Ashaptan yakında bulunan
kimseye:
“Bu çanın ne dediğini biliyor musun?” diye
sordu.
O da “ Tanrı, onun elçisi ve
elçinin amcasının oğlu daha iyi bilir” dedi.
Bunun üzerine Ali:
“ Benim
ilmim Tanrı’nın elçisinin ilminden,Tanrının elçisinin ilmi Cebrail’in ilminden ve
Cebrail’in ilmi de Tanrı’nın ilmindendir.
Ve bundan sonra” Mecusi kâfirlerin
çanı böyle söylerse çok aziz ve mübarek olan âşıkların tefi neler söylemez.
(Hiçbir şey yoktur ki,
Tanrı’yı tespih etmesin) gereğince bu da tespih ediyor.
Tıpkı (Ey dağlar benimle beraber tespih ediniz)
(İsra, 44) ayetindeki
Davud’la beraber tespih eden dağlar gibi.” Buyurdu.
Bu olay Müderrislerin
(profesör) üstadı Zeyneddin-i Razi’den (Tanrının rahmeti onun üzerine olsun)
nakledilmiştir.
Bu da Şemseddin-i Mardini’den
sema öğrenmiştir.
Zeyneddin i Razi, zamanında
Rum bilginlerinin ileri gelenlerindendi.Mevlana son zamanlarda Sema’a başladığı vakit, Şemseddin-i Mardini küçük bir defi başında tutar ve:
“ Vallahi, billahi bu tespih ediyor.
Her kim bu sema haramdır derse o kimse haramzadedir” derdi.
***
ARİFLERİN MENKIBELERİ, Şark
İslam Klasikleri 29, Ahmet Eflaki, M.E B. YAYINLARI 489
***
HAKİKAT
Bir şeyin aslılıdır, esasıdır,
içyüzüdür, kendiliğidir, doğasıdır, gerçekliktir, doğruluktur, bağlılıktır,
sadakattir, iyilikbilirliliktir.
Doğruyu arayan, doğruyu
gören, ancak doğru görüşleri toplar.
Doğru görüşleri toplayan
doğruları söyler.
Hakikati arayan, tanıyan,
bilen, hakikati söyler.
Bugün gerçekçilik veya
realist diye tanımlanır.
Var olduğu kesin ve açık
olarak bilinendir.
*
Peygamberimiz (Ona salât ve
selam olsun):
“Şeriat bir ağaçtır, tarikat
onun dalları, marifet yaprakları, hakikat de meyveleridir.
Ağaç mevcut olmazsa, dalları,
yaprakları ve meyveleri mevcut olmaz”
Bu suretle anlaşılır ki,
şeriat asıl, diğerleri teferruattır.
Varlığı ancak, aslın varlığı
sayesinde olur.
Asıl olmayınca teferruat
olmaz.
Bir kişinin tüm aşamalarında
şeraitten ayrı olamayacağı kesindir.
Şeriatın sınırlarından dışarı
çıkan doğru yoldan çıkar ki hüsrana uğrar.
Kul ancak bu makamları
geçerek ulaşır.
*
Hakikat makamında olan nasıl
olur?
Alçak gönüllü olur.İyiyi kötüyü tanır.
Hakkı ve emeği olmayana el uzatmaz.
Aza veya fazlaya kanaat eder.
Kimseyi incitmemeye çalışır.
Allah’a karşı muhtaç ve fakir olduğunu kabul eder.
Sır saklar.
Dört makamı bilir ve uygular.
Cömert olur.
Kimseyi ayıplamaz.
Eline geleni kabul eder.
Tanrı’dan emin olur.
Hakikati söyler.
Dört mertebeden üçüncüsü hakikattir.
1. Şeriat,
2. Tarikat,3. Hakikat,
4. Marifet.
Tasavvuf hakikat ilmidir.
Şeriat din ilmi, fıkıhtır.Hakikatsiz şeriat makbul değildir.
Şeriatsız de hakikat dayanaksızlıktır.
İkisi arasında tam bir uyum
vardır.
Şeriat beden için,
Tarikat kalp için,
Hakikat ruh için,
Marifet Hakk içindir.
*
DOĞRULUK
Hz. Mevlana bu konuda
söyledikleri:Doğru olmayan şeyler yaptım deme,
Doğruluğu tut.
O zaman hiçbir eksiklik kalmaz.
