12 Kasım 2012 Pazartesi

KALBİNİ VERMEK

Şibli, hakikatten, aşk sırlarında bahsederken bu hikâyeyi kardeşine anlattı;

Dedi ki: Şehrin mektebinde zamanın Yusuf’u Kenan’ı denecek kadar güzel bir bey oğlu vardı.

Güzelliği, bütün yücelik divanının fihristiydi.
Vasfı, güzellik sarayından da yüceydi!

Mertebe gelip hocanın önene oturdu mu bütün talebe feryada gelirdi.
Mektepte yoksul bir çocuk vardı.

Babası malsız, mülksüz bir kunduracıydı.
Gönlünü, o sarhoş putun eline vermiş, onun elinde kalmış, elden avuçtan çıkmıştı!

Tecrübesiz bir çocuk, aşk derdine nasıl tahammül edebilir?
Aşk yüzünden dağ bile saman çöpü haline gelmede!

Bir gün mektebe bir hükümet adamı geldi.
O çocuğu, beyzadenin yanına görünce,

“Çocuk, baban kim senin?” diye sordu.
Çocuk “Neye soruyorsun?

O bildiğin kunduracının oğluyum” dedi.

Adam dedi ki: “Bu çocuk, beyzadeyle düşer kalkarsa beyzade, onun huyunu kapar, sefil bir hale gelir”

Hâsılı o âşık çocuğun mektebe gelmesini menetti…
Hoca da zavallıyı mektepten uzaklaştırdı.

Çocuk, perişan bir hale geldi.
O oğlanın aşkıyla adeta bir kora döndü, kor gibi gitti, küllüklerde yer tuttu.

Aşk, o çocuğa nevruz (bahar) gibi geldi çattı.
Canlar yakan şimşek gibi ah etmeye başladı!

Nihayet kendinden geçti;
Başına topraklar saçtı;

Yaslı bir hale girdi.
Beyzade, çocuğun halini duyunca ona bir adam gönderdi.

A perişan çocuk, dedi;
Neden ağlıyorsun, söyle.

Maksadın ne?
Kimden bu kadar feryat edip durmadasın?

Çocuk dedi ki: Gönlümü sana kaptırdım;
Senin aşkından feryat etmedeyim.

Benim aşktan gördüklerimi kimsecikler görmesin!
Bir zamandır beni bekleyip durmakta, ateş gibi kararsız bir hale koymadasın.

Adam geri gelip dedi ki:
Senden feryat ediyorum.

Gönlümü sana verdim.
Ölüyorum artık;

Gel de nasıl can veriyorum, gör diyor.

 Beyzade dedi ki:
Git, söyle:
“Ey başsız ayaksız, gönlünü büsbütün (Kalbini) bana ver, gam yeme!

Gönlünü bana yolla.
Taneyi harmana gönder, diyor” de!

Adam gidip bu sözü söyleyince çocuk dedi ki:
Dur, biraz sabret!

Çocuk, içeri girip kanlara bulandı.
Göğsünü yarıp yüreğini çıkardı:

Mademki sevgilim benden gönlümü istiyor, göndermememe imkân yok!
Bir tabağa koyup üstünü örttü;

Getirerek “Al bunu, böylece üstü örtülü olarak götür” dedi.
Yüreğini bir tabağa koyar koymaz da bir nefes verdi ve derhal canını teslim etti.

Beyzade o tabağı görünce bu yaprağı hiç okumamış olduğundan
O kanlı yüreği, tabaktan çıkardı.

Bütün mektep kanlı gözyaşlarıyla doldu, taştı!
Hem kendisi öldürdü, hem kendisi yaslandı.

Ne yapmak lazımsa yaptı.
Onun mezarını kıble edindi.

Her an yasıyla yandı yakıldı!

                                        *
Sende aşk eriysen yar yüreğini!

Yok…
Aşk eri değilsen beyhude (boşuna) söylenme!

Ey kendini âlemin piri sanan kişi, aşk yolunda bu çocuktan da aşağı mısın ki?

                                    ***
MANTIK AL- TAYR 2 Feridüddin-i ATTAR İslam klasikleri. M. E. B. 2172 Çeviren Abdulbaki GÖLPINARLI ( Bu kitabı temin edip evinde bulundurmanı önemle öneririm)

                                      *****
İşte böyle yaren,

Bu işler lafla olan işler değildir.
Sevgili senin canını ister.

Sevgiliye ver canını da sevgilinde yaşa.
Mal, mülk, para, servet bu alanda geçmez.

Gönül, kalp, can alışverişidir bu pazarda geçerli olan.
Sevgiliyi istiyorsan bedelini vereceksin.

Burası er meydanıdır.
Her kişi konuşur ama o alana er olan bu uğraşa girişir.

Cahil halk bunu cinsel isteyiş sanır.
Cinsel arzun ile isteyiş bu alana ait değildir.

Şems-i Tebrizi ile Mevlana’nın birbirine olan aşkını iyi anlamalısın.
Cinselliğin kokusu bile olmaz.

Leyla ile Mecnunun hikâyesini cinsel anlamda hala düşünüyorsan bu işe tekrar baştan başla.

Bu sana sunulan hikâyenin üzerinden mesajlar veriliyor.
Kendini hikâyeye hapsetme.

                                          ***

RAVLİ

 

Popüler Yayınlar