Harici düşmanlarla, kâfir,
sapık ve münafıkla yapılan yerine göre farzı ayın (Allah’ın teker-teker her
Müslüman’ın yerine getirmesi lazım gelen emri),
Ekseriyetle de farzı kifaye
(Allah’ın bir kısım Müslüman’ın yerine getirmesiyle diğerlerinin üzerinden
yapma mecburiyeti düşen emirleri) olan harp etmek demektir.
Farzı ayın ve farzı kifayeye
küçük savaş denir.
Nefisle yapılan savaşa büyük
savaş denir.
Büyük savaşı Abdurrahman-i
Camii (Tanrı rahmet eylesin) bir temsille şöyle anlatmıştır:
RUHU SULTANİ, insan bedeninde
tahtında oturan bir hükümdar gibidir.
Bu hükümdarın iman ve amel
(İyi düşünce ve yaptıkları) cevherlerinden olan hazinesi ŞERİAT (Dini
kuralların koruması) hisarı ile çevrilip TARİKAT (Yol) kalesi ile sağlamlaştırılan
KALPTE gizlenmiştir.
Fakat hırsız ve düşman olan
NEFS-Ü HEVA ile ŞEYTAN ve DÜNYA bu hisar ve kalenin duvarlarında bulunan KİBİR
(Büyüklenme), UCUP (Kendini beğenmişlik), RİYA (İki yüzlülük), HASED
(Kıskançlık) ve GAZAP (Öfke ve kızgınlık) gibi kötü ahlaklardan ibaret olan
deliklerden girerek hazineyi almak, talan etmek isterler.
O sırada, hükümdar tarafından
tayin edilen göz, kulak, burun, ağız ve el nöbetçileri, iç karakollarına
benzeyen iç nöbetçileri tarafından AKIL vezirine, vezir de RUHU SULTANA
bildirir.
O zaman, Ruh hükümdarı ile
manevi düşmanlar arasında Cihadı Ekber (Büyük savaş) ilan edilir.
Kıyasıya yapılan bu harbe
mücahede denilmiştir.
Tanrı yolunda din düşmanı ile
savaş manasına gelen bu kelime ile sofiler, kendi nefislerindeki istek ve
hevese karşı yaptıkları savaşı kastederler.
Sofilerce bu ikinci savaş
birincisinden daha makbuldür.
Bu bakımdan birincisine yani
din yolunda yapılan savaşa CİHADI-ASGAR;
İkincisine ise CİHADI
EKBER (Büyük cihat) derler.
*
RAVLİ