Aklın kişide olması ve kullanılabilen durumda olması gerekir.
Akıl
doğuştan tam kapasite kullanılmaya müsait verildiği halde toplum kişiyi
köleleştirip kullanmak için sayısız oyun ve hilelerle kişiye asalak olur.
Kişide
güç, kuvvet bırakmaz.
Temasta
olduğu her bir kimse çıkarına göre doğru yolun kendi söylediği yol diye seni
yönlendirmek ve yöneltmek ister.
Seni
doğru-yanlış ayırımı yapamaz hale getirirler. Aklını karıştırarak yaşamdaki
doğru fakat ince yolları görmemeni sağlarlar.
Kendine
öz-güvenini yok ederler.
Seni
korumak adına o kadar gerekçe ve öneri sunarlar ki her kişi ve olaya şüpheyle
bakmaya başlarsın.
Bu
şüpheyle zannına göre yorumlar yapar, delil ve şahitlerin verilerini
değerlendirmeden kanaat oluşturursun.
Kişisel
gelişmen önlendiği için başkaları tarafından rahatlıkla kullanılır halde
olursun.
Kişi
çevresine imkânlarını sunduğu zaman akıllı diye saygı övgüsü alır.
Aslında
bu saygı gerçek bir saygı olmayıp çevresindekilerin kişinin sağladığı
imkânlardan daha çok faydalanmak amacıyla o kişiyi etkileyerek çıkarlarının
devam etmesini hedeflemektedir.
Akıl
Allahın verdiği en güzel armağandır ve akıl verdiğine hesap sorar.
Mademki
yaptıklarımdan hesaba çekileceğim o halde özgür olmalıyım ve kararlarımı
özgürce vermeliyim.
Başkasının
doğrularını incelemeden neden kabul edeyim.
Benim
özgür seçeneklerimle aynı doğrultuda ise işbirliği yapmamda neden sakınca
göreyim.
Kalbim
külli (bütün) akıldan bilgilerler sunar da gönlüm kabul veya ret eder ve akla
bildirir.
(Aklıma
gelen başıma geldi) Aklım berrak değilse rüya yoluyla şekillendirerek bildirir.
Dünyada edindiğimi bilgiler ışığında kullandığım cüzi (parça) akıl:
Ölçülere göre seçenek yaptırır, kararlar aldırır.
Bilgi
birikimim yoksa veya bilgileri doğru kullanamıyorsam toplumun estirdiği
hevesler peşinde giderek yaprak gibi oradan oraya savrulurum.
Toplumun olumsuz etkilerinden kurtulmak için kişi toplum ilişkilerine mesafe koyarım.
Dini ölçüleri anlamasam da uygularım, gurupların etkisine girmem.
Kalbim
iletişim kurarak yararlandığı akıl, ruhun bulunduğu yerdeki akıldır.
Bu gün
duygusal akıl diye tarif edilen akıl bu iletişimi yapabilecek kimseler için
söyleniyor.
Ruhlar
âleminde yaşarken, bu bedene ruhumuz hapsedilmeden önce kullandığımız akıl
birçok bilgilerle donatılmıştı.
Duygularımızda
hırs, kin, nefret, intikam, mal düşkünlüğü, cinsellik oluşmamıştı ve ruhun
ölmek ve öldürmekten haberi yoktu.
Ruhlar
âleminde bu dünyaya ait hiçbir his yoktu.
Bu
bilgiler sırlandı ve dünyada kullanılan akla yaşamda çok ihtiyaç duyulan
bilgiler verildi.
Temiz
olanlara ilk akıldan bilgiler sır olmak koşuluyla verilmektedir.
İlk
akıldan edilmiş bilgiler peygamberlere, evliyalara, ermişlere velilere verilmiş
ve onlar bu sırların bir kısmını halka açık olarak bir kısmını sırlı olarak
açıklamışlar, bazılarına da hiç
açıklamamışlardır.
Allah
âleminden henüz bahsetmiyorum, sadece ruhlar âlemiyle iletişiminden
bahsediyorum.
Aklın ne
denli sağlıklı olursa olsun, hayata ne derecede iyi hazırlanırsan hazırlan
zaman ve şartlar imkân vermeyebilir.
Hiç
sinirlenme, sabırsız davranma, doğanın döngüsü böyledir.
Aptal
mirasıyla yağız ata biner de âlim yaya gezerken tökezler’ sözünü unutma.
Bu ilk bakışta
görünen dünya halidir, sonuçlarına göre görüşün varsa böyle olmadığını
anlarsın.
Gözüm
ancak görünenleri görür, aklım kabul edilebilir şeyleri anlar. Tanrı’dan gelen olağan üstü olduğundan her
akıl anlayıp kabul edemez, inkârdan başka yol bulamaz.
Şimdilik
bildiğim bu.
Her
şeyin doğrusunu Allah bilir.*
RAVLİ