8 Kasım 2012 Perşembe

MÜCAHEDE BÜYÜK SAVAŞ

Savaş etmek demektir.

Harici düşmanlarla, kâfir, sapık ve münafıkla yapılan yerine göre farzı ayın (Allah’ın teker-teker her Müslüman’ın yerine getirmesi lazım gelen emri),

Ekseriyetle de farzı kifaye (Allah’ın bir kısım Müslüman’ın yerine getirmesiyle diğerlerinin üzerinden yapma mecburiyeti düşen emirleri) olan harp etmek demektir.

Farzı ayın ve farzı kifayeye küçük savaş denir.
Nefisle yapılan savaşa büyük savaş denir.

Büyük savaşı Abdurrahman-i Camii (Tanrı rahmet eylesin) bir temsille şöyle anlatmıştır:

RUHU SULTANİ, insan bedeninde tahtında oturan bir hükümdar gibidir.

Bu hükümdarın iman ve amel (İyi düşünce ve yaptıkları) cevherlerinden olan hazinesi ŞERİAT (Dini kuralların koruması) hisarı ile çevrilip TARİKAT (Yol) kalesi ile sağlamlaştırılan KALPTE gizlenmiştir. 

Fakat hırsız ve düşman olan NEFS-Ü HEVA ile ŞEYTAN ve DÜNYA bu hisar ve kalenin duvarlarında bulunan KİBİR (Büyüklenme), UCUP (Kendini beğenmişlik), RİYA (İki yüzlülük), HASED (Kıskançlık) ve GAZAP (Öfke ve kızgınlık) gibi kötü ahlaklardan ibaret olan deliklerden girerek hazineyi almak, talan etmek isterler.

O sırada, hükümdar tarafından tayin edilen göz, kulak, burun, ağız ve el nöbetçileri, iç karakollarına benzeyen iç nöbetçileri tarafından AKIL vezirine, vezir de RUHU SULTANA bildirir.

O zaman, Ruh hükümdarı ile manevi düşmanlar arasında Cihadı Ekber (Büyük savaş) ilan edilir.

Kıyasıya yapılan bu harbe mücahede denilmiştir.

Tanrı yolunda din düşmanı ile savaş manasına gelen bu kelime ile sofiler, kendi nefislerindeki istek ve hevese karşı yaptıkları savaşı kastederler.

Sofilerce bu ikinci savaş birincisinden daha makbuldür.
Bu bakımdan birincisine yani din yolunda yapılan savaşa CİHADI-ASGAR;

İkincisine ise CİHADI EKBER  (Büyük cihat) derler.

                       *

RAVLİ

 

Popüler Yayınlar