Doğruluk Musa’nın asası
gibidir.
Eğrilik ise sihirbazların
sihrine benzer.
Doğruluk ortaya çıkınca,
bütün eğrilikleri yutar.
Kötülük yapan bir insan
gerçekte başkasına değil, bizzat kendisine fenalık yapar.
Tanrı, zalimlere yardım eden
kimsenin üzerine, o zalimi musallat eder.Kötü insanlara yardım etmemelidir.
Bir kötülük yaptıktan sonra
pişmanlık hissetmek, Tanrının bağışına ve muhabbetine kavuşmanın delilidir.
Bir insanın başkasının
kusurunu görmesi ve onları ayıplaması, gerçekte kendi kusurunu görmesi
demektir.
Sıkıntı ve huzursuzluk
mutlaka bir günahın cezası, huzur ise ibadetin karşılığıdır.
İyilik yapmak bir nevi
ibadettir ki hem yapan, hem de yapılan insan için faydası vardır.
İnsan ne ekerse onu biçer.
Tanrı’nın ezelde, kötülüğe karşı kötülük, iyiliğe karşı iyilik olmalıdır diye verdiği hüküm asla değişmez.
Çünkü Tanrı hâkimdir.
Sen kötülük et, iyilik
görürsün nasıl der?
Buna rağmen Tanrı o kadar
büyüktür ki, insanların suçunu bağışlar.
Başkasının suçunu bağışlamak
suretiyle büyüklük gösterenleri ve iyilik edenleri de sever.
İnsanları anarken
hatıralarının hepsinin iyi ve hoş olmasına çalış.
Çalışmanın itibarlı ve
kıymetli bir davranış olduğunu söylerdi, tembelliği lanetlerdi.
*
İşte böyle yaren,
Konu oldukça geniş olduğundan
yukarıda dikkat edilmesi gereken ana işaretleri doğru görmemiz ve ona göre yol
almamız gerekir.
Yalan söyleyen bir insan vardır.
İblis yalan söylemez ama doğruyu gizler, yanlışı sana sevdirir.
En çok yalanı da kendimiz
kendimize söyleriz.
Yani doğru yanlışın bir
şekilde doğru sonuç vermesini isteriz ve bekleriz.
Doğa’daki varlıklar yalan
söylemezler, durumlarını olduğu gibi açık ederler.
Doğru görme yeteneğini
geliştirirsen her şeyin kendini açıkladığını görürsün, duyarsın anlarsın.
Sen zanlardan, vesveselerden
kendini temizleyemezsen Tanrı sanatını göremez, duyamaz okuyamaz olursun.
Doğru sözlü olmak sana bazı
durumlarda kaybettirse de genel ve sonuç olarak kazançlı olursun.
Görüş yeteneğini doğru
kazanman için Bloğumuzda Ferideddin-i Attar hazretlerinin MANTIK AL-TAYR VE
İLAHİNAME eserindeki tüm hikâyeleri arz ettim ve anlaşılır şekilde açıklamaya
çalıştım.
Önce bakışını düzelt ve
doğruyu doğru olarak görmeye başla ki sözün ve önerilerin doğru ve kabul
edilebilir olsun.
Yaren sen çalışmanın
başlarında görüşün olmasa bile çalışmaya devam et.
Hazreti Mevlana’nın metodunda
gerçekleri birden görür olursun.
O yere ve zamana kadar sakın
bu yoldan ayrılıp nasibinden vazgeçme.
Tanrı perdeleri açınca,
nuruyla aydınlatınca gerçekleri görürsün.
Sevgi ve saygını devam ettir.
Bu yolda olgunlaşma sadece
senin çalışmanla olmaz, birkaç defa dünyaya gelsen binlerce yıl ömür sürsen
ulaşamayacağın sırları uykunda, uyku ile uyanıklık arasında Tanrı bağışlar.
Nasıl ki Peygamberimiz
yaşanmışlarını bize anlatarak yol gösterdiyse ve ruhaniyetiyle yardım etti ise
onun varisleri de bize daha detaylı anlatmaktadırlar.
Mevlana Hazretleri bize bu
yaşadıklarını bize anlatarak yararlanmamızı istiyor.
İnşallah gökteki nasibimizi alan kullardan oluruz.
İnşallah bu yolculuk kolay olur.
Âmin.
*
RAVLİ