Dedi ki: Şehrin mektebinde
zamanın Yusuf’u Kenan’ı denecek kadar güzel bir bey oğlu vardı.
Güzelliği, bütün yücelik
divanının fihristiydi.
Vasfı, güzellik sarayından da
yüceydi!Mertebe gelip hocanın önene oturdu mu bütün talebe feryada gelirdi.
Mektepte yoksul bir çocuk vardı.
Babası malsız, mülksüz bir
kunduracıydı.
Gönlünü, o sarhoş putun eline
vermiş, onun elinde kalmış, elden avuçtan çıkmıştı!
Tecrübesiz bir çocuk, aşk
derdine nasıl tahammül edebilir?
Aşk yüzünden dağ bile saman
çöpü haline gelmede!
Bir gün mektebe bir hükümet
adamı geldi.
O çocuğu, beyzadenin yanına
görünce,
“Çocuk, baban kim senin?”
diye sordu.
Çocuk “Neye soruyorsun?
O bildiğin kunduracının
oğluyum” dedi.
Adam dedi ki: “Bu çocuk,
beyzadeyle düşer kalkarsa beyzade, onun huyunu kapar, sefil bir hale gelir”
Hâsılı o âşık çocuğun mektebe
gelmesini menetti…
Hoca da zavallıyı mektepten
uzaklaştırdı.
Çocuk, perişan bir hale
geldi.
O oğlanın aşkıyla adeta bir
kora döndü, kor gibi gitti, küllüklerde yer tuttu.
Aşk, o çocuğa nevruz (bahar)
gibi geldi çattı.
Canlar yakan şimşek gibi ah
etmeye başladı!
Nihayet kendinden geçti;
Başına topraklar saçtı;
Yaslı bir hale girdi.
Beyzade, çocuğun halini duyunca
ona bir adam gönderdi.
A perişan çocuk, dedi;
Neden ağlıyorsun, söyle.
Maksadın ne?
Kimden bu kadar feryat edip
durmadasın?
Çocuk dedi ki: Gönlümü sana
kaptırdım;
Senin aşkından feryat
etmedeyim.
Benim aşktan gördüklerimi
kimsecikler görmesin!
Bir zamandır beni bekleyip
durmakta, ateş gibi kararsız bir hale koymadasın.
Adam geri gelip dedi ki:
Senden feryat ediyorum.
Gönlümü sana verdim.
Ölüyorum artık;
Gel de nasıl can veriyorum,
gör diyor.
Git, söyle:
“Ey başsız ayaksız, gönlünü
büsbütün (Kalbini) bana ver, gam yeme!
Gönlünü bana yolla.
Taneyi harmana gönder, diyor”
de!
Adam gidip bu sözü söyleyince
çocuk dedi ki:
Dur, biraz sabret!
Çocuk, içeri girip kanlara
bulandı.
Göğsünü yarıp yüreğini
çıkardı:
Mademki sevgilim benden
gönlümü istiyor, göndermememe imkân yok!
Bir tabağa koyup üstünü
örttü;
Getirerek “Al bunu, böylece
üstü örtülü olarak götür” dedi.
Yüreğini bir tabağa koyar
koymaz da bir nefes verdi ve derhal canını teslim etti.
Beyzade o tabağı görünce bu
yaprağı hiç okumamış olduğundan
O kanlı yüreği, tabaktan
çıkardı.
Bütün mektep kanlı
gözyaşlarıyla doldu, taştı!
Hem kendisi öldürdü, hem
kendisi yaslandı.
Ne yapmak lazımsa yaptı.
Onun mezarını kıble edindi.
Her an yasıyla yandı yakıldı!
*
Sende aşk eriysen yar
yüreğini!
Yok…
Aşk eri değilsen beyhude
(boşuna) söylenme!
Ey kendini âlemin piri sanan
kişi, aşk yolunda bu çocuktan da aşağı mısın ki?
***
MANTIK AL- TAYR 2 Feridüddin-i
ATTAR İslam klasikleri. M. E. B. 2172 Çeviren Abdulbaki GÖLPINARLI ( Bu kitabı
temin edip evinde bulundurmanı önemle öneririm)
*****
İşte böyle yaren,
Bu işler lafla olan işler
değildir.
Sevgili senin canını ister.
Sevgiliye ver canını da
sevgilinde yaşa.
Mal, mülk, para, servet bu
alanda geçmez.
Gönül, kalp, can
alışverişidir bu pazarda geçerli olan.
Sevgiliyi istiyorsan bedelini
vereceksin.
Burası er meydanıdır.
Her kişi konuşur ama o alana
er olan bu uğraşa girişir.
Cahil halk bunu cinsel
isteyiş sanır.
Cinsel arzun ile isteyiş bu
alana ait değildir.
Şems-i Tebrizi ile
Mevlana’nın birbirine olan aşkını iyi anlamalısın.
Cinselliğin kokusu bile
olmaz.
Leyla ile Mecnunun hikâyesini
cinsel anlamda hala düşünüyorsan bu işe tekrar baştan başla.
Bu sana sunulan hikâyenin
üzerinden mesajlar veriliyor.
Kendini hikâyeye hapsetme.
***
RAVLİ