durum yoksa aynı şeyi birkaç kişiye sorup aynı cevabı alırsan GÜVEN duymalısın.
*
RAVLİ