11 Kasım 2012 Pazar

GEL, İÇİMİZE KATIL

Arap’ın Biri, Acem (İran) diyarına düştü.
Acemlerin adetlerine şaşırdı kaldı.

O hiçbir şeyden haberi olmayan Arap, etrafı seyrede ede giderken yolda bir kalenderhaneye rastladı.

Bir alay rint (parasız, pulsuz) gördü ki ne başları var ne ayakları.
Hepsi iki âleme de bir söz bile söylemeden oynamış, elden çıkarmış!

Hepsi kendini kaybetmiş, arı namusu bırakmış.
Her biri, kötülükte, pislikte öbüründen temiz!

Her birinin elinde bir şarap testisi vardı.
Hiç birisi şarap tatmamıştı ama hepsi de sarhoştu!

(Manevi sarhoşluk içinde)

Onları görünce gönlü, onlara aktı;
Onlardan hoşlandı.

Aklını da onların seline kaptırdı, canını da!
Kalenderler, Arap’ın kendilerine kapıldığını aklını, canını elden çıkardığını görünce.

Hepsi birden “GEL, İÇERİ GİR” dediler.
Arap, Kalender haneye girdi.

Onlarla arkadaş oldu, parasız bir yaşama başladı.
Elden çıktı, kendisini kaybetti.

Bir hayli malı, mülkü, gümüşü vardı.
Bir anda hepsini harcadı, tertemiz oldu.

Bir yoksul gelip ona bir hayli şarap sundu, iyice sarhoş edip dışarıya kaptı koyuverdi.

(Sırlar verdi, görünmeyen âlemi anlattı, başka âlemleri gördü, kişi etkisinden içmeden sarhoş oldu)

(Bu sırları, manevi hakikatleri alan yerinde zaten duramaz)

Arap, çıplak, parasız, canı susuz, dudakları kupkuru bir halde kavminin bulunduğu yere gitti.

Dediler ki: Sen ne perişan hale gelmişsin.
Nerede altının, gümüşün,

Uyudun mu yoksa?
Malın mülkün kalmamış, perişan olmuş çıkmışsın.

Acem diyarına gidiş sana hayırlı gelmedi.
Yolda hırsıza mı rastladın?

Malın ne oldu?
Anlat bize de halini anlayalım.

Arap dedi ki: Bir yolda sallana-sallana giderken ansızın Kalenderlere rastladım.

Bundan ötesini bilmiyorum gayri, altın da gitti, gümüş de gitti.
Ben de böyle kalakaldım işte!

Dediler ki: Bu kalenderler ne çeşit adamlar, anlat!
Adam dedi ki: Halime bakın, görün.

Anlatmam bundan ibaret, bu yeter zaten, ötesi kuru laf!
Arap, yokluğa dalmış kalmıştı.

Bütün bu işlerden aklında kalan yalnız bir “GEL, İÇİMİZE KATIL” sözüydü.

                                *

Sen de ya yola bas yahut başını al git.
Ya can ver yahut öğüt dinle, vazgeç bu işten.

Aşk sırlarını canla kabul edersen aşk yolunda can verirsen, baştan geçersin!
Can feda eder, çırçıplak kalırsın.

Bütün olanlardan da aklında sade bir “GEL, İÇİMİZE KATIL” sesi kalır! 

                                    ***
MANTIK AL- TAYR 2 Feridüddin-i ATTAR İslam klasikleri. M. E. B. 2172 Çeviren Abdulbaki GÖLPINARLI ( Bu kitabı temin edip evinde bulundurmanı önemle öneririm)

                                      *****
Kalender: Dünya ile alakasını kesen, Allah yoluna dönmüş, laubali, kayıtsız, rint (parasız), derviş manasına gelir.

Kalender hane: Fakir dervişlerin barınmaları için yapılan bir okuldur.

Çar-darb: Saç, sakal, bıyık ve kaş tıraş etmek demektir.

Çar-darb yapanlar:
Kalenderiler diğer tarikatları de etkilemişlerdir.

Diğer tarikatlar de yalnız kaşlarını ve bıyıklarını bırakmışlardır.
Eflaki Tezkiresinden Mevlana’nın bir gün traş olurken berbere, sakal ve bıyığını ancak “sakalı vermiş” denecek derecede dipten kesmesini söyleyip kalenderleri methettiğini anlıyoruz.

Mevlevilerden Sultan Divani lakabıyla meşhur olan “Semai Mehmet Efendi” (936) tamamıyla bir kalenderidir.
(Afyon Karahisar Mevlevi Camisi içindedir kabri)

Kendisi çar-darb olduğu gibi dervişlerini de umumiyetle traş ettirirdi.

Hatta bu yüzden “Tibyan” sahibi, kalenderliği, Mevlevilikten bir şube zannetmiş ve müessisliğini bu zata atfetmiştir.

“Tibyan” Yavuz Selimi bile kalenderi göstermektedir.

(M.E. B.Osmanlı Tarih Deyimleri ve terimleri sözlüğü kalenderiyye konusundan alıntı)

Mevlevilerde Sultan Divani, çar-darp yapmış ve melâmete girmişti.

Çünkü ikinci Beyazıt zamanında Anadolu da yer-yer çıkan isyanlara Karahisar ileri gelenleri de iştirak etmiş ve Sultan Divani’yi bu harekete teşvik etmek istemişlerdi.

Sultan divani bu harekete karışmamak için çar-darp yapmıştır, başına bir karpuz kabuğu geçirmiş, kendisini meczup göstermek suretiyle kurtulmuştu.

(M.E. B.Osmanlı Tarih Deyimleri ve terimleri sözlüğü çar-darb konusundan alıntı)

İşte böyle yaren,

Temiz olduktan sonra başkalarının lafına önem verme.
Gideceğin yerde para geçmiyorsa neden yanında götüreceksin.

Çöle çıkıyorsan sana su ve yiyecek gerek.
Paran çok olsa bir bardak orada su bulamazsın ki!

Sarhoşluk Tanrı tarafından verildikten sonra üzüm suyundan yapılan şarap gerekmez ki.

Şaraptan sarhoş olursun amma bu sarhoşluk bir gün sürer sonra baş ağrısı ile uğraşırsın.

Tanrı’dan gelen sarhoşlukta sarhoşluğun uzun sürer ve baş ağrısı olmaz.

Tanrı sarhoşluğunu para ile satın alamayacağın için para geçersizdir, para o kişi için yüktür.

Manevi sarhoşluk başka bir âlemden olmadır.
Bu dünya âleminin sarhoşluğundan farklıdır hatta zıttır.

Anlaşılsın diye bu dünya örnekleri verilir, bir parça anlaşılarak bilinçli olarak istensin diye örnekleştirilir.

Bu alanda ancak yaşarsan anlar, lezzetini alırsın.
Bu alana davet her zaman yapılmaz.

Böyle bir davete katıl, korkma.
Bu yaşına kadar nasıl geldiysen öyle gidersin.

Rızk veren Allah’ tır.
Gelecek korkusuna sakın düşmeyesin.

GEL, İÇERİ GİR davetini muhakkak değerlendir.

Bu yaşadığımız çağda böyle yerler yok ama Tanrı’dan gelen bu daveti sakın kaçırma.

Her zaman bu davet gelmez.
Davet edildiğin zaman başka türlü ağırlanırsın, kendin gittiğin zaman başka.

RAVLİ

 

Popüler Yayınlar